Yıl 2023, Tayyip Erdoğan 69 yaşında.

Türkiye’de seçimler en geç 25 Haziran 2023’te yapılacak. O zaman Tayyip Erdoğan 69 yaşında olacak ve bu seçimi büyük ihtimalle kendisi kazanacaktır. Niye kazanmasın ki?

Türkiye’nin sorunları nelerdir? Adaletsizlik, keyfilik, baskı, rüşvet, kayırma, torpil. Bu sorunlar seçmeni pek ilgilendirmez. Bu sorunlar ya aşırı duyarlı muhalifleri ya da mağdurları ilgilendirir. Seçmeni ilgilendiren ekonomidir. Ekonomide ise ölümü gösterip sıtmaya kabul etme metodu uygulanıyor. Tayyip Erdoğan giderse her şey daha kötü olacak tehdidi ile eski zamanları hatırlayın propagandası yapılıyor. Seçmen ikna olmaya hazır.  Üstelik muhaliflerin ciddiye almadığı bazı sosyal yardımlar seçmeni  Erdoğan’a  daha çok bağlıyor.  Belli yaş gruplarına ücretsiz sağlık hizmetleri, engelli maaşı, dul maaşı, kömür ve diğer yardımların etki gücünü muhalifler hiçbir zaman anlamadı.  Bundan dolayı bu yardımlar hafife aldılar ve yok saydılar.

Sosyal devletin görevi olan bu kamusal hizmetleri Erdoğan kendine ciroladı. Muhalefet de bunu halka anlatamadı. Anlatsa da işe yaramıyor büyük bir kesim için. Çünkü muhalefetin inandırıcılığı yok.

Biliyor musunuz?

Eskiden engelli bir birey aile için utanç sebebiyken, bugün geçim kapısı oldu. Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde binlerce insan, sahte engelli raporu almaya çalışıyor.  Bu işi organize eden çeteler var.   Öyle devasa bir sektör oluşmuş. Muhalefetin bundan haberi yok.

Yıl 2028, Erdoğan 74 yaşında.

Ortalama yurdum insanı Tayyip Erdoğan’dan vazgeçti diyelim. Kime oy verecek? CHP’ye mi? Bu ülke topraklarında CHP tek başına seçime katılsa bile yüzde 35 alamaz. Bunun tarihsel nedenleri var. Haklı haksız meselemiz bu değil. Meselemiz şudur, CHP’nin koca sol ve sosyal demokrat zemini ipotek etmiş olmasıdır.

Diyelim Ali Babacan’ın oyu yükseldi. O zaman rejim bir operasyon çeker ve krimalize eder onları. Fetö’den değilse Sado’dan.  Sado’dan değilse…. O da olmadı, parti kuruluş süresinde “hiç olmazsa başkanımızın diploması” var diyen gençten. Hop hop bu genç Davutoğlu’nun partisinde, partileri karıştırma demeyiniz.  Biliyorum. Fakat iddianameler var bu ülkede aynı anda solcu, dinci, Kürtçü örgütlere üye diye insanları yargılıyorlar, o absürt olmuyor da bu mu apsürt oluyor?  Yalancı tanıkla ömür boyu hapis alan insanlar var bu ülkede ve kimisi buna isyan edip açlık grevlerinde ölüyor.  Dönem ben yaptım oldu, dönemidir.

Üstelik kim karşı çıkacak?  Muktedir Erdoğan’ın öyle bir mühendislik çalışması yapması bir haftalık iştir.  Toplumun bu meseleye odaklanması ise on günü geçmez. Unutulur gider.

Örgütlü bir muhalefet var da, bu tür keyfiyetlere karşı mücadele mi edildi?

HDP’li belediye başkanlarının suçları ne?  Hangi iddianameden yargılanıyorlar? Muhalefet partilerinin hepsi ne düzeyde seçimle gelen seçimle gider söylemini savundu? Utangaç üç beş açıklama yapılır, unutulur gider.

Hadi bilinçaltınıza sesleneyim.  Ama bunlar Kürt, vurun abalıya. Peki mevcut partiler, seçmen ve toplum  hangi anti demokratik tutuma doğru dürüst tavır aldı?

Devam edelim…

Başka kim var? Davutoğlu mu? Kamuoyu araştırmalarında öyle bir veri yok. 

Meral Akşener mi Erdoğan’ın önünü kesecek? Çözüm basit! Her şey bir kilo şekerli (bu mühim) kuru pastaya bakar.  Emine Hanım bir kilo şekerli pasta ile Akşener’in evine  gider ve der ki; “Meral hanım Tayyip Bey de insan. Yoruldu. Üstelik bu erkeklerden çok çektik yeter artık. Gel bu ülkeye bir kadın eli değsin. MHP’de yoruyor Tayyip beyi. Bunların dilinden ancak siz anlarsınız. Gel el ver bu ittifaka, bu ülkeye kadın eli değsin.” Samimiyetle ve bazı kapılar açık tutulsa bu kulisler ittifaka dek varmaz mı?

İyi Parti hayır mı diyecek? İyi Parti program siyaseti mi yapıyor? Hayır.  Herkes öznel talepler üzerinden siyaset yapıyor. Bunu para, pul, mevki olarak yorumlamayın sadece. Birkaç politik hassasiyetin karşılanması olarak da yorumlayabilirsiniz. Akşener, diyelim ki devletteki cemaat yapılanmasını kontrol altına alınmasını talep etti. Tayyip Erdoğan, bir haftada bu cemaatleri kriminalize eder. Kaçacak yer, içecek su bulamazlar. Meriç’te, Ege denizinde buluverirler kendilerini.  Bu cemaatlerin hiçbiri bağımsız olarak bir oy deposu ya da güç değildir. Egemen erkin yanında durdukları kadar güçlüler, egemen erkin izin verdiği ölçüde varlıklarını sürdürebilirler. Egemen erkten bağımsız bir hiçler, egemen erkin karşısında ise bir haftalık direnç sağlayamazlar. İşte Fetö örneği.

Yıl 2033, Erdoğan 79 yaşında.

Hukuken mümkün değil mi? Güldürmeyin insanı, bir kararnameye bakar her şey.

Eğer aynı politik partiler ve politik aktörler (en sağ partisinden en sol partisine dek) aynı akılla giderse, determinizm yasaları devreye girecek. Küçük nüaslar farklı olsa da sonuç aynı olacak. Tayyip Erdoğan yine kazanacak.

Niye kazanmasın? Erdoğan siyaseti, makveyelist bir siyasettir. Seçim odaklı, sonuç odaklı bir siyasettir. İçinde fena halde matematik barındırır. Boşuna mı her hafta kamuoyu araştırması yaptırdığı söyleniyor.

Ayrıca adam akordeon siyaseti yapıyor. Toplumu bir sıkıştırıyor, bir rahatlatıyor.  Şöyle yapar. Der ki; “Eyyy vatandaşım, beşer şaşar. Biz sizinle yürüdük bu yollarda, lakin bazı konularda hata yaptık hepsi şu MHP’liler yüzünden.  Bazı düzenlemeler yapacağız,  destek atın.”  Üç beş demokratik düzenleme, üç beş hoşa giden atama, üç beş yargılama, üç beş itiraf, üç beş sosyal ve ekonomik sübvansiyon her şeyi çözer.

Yıl 2038, Erdoğan 84 yaşında.

Çok mu garip bir durum bu? Hayır. Necmettin Erbakan 85 yaşına dek partisinin başındaydı. Bülent Ecevit 79 yaşına dek, Süleyman Demirel 76 yılına dek aktif,  93 yaşına dek ise Güniz sokak kulisleri yaptı. Deniz Baykal 82 yaşında hala milletvekili, hala CHP’nin başına geçme hesabında, hala meclis başkanı olma derdinde, sağlığı el verse. Devlet Bahçeli 72 yaşında hala partinin başında hala milletvekili hala muktedir. Ahmet Türk 78 yaşında düne kadar belediye başkanıydı. Ertuğrul Kürkçü 72 yaşında, HDP onursal genel başkanı.

Solda da durum aynı, sağda da kim dükkânı pardon partiyi açmışsa ölünceye dek başında. Racon bu..

Tayyip Erdoğan saydığım bu isimlerin  hepsinden daha karizmatik.  Bu ülkede ondan daha demokrat kim var? Ondan daha faşist? Daha İslamcı?  Daha takiyeci? Daha milli? Daha teslimiyetçi (Trump’ın mektubunu hatırlayınız)? Daha oportünist? Daha muhafazakar? Daha uzlaşmacı (Adam Doğu Perinçek’i bile yedekledi yanında, daha ne olsun)?  Daha barışçıl? Daha kavgacı? Daha işini bilen? Daha sosyal adaletçi?  Tüm bu sıfatları üstünde toplayabilen kim var?

Donald Trump’a en kolay ulaşan kişi,  aynı zamanda Putin’le kanka olan bir kimse.

Şöyle düşünün, dünyanın demokratik kurumları nezdinde itibarlı Osman Kavala’yı bile iddianamesiz zindanda tutabiliyor.

Şöyle düşünün adalet için açlık grevi yapan Avukat Ebru Timtik’in ölümünden iki gün sonra sarayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başkanı Robert Spano’yu ağırlayan bir kimse.

Dünya siyaseti de öylesine riyakardır. Çağ onların çağı.  Trump çağı, Putin çağı, Erdoğan çağı, Johnson çağı, Orbán çağı, Cinping çağı…

Dünyada demokratik bir dayanışma ağı var da biz mi duymadık,  görmedik?

Nerede kaldık?

Yıl 2043,  Sümeyye Erdoğan Bayraktar 56 yaşında.

Herkes oğul Bilal’i, damat Berat’ı veliaht olarak hesaplıyor, öyle değil. Eğer Erdoğan veliaht  olarak birini hazırlıyorsa o da Sümeyye Erdoğan Bayraktar’dır.

Hem kadın, hem yeni bir yüz, hem eski muktedir. Bazı iddialara göre üniversite giriş sınavında başarılı olmamış olsa da Indiana Üniversitesi'nin Kamu ve Çevre İşleri Okulunda politika araştırmaları programını okumuş üstüne yüksek lisans eğitimini Londra Ekonomi Okulu'nda tamamlamış. Hem partili hem de sivil toplumda itibar sahibi. Mesela İstanbul sözleşmesi için taraf olmuş biri. Konuşmalarını izleyin.   Ortalama siyasetten anlıyorsanız, gelecek için bir planı olduğunu fark edersiniz. Bir dönemi gayet iyi kotarabilir. Bilemeyiz belki iki dönemi kotarır. Tansu Çiller’den başbakan olduysa bu ülkede Sümeyye Erdoğan Bayraktar’dan hayda hayda cumhurbaşkanı olur.

Yıl 2048 ve o dönem mevcutlarından herhangi biri Cumhurbaşkanı.

Eğer Türkiye’yi demokratikleştirmeye yönelik bir planınız ve bu planı destekleyecek seçmen gücünüz yoksa o dönem mevcutlarından herhangi birinin cumhurbaşkanı olması herhangi bir şeyi değiştirmez.

Nüanslar değişir. Ülkenin temel problemleri yerinde durur. Daha doğrusu o döneme göre güncellenir.

2053-2058-2062 ve öyle gider.

1980 darbesinden bu yana 40 yıl geçti.  Ülkede ne değişti? Her gelen kendine bir cennet, ötekine bir cehennem kurmaya devam etti.

Siyasette ne değişti? Ecevit gitti, Kılıçdaroğlu geldi. Demirel gitti, Erdoğan geldi.

Hadi bunlar burjuva politikacılarıdır diyelim. Umut, devrim ve sosyalizmde.  Hayhay bana uyar.

Kim devrimi yapacak bu ülkede?

Bakkal Hasan  demişti 15 yıl önce; “Devrim olabilecek olsaydı zaten Halk Cephesi yapardı. Onlar yapamadıysa bu iş zaten olmaz.”  Hadi Bakkal Hasan’ı duymayalım ve bu sorunun cevabını aramaya devam edelim.

40 yıl önce solun durumu neydi bugün ne? Bu veriler ışığında gelecek 40 yıl sonra ne olacak?

Aynı teori, aynı metot, aynı örgütlenme tarzı, aynı talepler, aynı yüzler, aynı, aynı, aynı

Aynı kahrolsunlar…

Aynı yaşasınlar…

Solda şöyle bir insan çıkmadı ya, ben yaşlandım yeter artık yerimi başkasına devrediyorum. Bu nasıl kapitalist bir ego?

Radikal solda durum öyle iken, demokratik solda durum farklı mı? Kuruçeşme toplantılarını hatırlayınız.  Ertuğrul Kürkçü faktörünü hatırlayınız. ÖDP kuruluş sürecini hatırlayınız, Oğuzhan Müftüoğlu faktörünü hatırlayınız. Bir faydası olmayacak polemikler bunlar. Yine de yazılmalıdır.

40 yılda ne değişti, neyi değiştirdiniz?

Toplumun sahipleneceği bir politika geliştiremediniz. Üstelik bu toplumun en donanımlı insanlarısınız. Bu ülkede herhangi bir üniversitedeki profesör, sizin vasat, sorunlu bir kadronuz kadar entelektüel değildir. Aynı zamanda en ileri kadronuzun dahi, kahvedeki bir yurttaş kadar hayatla bağı yoktur.

Neyse uzatmayalım.

Türkiye’de 40 yıl önce, yüz tane sol grup vardı, şimdi de yüz küsur grup var. Nereden mi biliyoruz bunları?  Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi 7. Cilt ve Hüseyin Akyol’un Türkiye'de Sol Örgütler - Bölüne Bölüne Büyümek kitabına bakmanız yeterli.

Radikal sol şu üç meseleyi düşünsün yeter.

  1. Türkiye’de 81 il,  922 ilçe, 32166 mahalle var. Bu coğrafyanın yüzde ne kadarını örgütleyebilmiş durumda?
  2. Türkiye’de 325 organize sanayi bölgesi vardır. Bu organize sanayi bölgelerinde 50 bin fabrika halı hazırda üretim yapıyor.  Ayrıca merdiven altı atölyeler bunların en az iki katı.  Madenler var. Demiryolları var. Mevsimlik tarım işçileri var.  Sürekli kalabalıklaşan işsizler ordusu var. Burada ne kadar örgütlü?
  3. Toplumun ve işçi sınıfının sahiplendiği, savunduğu ve onların önünü açtığı ne tür politikalar ürettiniz?

Gökten zembille devrimciler mi inecek ve devrim yapacak? Keşke… Bana uyar.  Lakin onlara uymaz. Diyalektik materyalizm var. Çanakkale savaşında askere yardım eden beyaz bulutlara, Hızırlara, kırklara, yedilere,  Bedir savaşındaki yardımcı meleklere, Hayber kale kapısını kalkan yapan Alilere,  filler ordusunun üstüne taş atan kuş sürülerine, astsal seyahatlere, havarilere, denizi ikiye yaran Musa’ya, gök tanrıya,  Ra’ya, Zeus’a, Apollo’ya, Gılgameş’e yer yok bu düşüncede…

Nasıl olacak peki?

40 yıl daha boşu boşuna mı gidecek. 

Evet bir yol var!

Basit, gerçek, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir yol.

Bu yol, tüm demokratik unsurların birleşmesi ve yekvücut olmasıdır.

Bu yol,  birleşik gücün yeni demokratik anayasayı merkeze almasıdır.

Bu yol, TBMM’de ve belediyelerde etkin politika yapmayı öncelemektir.

Gelecek 40 yılı ancak öyle değiştirebiliriz.