Ankara JİTEM Davası’nın karar duruşması öncesi bir araya gelen faili meçhuller, kaybedilenler ve katliamlarda yaşamını yitirenlerin çocukları “adalet” talebini yineledi. Musa Anter’in kızı Rahşan Aysan’ın “Devlet öldürdü babamı” sözleri tüm katılımcıların ortak ifadesi oldu.

Yarın karar duruşması görülecek olan Ankara JİTEM Davası öncesinde “Kayıp ve Mücadele: Adaleti Aramak” adlı panel Hafıza Merkezi tarafından Mülkiyeliler Birliği Kültür Merkezi tarafından gerçekleştirildi.

Panelin ilk oturumunda Ankara’da 1993-96 yılları arasında zorla kaybedilen ve infaz edilen 19 kişi arasında olan Namık Erdoğan ile Adnan Yıldırım’ın çocukları konuştu.

1994 yılının Mayıs ayında evinden kaçırılarak öldürülen ve dört gün sonra cenazesine ulaşılan Namık Erdoğan kızı Begüm Erdoğan, “Yaşadıklarım ve hissettiklerim, son 25 yıldır… Aslında o kadar zor ki kelimelere döküp de konuşmak, günlerce haftalarca tartışıp konuşabilirim. Ama insanın acısını anlatmakta kelimeler kifayetsiz kalıyor. Ben 25 yıldır, boğamızda bir yumruk, göğsümde bir hançer ile yaşıyorum. Her gittiğim yerde babam kapıdan çıkıp gelecek gibi. 94 sabahı gün gibi aklımda” dedi. 

‘BU ZİHNİYETE LANET OLSUN’

Böylesi bir ölümü kabul etmenin zor olduğunu ifade eden Erdoğan, “Bunun nedenlerini araştırıyorsunuz. Benim babamı kim neden nasıl öldürdü? Bu insanın suçu Kürt olması mıydı?  Sırf Kürt oldukları gerekçesiyle katleden bu zihniyete lanet olsun. Bir sürü ailenin hayatı söndü. Biz 25 yıldır adalet arıyoruz. Karşımızda suç ve suçluyu koruyan bir düzen var. Artık yeter, 25 yıl dile kolay” ifadelerini kullandı.

‘HESABI KİME SORACAĞIZ?’

Yarın görülecek duruşmaya dikkat çeken Erdoğan, şunları söyledi: “Onun yaşam hakkı ile bizim yaşam hakkımızı elimizden alan ve bizi birer yaşayan ölüye dönüştürmelerinin hesabını kime soracağız? Ben böyle bir babanın evladı olduğum için gurur duyuyorum. Biz bu ülkede adalet olmadığını 25 yıldır adalet aradığımız mahkeme kapılarında öğrendik.  Bu cinayetlerin işleyenlerin ve işletenlerin cezalandırıldığı görmek istiyorum. Beni duyduğunu biliyorum. Her ne pahasına olduğunu bu davadan vaz geçmeyeceğim.”

YILDIRIM: CİNAYETLER GÖRÜNMÜYOR

Adnan Yıldırım’ın kızı Leyla Yıldırım ise, “Aşikar olan cinayetlerin görünmüyor olması. Dökülen kanlar Canilerin eline yeterince bulaşmadı” dedi. Yakınlarının devletin bilgisi ve desteği dahilinde öldürüldüğünü belirten Yıldırım, “Faili meçhul cinayetlerden dönemin Cumhurbaşkanı ve Tansu Çiller de sorumludur. Karanlık döneme göz yuman dolaylı yollardan destek olan tüm siyasetçiler sorumludur” ifadelerini kullandı.

‘BİRÇOK KÜRT ÇOCUĞU YAŞADI’

Zorla kaybedilme ve faili meçhullerin sorumlularına dair açılan davalardaki sanıkların buz dağının görünen yüzü olduğunu ifade eden Yıldırım, şöyle konuştu: “Yarın aklanacaklardın ama katillerin unutulmayacağını söylemek istiyorum. Olur da torunları, çocukları bir gün utanır belki onlar hesap sorar. Bizler babası öldürülen çocuklardır. Bahsetmek çok zor. Biz aslında çocuk değildik… Ben babamın cansız bedenini televizyonda gördüğüm andan itibaren artık çocuk değildim. Bunu birçok Kürt çocuğu yaşamıştır. Sizin yaşadığınız nedir ki biz neler gördük demek istedim. Her şeye rağmen güçlü durmak zorundaydık. Nasıl mı? Örnek vereyim, polis noktalarına rağmen Diyarbakır surlarına korkusuz tırmanan çocuklar gibi. Annelerin cansız bedenlerini sokak ortasından günlerce alamayan çocuklar gibi.”

‘DEVLET ADAM ÖLDÜRMEZ DENDİ’

Yıldırım, babasının Kürt olduğu için öldürüldüğünü belirterek, “‘Devlet adam öldürmez’ dendi. Sonrasında ‘devlet öldürdüyse vardır bir şey’ dendi. Bir zamanlar bize ‘terörist’ dendi. Şimdi bile o klasmanda sayılıyoruz. Öyle bir şey ki bulunduğumuz dönemde onlardan olmayan herkes terörist. Bunca zaman içimizde yaşadığımız bir yas süreci var. Annem ve biz öfkeyle beslendik” dedi. 

Yarınki duruşmada sanıkların delil yetersizliğinden beraat edeceklerini söyleyen Yıldırım, “Karanlık bir dönemin aydınlatılmasının önüne geçildi. Mehmet Ağar ve diğer sanıkların kollandıkları mahkeme sürecinde daha da netleşti. Sanıkların olmadığı boş duruşma solanlarında yapıldı mahkemede. Mahkeme katillerin aklanması için fırsata dönüştürüldü” diye konuştu.

ANTER: DEVLET ÖLDÜRDÜ BABAMI

Panelin ikinci oturumunda ilk olarak 20 Eylül 1992 yılında Diyarbakır’da katledilen Musa Anter’in (Ape Musa) kızı Rahşan Anter, “Adaletsizlikle gidiliyor. Bu kadar yıl içinde kocam hiçbir şey oldu. Terazi ne yazık ki mağdur ve haklı için basmıyor artık” dedi.

Anter, “Anter kardeşler, annemizle birlikte yıllarca hapishanelerde bekledik. Gayet iyi bir hayatımız vardı, Suadiye’de yaşıyorduk ama aynı zamanda da böyle bir hayatımız vardı. Kürtlerin kuyruklu olduğuna inanan cehalet ve ırkçılık vardı. Erenköy Lisesine gittiğim zaman arkadaşlarım kuyruğumuzu görmek istedi. Bu cehalet hala devam ediyor” dedi.

‘BABAMI DEVLET ÖLDÜRDÜ’

Musa Anter ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği kararı hatırlatan Anter, “Devlet, Musa Anter’i korumadığı için ceza aldı. Zaten devlet öldürdü babamı. Babamın yaşama hakkının ihlal edildiğine karar verildi. Türkiye tazminat ödemeye mahkum edildi. İnsan hakları benim gözümde sıfır”  diye konuştu. 

‘BU NEYİN ADALETİ?’

Musa Anter ve JİTEM Ana Davası ile Ankara JİTEM Davası’nın umudu olmadığını söyleyen Anter, şöyle konuştu: “Yıllar önce Abdulkadir Aygan ile yüz yüze geldiğimden beri bunun bir sonuca varılmayacağını biliyorum. Ona, babamı o sokağın içine götürmeseydiniz ne yapacaktınız dedim. Vedat Aydın’a yapılanın yapılacağını söyledi. Babamı da parçalayacaklarmış. Babam 5 kurşunla öldürüldü, buna bile şükrediyor insan bazen. Bazen böyle olmazları kabul ediyoruz ki. Babamın ölüsünü bize göstermediler. Onun için halen babamın öldüğüne inanamıyorum. Görmediğim için aynı hissiyatı duyuyorum, aynı kızgınlık. Musa Anter bir manga asker eşliğinde, 4 tane babamı taşıyacak adamla gömüldü. Musa Anter gibi bu kadar seven bir insan yalnız gömüldü. Bu neyin adaleti?”

Asıl sorunun Kürt sorunu olduğunu belirten Anter, “Adil ve demokratik yollardan çözülemediği için Türkiye’de hukuk sistemi solunum yoluna bağlı bir hastaya dönüştürüldü” dedi. 

ERDOST: UTANMASI GEREKENLER UTUNANA KADAR KONUŞACAĞIZ

7 Kasım 1980’de Mamak Askeri Cezaevi’nde abisinin yanında, bir askeri araç içinde dövülerek öldürülen, Marksist-Leninist yayınları basan İlhan Erdost’un küçük kızı Alaz Erdost ise şunları ifade etti: “Hep utanan biz oluyoruz. Daha bir ay önce İstanbul’da bir panelde konuştum. Babamın ölüm yıl dönümünde bir gazeteye yazı yazdım. Ben aynı şeyleri anlatmaktan çok utanıyorum. Ama utanması gerekenler duruyor, bizler utanıyoruz. Bundan 4-5 sene önce Devrimci 78’liler Vakfı “Utanç Müzesi” açtı. Babamın paltosu, Uğur Kaymaz’ın 13 kurşunlu kazağı, Behçet Aysan’ın daktilosu konuldu. Ama utanç müzesine yine biz utananlar gittik. Müze toparlandı, kanlı palto bize, kurşun delikli gömlek anacığına verildi. Ama utanması gerekenler utanana kadar biz konuşmaya devam edeceğiz.”

ALTINOK: GELECEK KUŞAKLARA AKTARACAĞIZ

Sivas Katliamı’nda yaşamını yitiren Metin Altınok’un kızı Zeynep Altınok da, “Kendimi eşit hissettiğim tek yer babası öldürülmüş insanların yanı. Barış içinde hissettiğimiz tek yer. Barış içinde hissettiğimiz tek yer” dedi.

Hükümetin hem geçmişte yaşanan hem de günümüzde yaşanan katliamlarda sorumluluk almadığını belirten Altınok, “Toplumu o acıların yaşandığı zamanlardan daha kutuplaştırdı. Her yıl 2 Temmuz’da, iki üç kala birileri arıyordu.  Şimdi TV’lere çıkma hakkımız da yok. Birbirimize ve  başı dik olanlara anlatıyoruz” dedi.

Altınok, babasının Birgöl’de yazdığı bir şiirin Kürt gazetecilerin yargılandığı KCK davasında delil olarak gösterildiğini hatırlatarak, “suç unsuru olduğunu söyleyenlere inat insanları birleştirdi” dedi. 

Altınok, Sivas Katliamı’nın sanıkları için milletvekili olduğu dönemde bir soru önergesi verdiğini belirterek, “Önerge ‘kişisel olduğu için’ iade edildi. Sanki ben babamın katilinin kaç kişi olduğunu soruyormuşum gibi. Bir katilin izini sürmek, araştırılmasın istemek kişisel olmamaktadır” diye konuştu.

Bugün seçilmiş insanların tutuklu olduğu, kayyum ile tutsak edilmiş olduğu bir ortamda yaşadığımızı belirten Altınok, “Katiller hiçbir zaman soruşturulmuyor. Hiçbir zaman günün içinde yapılması gerekenler yapılmıyor” dedi. Altınok, “Biz bunları unutmadıkça, bilmeyi sürdürdükçe Metin Altınokları Musa Anterleri gelecek kuşaktan kuşağa anlatacağız” dedi.

AYSAN: KATİLLERLE GURUR DUYULMASI BU ÜLKEYE HAS BİR ÖZELLİK

Sivas Katliamı’nda yaşamını yitiren doktor ve şair Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan ise, “Bu ülkede hepimizin öyküsü aynı” dedi. Aysan, “Katillerin örgütlü bir şekilde cezaevinden kaçırılması, eli kanlı kişilerle gurur duyulması bu ülkeye has bir özellik ve moda. Bizler katillikten sermaye biriktirilmesine ranta çevrilmesine toplu olarak karşı çıktık” ifadelerini kullandı.

Aysan, “Babam kendi ülkesini şiirde temsil eden bir yazardı. Kısacak yaşamını sayısız ödül sığdırdı. Aynı zamanda doktordu. Hani bugün ülkemizde mum ile aranan aydınlardandı. Onu ateşe verenler bir dizesini okusalar ateşe vermek değil boynuna sarılırdılar” dedi. 

DİNK: TOPLUMU SUÇLAMAKTAN İMTİNA ETMELİYİZ

İstanbul’da 19 Ocak 2007 yılında katledilen gazeteci Hrant Dink’in oğlu Arat Dink, “Ben sürekli devleti suçluyorum. Toplumu bundan ahzede bırakmaya çalışıyorum. Çünkü çözüm yeri toplum. Toplumu bu işin sorumlusu olarak gösterdiğim anda bir çözüm yeri kalmıyor elimizde. Ama toplum sesini çıkarmıyor. Yanlış bir cumhuriyet üretildi ve toplum olarak bunu düzelteceğiz. Bu devletin dönüştürülmemesi süreci uzayınca mecburen toplumu suçluyoruz. Ama böylece çıkış kapısını kaçırıyoruz. İnanıyoruz ki bu toplum değişecek. Toplumu suçlamaktan imtina etmemiz lazım” dedi.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı