Köy enstitüleri macerası 14 yıl sürdü. 1940’ta açıldı ve 1954 yılında kapatıldı. Toplam 21 adet kuruldu. En iyi döneminde 15529 öğrenci ve 522 öğretmen sayısına ulaştı.

Eğitimin içeriği, kültür dersleri, ziraat dersleri, teknik dersleri, Türkçe, matematik, fizik, tarih, yurttaşlık bilgilerinden oluşuyordu. Yanı sıra enstrüman eğitimi de vardı.

Öğrenciler ise yoksul köylü çocuklarından oluşuyordu.

Tarımla ilgilenmeleri, zanaat öğrenmeleri, bir estrüman çalmaları, dünya klasiklerini okumaları dönem itibarıyla takdir edilir bir şeydi.

Köy Enstitüleri, Anton S. Makarenko’nun Yaşam Yolu romanında anlattığı bir okul modeli değildi. Politeknik Sovyetik bir model değildi. Aynı zamanda bu okullar Kemalist aydınlanmacı ideolojisinin okulları da değildi. Dünyada örnekleri oldukça mevcut teknik okulların, dönemin şartlarına ve Anadolu’ya uyarlanmasıydı. Başka da bir tanıma ihtiyaç duymayan bu kurumlar saygı duyulası işler yapmışlar. Kapatılmasaydı keşke, fakat bunu dilemek Türkiye’nin siyasi tarihini bilmemek anlamına gelir.

Yazının konusu, Köy Enstitüleri değildir. 66 yıldır onları bir ağlama duvarı nesnesi haline getiren samimiyetsizliği yazacağım.

Bir kesim yıllarca bu 21 adet okulun kapatılmasını gerici faşist eğitimin temel nedeni olarak görür.

Bu içe dönük ajitasyondan başka bir şey değildir. Çünkü bu kesim yarım asırdır kapatılan bu eğitim kurumları yerine bir şey kuramamıştır.

Türkiye’de diğer dünya ülkelerinden çok daha kolay açılacak iki şey vardır. Özel okul ve özel hastane. Türkiye’de eğitim ve sağlık paralıdır ve çok kazandıran ticarethanelerdir. Dolayısıyla kurulma müfredatları tahmin edeceğinizden çok fazla kolaydır.

Ayrıca AKP-Fetö dershane kavgasından sonra gördük ki birkaç günde binlerce dershane okul oluverdi.

Köy enstitülerini önemseyen kesimlerin -ki bunlar milyonlarla ifade edilir, bunca yıldır bir okul pratiklerinin olmaması ilginç değil mi?

Geçmişte Fetöcülerin okulları vardı biliyorsunuz, şimdi Süleymancıların okulları ve yurtları var, Nurcuların var, tüm Nakşi cemaat kollarının okul ve yurtları var hatta gazeteci İsmail Saymaz’a göre en küçük cemaatin bile okul ve yurdu var. Gelin görün ki Köy Enstitülerini önemseyenlerin ne okulu ne yurdu var…

21 adet Köy Enstitülerine benzer okul kurmak ve aynı içerikte eğitim vermek hatta aynı ilçede kurmak kolay bir iştir. Köy Enstitülerine ağıt yakanlar samimi olsaydı bunu yapabilirdi.

Bu tür okullar devletten bekleniyorsa, ortada bir saflık vardır. Bu insanlara sormalıyız, siz Türkiye’de devletin, hükümetlerin ve hatta eğitimin tarihini bilmiyor musunuz?

O halde bir şeyi önemsiyorsanız, bunu yasaların elverdiği ölçüde, özel girişim olarak yapmalıydınız / yapabilirsiniz.

Şöyle meseleyi pratikleştirerek izah edeyim.

1-Devlet öyle bir eğitime izin verir mi?

Milli eğitim bakanlığının, özel okullar yönetmenliğine göre Köy Enstitülerinin eğitim içeriğinin tıpkı aynısı hatta daha ilerisine bile müsaade etmektedir. Meraklısına madde madde izah edebilirim. Üzerinde iyi çalıştığım bir alan bu, kaldı ki mevzuat gayet açık ve erişilebilir durumda.

2-Okulun finansmanı nasıl olacak? Bir okul kaça kurulur biliyon mu sen?

Evet çok basit bir paraya kurulur bu tür okullar.

Arsa, bina, araç gereç, yurt, öğretmen, öğrenci, yardımcı personel ve izinler… Fakat en önemlisi bu okullar kent merkezlerinde değil de ilçelerde kurulacağı için en pahalı kalem olan toprak maliyeti çok makul hale çekilir.

Her ilde bu okullara sempati duyan binlerce yurttaş ve yüzlerce zengin var. Belediyeler var… Madem bu okullar çok önemli iki yolu var;

Vakıf kurup halkla birlikte, ya da, beş on zengin bir araya gelip, metot olarak ticarethane, niyet olarak kamu hizmeti amacı taşıyan okullar açabilir. Üçte biri ücretli, üçte ikisi ücretsiz öğrenci kabul ederek bu okullar sürdürülebilir. Konuştuğum bazı özel okul sahipleri 1 ücretli öğrencinin 2 değil 3 öğrenciyi bile finanse edebileceğini söylediler.

Sözün kısası şudur, Halep oradaysa, arşın burada. Yöntem çok, zengin çok, öğretmen çok, toprak ucuz ve çok ama niyet var mı?

Okul ve yurt meselesi önemli, ağıtlar yakarak da bu mesele çözülmez…

Tüm bu işler güçler bir yana gözümüzün önünde Aziz Nesin okul pratiği vardı. Onların ne denli ekonomik sıkıntı yaşadığını biliyoruz.

Bizim ülkede muhalifler, ya kahreder, ya ağıt yakar. Ağıt da, kahretme de toplumda karşılık bulmaz. İçe dönük bir ajitasyondan başka işe de yaramaz. İçe dönük ajitasyon ile de bir yere varılmaz.