Adalet yürüyüşünün ardından bugün CHP “Adalet Kurultay”ını başlatıyor. Hiç olmamasından olması daha iyi diyebileceğimiz bu kurultay önemli eksiklikler içeriyor. CHP bu kurultayı HDP ile birlikte yapmaktan çekindi. HDP’denkurumsal olarak konuşmacı çağırmaktan da çekindi. Konular arasında; dillerde ve halkların haklarında adalet konusu yok. Yerel yönetimlerde adalet konusu yok. Mahkemede adalet bölümüne çağrılı hukukçular arasında Ergenekon ve Balyoz davalarının avukatları olduğu halde, KCK, Türk Solu ve Kürt muhaliflerin davalarına giren hukukçular yok. Dikkatle bir ayrımcılık yapılmış. Resmi devlet politikalarına çok ters düşmemeye çalışılmış. Belli ki bu kurultayda insanlığa karşı suçlar, geçmişteki soykırımlar, hala devam eden kültürel soykırımlar cesurca dillendirilmeyecek. CHP yürüyüşe de HDP’nin kitlesel katılımından ürktü ve istemedi. CHP’nin devlet kuran parti anlayışından tamamen koparak gerçek bir demokrat muhalefet fırtınası estirmeye dün olduğu gibi bugünde niyeti yok. Bu eleştirilerimizi koruyarak hiç yoktan yine de böyle bir kurultayın yapılması iyi ve faydalı diyoruz. 

​Aslında HDP’nin çok daha önce adalet, vicdan ve özgürlük yürüyüşleri yapması gerekirdi. Adalet ve Özgürlük kurultayını HDP daha önce düzenlemeliydi. Kuşkusuz çok sayıda politikacıları, milletvekilleri, eşbaşkanları tutsak olan HDP büyük bir zulüm altında. Buna rağmen yine de politika üretebilmesi, dışarıdaki politikacıların ve yöneticilerin cesur ve ufuk açıcı politikaları, kendi içinde doğrudan demokrasiyi uygulamayı da becererek gündem yaratabilmesi gerek. Mazeret kabul etmez bir dönemden geçiyoruz. 

​Son kanun hükmünde kararnameyle Nazi Almanya’sına benzeyen rejimin kilometre taşları biraz daha örülüyor. MİT’in saraya bağlanması, yargılamalarda SEGBİS’in esas hale gelmesi, siyasi ve örgütlü suçlarda  azami tutukluluğun 5 yıldan 7 yıla çıkarılması, avukat olmadan da yani avukatın son savunma yapmasına gerek duyulmadan son kararın verilebilmesi, Ortadoğu tipi bir Nazi rejiminin kalıcı olarak oturtulmasıdır. Bu kararnameyle Anayasa’nın 2,36,38. Maddeleri keza dürüst yargılanma hakkının teminatı olan AİHS’in 6. Maddesinin tüm şıkları rafa kaldırılıp ayaklar altına alınmıştır. Bu kadar da değil. Son Anayasa referandumuyla zaten işlevi kalmamış, içi boşalmış olan millet meclisinin mensuplarını yani milletvekillerini gerek seçilmeden önce ki gerekse seçildikten sonraki fiiller için soruşturma yetkisinin Ankara Başsavcılığına ve tayin edeceği mahkemeye verilmesi seçme ve seçilme hakkını tamamen ihlal eden yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığını işlevsiz hale getiren, Ankara Başsavcılığını TBMM’nin müfettişi ve denetçisi haline getiren bir düzenlemedir. Bu kadar da değil. Çok tehlikeli bir şekilde milletvekilleri için özel yetkili başsavcı ve özel yetkili mahkeme böylelikle ihdas edilmektedir. Oysa hukukçu olmayanlar dahi bilir ki her hangi bir fiille ilgili görevli organ fiilin işlendiği yer fiilin türüne göre belirlenir. Bu ceza yargılaması hukukunun temel ilkelerindendir. Ne var ki geldiğimiz süreçte burjuva hukukunun alfabetik tüm kuralları dahi rafa kaldırılmış, düşmanla savaş hukuku yaşamın her alanına egemen olmuştur. 

​Bu kararnamelerin hukuki hiçbir değeri yoktur. Anayasa’ya da ulusalüstü bağıtlara da, Venedik komisyonu kriterlerine de, Sirakuza ilkelerini de tamamen aykırıdır. Eski tabirle hukuken keenlem yekundur. 

​Gidişat vahim. Radikal dinci ve ırkçı bir diktatörlük emin adımlarla kendi rejimini örüyor. Ana muhalefet ürkek ve hala resmi ideolojiden kopamamış.  Umudumuz HDP politika üretmekte geç kalıyor. Evet üzerimizde demir ökçe var. Ama herşeye rağmen daha diri, ufuk açıcı, kitleleri harekete geçirici politikalar üretmekte becerikli olabilmeliyiz.