Ne olduysa o karanlık, puslu gecede oldu.

Kim bilir nasıl feryat etti. Yapmayın, etmeyin diye nasıl yalvardı. Ama duyuramadı sesini kimselere. Karanlığın güvenilir olmadığını bilmeyecek kadar saf ve temizdi. O karanlıkta masumiyetine el sürdüler.

O karanlık gecede ne olduysa oldu. Mangal gibi yüreğe bir kova dolusu su döküp söndürdüler ışığını. Ondan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Yozgat ilinin pamuk yüzlü yiğidi Ahmet Hakan, bambaşka bir kişilikti artık. Feleği şaşmış biri nasıl değişmez ki!

Yumruk acısıyla derbeder olan bu çilekeş, iktidarın sevmediği kim varsa kanlısı oldu.

Dönüşüm muazzamdı...

Her yeni güne yeni bir yüzle uyandı. Biz dehşete kapıldıkça, o pişkinliğe vurdu.

"Bu ülkeye huzur gelsin diye baldıran zehrini bile içebilecek denli kararlı olan bir siyasetçinin, yapması gereken tek bir şey vardır: Hendektekinin kulağından tutup barış masasına oturtmak!"

Bu sözlerle yeni görevi için iş başı yaptı Ahmet Hakan. Kendisi karşı cephenin adamıyken nasıl ki kulağından tutulup iktidarın medyadaki tokmağı yapıldıysa, herkesin aynı muameleye razı olacağını düşünüyordu.

Oysa bu, umarsızca faşizm körüklemeye, iktidara yemin billah etmeye benzemezdi.

Eşitlik dedikleri için canından olan insanlar bunlar. Bunu göze alan insanlar. Bundan geri adım atmayan insanlar. Barış sözcüğü için gözleri yaşla dolan insanlar. İki tokatla feleği şaşan biri tabiki bunları bilmez.

Din deyince çemkiren, Türk deyince kılıç kuşanan biri tabiki anlamazdı.

Anlamasını kimse beklemiyordu lakin o rolünü daha cevval oynamaya yeminliydi. Sonradan duyduk ki oluk oluk kan akıtmaktan bahseden mafyayla da görüşmüş. Racon dersi mi almış acaba?

7 Haziran seçimlerinden sonra savaş konseptinin devreye girmesiyle köşesini ve televizyon programlarını HDP'yi kötüleme sahnesi yapan Ahmet Hakan, aynı faşizan devlet dilini Tahir Elçi'ye karşı da pervasızca kullandı. Şimdi hak sahibi dönüp cevap veremeyeceği için "vallaha billaha" ben bir şey yapmadım diyerek kendisini temize çekiyor. Oysa vicdan sahibi herkes biliyor ki Ahmet Hakan buna müsebbip oldu.

Son olarak taziye bahanesiyle milyonlarca insanın iradesini temsil eden HDP'li milletvekillerini boyunu kat kat aşan bir küstahlıkla üstü örtülü tehdit etti.

"Parlamentoda ballı maaşlar alıp gel keyfim gel diyeceğinize.. Gidip kendinizi patlatsanıza... Alçaksınız anladık, bari "hem korkak hem alçak" olmayın."

Bu mafyavari palavraları kimden öğrendi bilmiyorum ama dersine iyi çalıştığı belli. Daha ne etsin...

Bu kof kabadayılıkla HDP'ye söz söyleyen adam, AKP'ye dönüp diyebilir mi peki, imkânı yok!

Bir sözleri söyleyen kişi Tahir Elçi'nin ölümüne sebep olmasına rağmen, Türkan Elçi'yi arayıp bir baş sağlığı dilememiş, bu insaniyetin yakınından geçmemiş kişidir.

Bu sözleri söyleyen kişi 7 aylık savaşın her günü şehitlik mefhumu üzerinden savaşa odun taşımış, tek bir gün Kürt kentlerindeki hak ihlallerinden bahsetmeyen kişidir.

Bu sözleri söyleyen kişi, cenazeler buzluklarda bekletilirken, sokaklarda çürümeye terk edilirken dönüp arkasını ıslık çalan kişidir.

Siyasetten sanata, magazinden futbola her olaya biraz bencilce, biraz da görgüsüzce müdahil olan Ahmet Hakan, Cizre için tek yazı yazmadı, ne hikmetse!

"Aman beni bulaştırmayın da bin beter olun" demeye getirdi.

Demokrasi cephesinin bir hususta yanlış yaptığını düşünüyorum. Ahmet Hakan ne korkak, ne de alçaktır. Geçmişte her ne idiyse bugün de odur. Hiç değişmedi, sadece paranın seyrine göre mevzi değiştirdi. Eskiden muhafazakâr cephede askerlik yapıyordu, şimdi Doğan medyasının gölgesinde yapıyor.

Anlayacağınız suç; balta sapını, gölgesi etrafını serinleten canlı bir ağaç sanan bizlerde. Evet yıllar önce ağaçtı ama artık değil. Sadece kuru bir değnek şimdi.

Müzik Kutusu gibi kim para atarsa onun türküsü çalıyor. Yılların müzik kutusu o kadar çok şarkı çaldı ki artık teklemeye başladı. İstenilen şarkıyı çalmadığı zaman kafasına bir iktidar yumruk iniyor, o da çalmaya başlıyor. Sadece bu kadar.

"Türkiye Türklerindir" ambleminin altında rolünü oynayan biri olarak ona da bu yakışır zaten.

Umutsuz vaka değil elbet!

Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim; demokrasi mücadelesi ne gemiler yaktı, şimdi kırık bir kayığa umut bağlamaz...