Sultan KILIÇ / Malatya

Adıyaman’da Süryaniler arasında – 1 BURADA >>>

 

Adıyaman’daki tarihi Mor Petrus Mor Pavlus Süryani kilisesindeyiz. Bu muhteşem kilisede, Adıyaman ve çevre il, ilçe ve köylerden gelen Ermeni ve Süryaniler birlikte ibadet ediyorlar.

 

Sunakta yer alan metropolitler, ilahiler söylerken ellerinde tuttukları zincirli, salladıkça ses çıkaran küçük pek çok çanla donanmış tütsüleri sallıyor. Sıraların yan taraflarında boşluk olsaymış, ellerindeki tütsülerle ilahiler söyleyerek kilisenin içini yavaş yavaş dolaşacaklarmış. Yer olmadığından bunları sunakta gerçekleştiriyorlar. Ayini, Süryani Ortodoks Cemaati Ruhani Lideri Metropolit Yusuf Çetin, Suriye Halep Metropoliti Hanna İbrahim, Adıyaman Mor Petrus Mor Pavlus Kilisesi Metropoliti Melki Ürek yönetiyorlar.

 

Bir ara yanıma biri yaklaşıyor, sonradan adının Cercis Uncu olduğunu öğreneceğim. İzin aldınız mı? Biz, dışarıdan gelip ayinimizi görüntülemek isteyenlere izin vermiyoruz da, diyor. Akşamki etkinliği de görüntülemiştim. Yorgunluktan dikkat edemedi herhalde, diye geçiriyorum içimden. Kilise yönetim kurulundan Emin Bayyiğit ailesinin konuğu olduğumu, Agos gazetesi ve pek çok kültür sanat dergisinin, internet gazetesinin yazarı olduğumu, Malatya’dan geldiğimi arka arkaya sıralıyorum.

 

Öğlen saatlerinde Adıyaman Valisi, Emniyet Müdürü, Belediye Başkanı, Müftüsü ve basın çalışanları geliyor. Protokole hoş geldiniz deniyor, kilisenin onarımında ve yandaki iki katlı ek binanın yapımına katkı sunanlara onur plaketleri takdim ediliyor. Kadın kollarının yaptıkları tablolar armağan ediliyor. Protokolün de içeride olduğu kısa bir zaman diliminde daha son dualar ediliyor, ilahiler söyleniyor.

 

Kilisenin bahçesine çıkılıyor. Korodaki gençler, ilahilerini söylemeyi sürdürüyor. Kilisedeki ayinden çıkışta kapının önünde iki kişi durmuş. Çıkanlara kutsal ekmek ikram ediyorlar. Birinin elindeki tepsiye de para bırakıyorlar. Kiliseye bağış yapıyorlar. İçeride de bağış kumbarası var zaten. Meğer ne çok insan varmış bahçede toplanan, kiliseye yer darlığından giremeyen.

 

İlahiler ve zılgıtlar eşliğinde ruhani liderler ve protokol konukları, yeni yapılan iki katlı binanın kurdelesini kestiler. Arşiv odası, yatakhane, toplantı salonu, mutfak, kiler, yemekhane… Her şey düşünülmüş.

 

Bahçedeki konuklara bir gazete dağıtılıyor. Adıyaman’ın eski adıymış Semsûr. Eski adlar, daha anlamlı, içleri dolu geliyor. Bir yerin tüm dokusunu yansıtabiliyor. Adı çekici geliyor gazetenin. O anda okuyamıyorum tabi. Sonradan okuduğumda içeriğinin de renkli dokusuyla, muhalif duruşuyla zengin olduğunu görüyorum.

 

Kilisenin bahçesindeki asırlık ceviz ağacının gölgesine dizilen masalara geçiliyor. Kazanlarla yemekler, düzenli bir şekilde konuklara ikram ediliyor. Kilisenin kadın, gençlik ve kültür kolu üyeleri, arı gibi çalışıyor.

 

Yılmaz Köşkar, kilisenin arkasında bir bölüme konan asırlık küpü gösteriyor. Küpün ağız kısmının çevresinde yazılar ve yapıldığı tarih var. 1896 tarihinin yanında Arap harfleri ve çözemediğim başka harflerle yazılmış ifadeler yer alıyor.

 

Yakup Bayyiğit ve başka bir öğrenciyle Süryanilerle Ermenilerin birlikte ebediyete göçerken sonsuz uykuya vardıkları mezarlığa gidiyoruz. Mezarlığın çevresine yüksek duvarlar örülmüş. Kanatlı kapının kilidini açıyorlar. Yanımdaki gençlerden uzaklaşarak mezar arıyorum. Çok mezar bulabileceğimi ummuşum sanırım. Önceden mezarların tahrip edildiğini öğreniyorum. İki tane mezar görünüyor mermerden yapılmış. Bunlardan birinin yanında bir poşet kemik duruyor. Sanırım mezarlıktan topladılar ve uygun bir şekilde gömecekler. Bunun için böyle bekletiyorlar, diye fikir yürütüyorum. Mermer mezarlardan birinin yanında yekpare, dikdörtgen, belki asırların sararttığı, oyularak işlenmiş bir mezar taşı daha var. Onun dışındaki mezarlar, belirsiz. Mezarlığa yeni dikilen ağaçlar, umut veriyor. Fotoğrafları çektikten sonra kiliseye dönüyoruz.

 

Pek çok kişiyle tanışıyorum bu arada. İstanbul’dan gelen Yıldız Çakan, İstanbul’da kuyumculukla uğraşan Mardinli Orhan Koç, Orhan Bey’in teyzesi, ağabeyi ve yengesi, Elazığ’daki Diş Hekimi İshak Tanoğlu, Tanoğlu’nun kızı Sara Tanoğlu, Metropolit Melki Ürek, Rahip Aho Bileçen, Kültür Kolu Başkanı Christin Demirci, Emin Bayyiğit ve değerli ailesi, Ramazan Bey, Yusuf Bayyiğit ve değerli ailesi, Yılmaz Köşkar, Yakup Bayyiğit

 

Adıyaman’a, Kâhta’ya yine gitmeliyim, diyorum. O tarihi dokuyu, hoşgörü ve sevgi ortamını doya doya görmeli, yaşamalıyım.

 

Şöyle bir düşünüyorum da iki gün süren, Türkiye’nin ve dünyanın her yanından gelen Süryani ve Ermenilerin yoğun katılımıyla gerçekleşen bu muhteşem törenlere, yaşadığım ve tanıdığım için Malatya’da güvenli ortam sağlanabilir miydi, diye soruyorum kendi kendime. Sanmıyorum, diyorum. Aklım, gönlüm Adıyaman’da, Kâhta’da kaldı desem yeridir.

 

Bugünlerde Adıyaman’da Maraş katliamı provası yapmaya niyetlenenler, Adıyaman’daki inanç özgürlüğü ve değişik inançlara sahip insanların bir arada yaşama isteğini görmezden gelenlerin bu sahneleri görmesini isterdim. Halkın kaynaşması, kargaşadan beslenen kimi güçlerin işine gelmiyor. Halksa bu hoşgörü ve kardeşlik ortamını yaratmamız ve sürdürmemiz hiç kolay olmadı, hep ağır bedeller ödemek zorunda bırakıldık, diyor.

(Bitti)