Serdar KORUCU / AGOS

Afyonkarahisar, hem Türkiye, hem Yunanistan tarihi için büyük öneme sahip bir şehir. Nedeni, 91 yıl önce resmi Türkiye tarihine göre bağımsız ülkenin temellerini atan “Kurtuluş Savaşı”nın, Yunanistan’ın tarih yazımına göreyse “Modern Helenizm tarihinin en büyük felaketi” “Küçük Asya Faciası”nın dönüm noktasına ev sahipliği yapması. 

11 Haziran 1921 günü, Atina’dan çıkan ve İzmir’e giderek Batı Anadolu seferini başlatan Kral Konstantinos’un liderliğindeki ordunun geri çekiliş tarihi “30 Ağustos” Afyonkarahisar ile özdeşleşti. Bugün kimliğinin vazgeçilmez bir parçası. Şehrin dört yanında “zafer”le ilgili anıt, heykel var.

30 Ağustos ve Afyonkarahisar Türkiye tarihi için zafer olarak tanımlansa da, bu tarihi “felaket” olarak görenler sadece Yunanlar değil. Bölgedeki Ermenilerin de sonu bu tarihte hazırlandı.

Ermeni Seyyah Polonyalı Simeon’un 17. Yüzyılı anlatan Seyahatnamesine göre, Türkçe konuşan, Ermenice bilmeyen, şehre gelişleri ise Afyonkarahisar Mevlevi Şeyhi Sultan Divani’nin döneminde olan Afyonkarahisar Ermenileri için ölümle son bulan olaylar zinciri 1920’lerden önce 1915’te başladı.

1906 Hüdâvendigâr Salnamesi'ne göre Karahisar Sancağı'ndaki 89,128 müslüman nüfusa karşılık 6,271 Ermeni’nin yaşadığı şehirde, “Türk Tarih Kurumu” yayınlarına göre 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihleri arasında 7,991 Ermeni'den “Protestan ve Katolik Ermenilerle, hasta, öğretmen, yetim çocuklar ile kimsesi olmayan kadınlar hariç olmak üzere” 5.769 kişi göç ettirilecek, 2.222 kişi şehirde bırakılacaktı. Ancak “göç ettirilenlerin” çok azından haber alınabilecekti.

''ANNEMİ KURTARAMADIK''

Onlardan biri de Durumu konuşmak için gelenlerin arasında bir Ermeni , "Ah Ermeniler için bir Tanrı yok," dedi. Tam o sırada yoksul bir kadın, emir geldiğinde bayılmış olan bir genç kıza ilaç almak için içeri daldı.

Böylesi bir çaresizliği, böylesi bir umutsuzluğu Amerika'da hiçbir yüzde görmemişinizdir.

" Bütün ırkımızı yavaş yavaş katlediyorlar," dedi bir kadın.

Adamın biri , " Bu katliamdan daha kötü," diye yanıtladı.

Tellal köyün bütün sokaklarını dolaşıp Ermenilere herhangi bir yardımda bulunan, onlara yiyecek, para ya da herhangi başka bir şey verenin dövüleceğini ve hapse atılacağını bağırarak ilan ediyordu.Dayanabileceğimizden fazlasıydı, bu kadarı. hem Der-ez-Zor sürgününe hem de 1922 yılının İzmir’indeki facianın “denize dökülenler”in şahidi Sümbül Berberyan’dı: “Ermenileri, Rumları denize atıyorlardı. Genç, yaşlı anne, çocuk farkı gözetmiyorlardı. Askerleri herkesi süngülerle delik deşik ediyordu; çocukları, büyükleri tutup denize atıyorlardı. Denizde bir sürü ceset vardı; öyle ki suyu göremezdin. Bir yerde büyük bir ateş yakmış. Ermenileri o ateşin içine atıyorlardı. Annemi tutup ateşe attılar. Biz ben ve ablam başladık bağırmaya, annemi ateşin içinden kurtaramadık”

Bir bölümü Suriye çöllerinin 1915 yılının kavurucu sıcağında, bir bölümü İzmir limanında boğularak hayatını kaybeden Afyonkarahisar Ermenilerinin izleri bugün de silinmeye çalışılıyor şehirde. Afyonkarahisar Müzesi’nde Ermenilerle ilgili hiçbir iz yok. Müzede bulunan ve hakkında bilgi verilen haçlar sadece Bizans İmparatorluğu’na ait. Şehrin Ermeni mezarlığından kalan birkaç mezar taşı müzenin bahçesinde bulunuyor ancak herhangi bir açıklama olmadan. Gözden uzak, görülmeyecek bir duvar dibinde. Kime ve ne zamana ait olduğu bilinmeden…

Ermeni eserleri, Afyonkarahisar’ın Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı sayfasında da yok. Tek bir eser yer alıyor listede. O da 1914’te, yani ‘Büyük Felaket’ten bir yıl önce Hacı Bekir Tiryaki tarafından Fransız mimara ve Ermeni bir ustaya yaptırılan Tarihi Bedesten Çarşısı.

Sitede yer almasa da Afyon’da yaşayan herkes biliyor şehrin ana mahallesinde bugün turizm için restore edilen eski evlerin büyük bölümünün de, şu anda “Afyonkarahisar Kültür ve Semtevi” olarak kullanılan, bir zamanlar “Gavur Hamamı” ardındansa “Millet Hamamı” adıyla anılan binanın da Ermeni eseri olduğunu…

Eski hamamın gerçek tarihi girişindeki tabelada yer alıyor internet sitesinde yazmamasına rağmen… “Ermeni ustalar tarafından yapıldığı bu yüzden Gavur Hamamı olarak adlandırıldığı, daha sonra Millet Hamamı adıyla anıldığı kaydedilmektedir” diyor tabelası…

Afyonkarahisar’ın görmezden gelinen Ermeni yapılarının başındaysa kiliseleri geliyor. Bir zamanlar üç mezhebinin de birer ibadethanesi bulunan Ermeni cemaatinin bugün sadece kale eteğinde bulunan ve yıkık da olsa hala izlerine rastlanan Surp Astvadzadzin (Meryem Ana) Kilisesi’nden bahsedilmiyor internet sitesinde. Kiliseler bölümünde sadece 10. Yüzyıla kadar olan kiliseler yer alıyor.



Halbuki iki ya da üç katlı olduğu, bir misafirhaneye de sahip olduğu bilinen, 1671 yılında bakımdan geçen kiliseden geriye dış duvarı ve kemerleri ayakta kalmış. Kilise 1950’lerde bir dönem eve dönüştürülmüş. Ancak uzun yıllar kullanılmamış. Komşularının anlattığına göre sonradan eklenen kısım da yıktırılmış belediye tarafından. Bugünse yıkık duvarları yanı başındaki bir evin manzarası sadece. 

Komşuları misafirperver. Haçlı bir mermer bloğun merdiven basamağı olarak kullanıldığı evlerine girilerek, kilisenin bir zamanlar ayinler yapılan apsisine kadar girmek mümkün. Fakat yabani otlar nedeniyle ne zemini görmek olası, ne de kilisenin gerçek büyüklüğünü kestirmek.

KİLİSE ÜZERİNE “CUMHURİYET”

Protestan ve Katolik kiliseleri ise bu kadar bile şanslı değil. Bir zamanlar ilkokul olarak kullanılan Protesan kilisesi 1964’te yıkılmış, rivayete göre çanı da kolorduya götürülmüş. Yerine ise yine bir başka okul, Namık Kemal İlköğretim Okulu açılmış. Katolik Kilisesi ise çok daha önce yıkılmış. Yerine yapılan okulun inşaatı 1926’da başlamış. 1931’de ise şehrin bir başka okulu “Cumhuriyet” adıyla açılmış, kilise kalıntıları üzerine. Manidar bir şekilde…

Şehirdeki bu durumu anlatan en iyi örnek ise bugün Afyonkarahisar’da bir mantıcı. 19. yüzyılda yaşayan Haçadur Doneliyan’ın yaşadığı bilinen evin bugün girişinde 1903 yılında Mihrioğlu ailesi tarafından yapıldığı iddia ediliyor. Evin geçirdiği bu el değiştirmeyi ise mantıcının sloganı özetliyor: “Bir Anadolu Klasiği”…