Aralarında yazar, gazeteci, akademisyen ve aktivistlerin de yer aldığı 393 kadın, imza attıkları ortak metinle infaz yasasındaki eşitsizliğin giderilmesini; hükümlü ve tutukluların yaşam ve sağlık hakkının korunmasını istedi.

“Özelikle, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Selma Irmak, Çağlar Demirel, Figen Yüksekdağ, Aysel Tuğluk, Gülser Yıldırım, Nurhayat Altun ve Edibe Şahin gibi bir çok siyasetçi kadının da kaldığı Kandıra Cezaevi’ndeki siyasi mahpuslardan gelen haberler kaygı verici” diyen kadınlar, infaz yasasının siyasi tutuklu ve hükümlüleri kapsayacak şekilde genişletilmesini istedi.

Artı Gerçek’in haberine göre, “Kadınlar, İnfaz Yasası’ndaki Eşitsizliğin Giderilmesini; Hükümlü ve Tutukluların Yaşam ve Sağlık Hakkının Korunmasını İstiyor” başlıklı metin şöyle:

“Biz kadınlar biliyoruz ki bu zorlu günlerde yaşamın her alanında olduğu gibi hapishanelerde de kadınlar en zorlu süreçleri yaşıyor.

Hapishanelerin, korona virüs salgını açısından en riskli yerlerden olması, dolulukları nedeniyle çıkartılan karmaşık ve son derece adaletsiz İnfaz Yasası’nda, siyasi mahpusların kapsam dışı bırakılması toplum vicdanını yaralamıştır. Öncelikle yaşamı savunuyoruz. Cezaevlerinde hiç kimse can güvenliklerinin sağlanamadığı koşullarda tutulmamalı. Ancak herhangi bir yaralama suçlusunun, kadınlara ve çocuklara şiddet uygulayanların tahliye edilmesi, sadece düşüncesini açıklayanların, siyasetçilerin içeride tutulmasını biz kadınlara kimse meşru gösteremez. Siyasi mahpusların İnfaz Yasası’ndaki değişiklik kapsamına alınması sağlanarak eşitsizliğin giderileceğine, hukukun ve vicdanın esas alınacağına inanmak istiyoruz.

Şu sıralar hapishanelerle ilgili olarak yayınlanan raporlar, avukatların ve ailelerin verdiği bilgiler kaygımızı arttırmaktadır. Salgına karşı sadece çeşitli yasaklamalar getirilmiş, cezaevlerinde sağlık ve yaşama hakkıyla ilgili önlemler alınmamış, hatta mahpuslar kendi hallerine terk edilmiş görünmektedir.

“Muhalifse ne hali varsa görsün” denilmediğine güvenmek istiyoruz.

Mahpusların bağışıklık sistemleri zaten güçsüzken, ayrıca kadınların daha farklı ihtiyaçları sağlanmadığı gibi bu günlerde sıcak yemek servisi de durdurulmuş, sadece kuru gıda verilmeye başlanmıştır. Gerekçe olarak, yemeklerin açık cezaevlerinde yaptırıldığı, bu cezaevlerindeki hükümlülerin tahliyesi nedeniyle yemek verilemediği belirtilmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin kaldıkları yerler ayda bir dezenfekte edilmekte, yeterli temizlik ve hijyen malzemesi verilmemekte, maske ve eldiven dağıtılmamaktadır. Kantinde virüse etkili alkollü dezenfektan bulunmamakta, kantin fiyatları fahiş rakamlara varmaktadır.

Her alanda süren cinsiyet ayrımcılığının bir yansıması olarak kadın siyasetçilerin, eş başkanların tutulduğu Kandıra gibi cezaevlerinde, paylaşmaya çalıştığımız ihlallerin daha kötü olduğu gözleniyor. Siyasette kadınlar bin bir mücadeleyle açtıkları alanlarda kadın görünürlüğünü ve temsiliyetini sağlamak, seslerini duyurmak için çabalarken, cezaevlerinde kadın siyasetçiler görünmezleşiyor. Bu da maruz kaldıkları ihlallerin daha az gündeme gelmesi anlamına geliyor.

Pek çok cezaevinde, revir ya da hastane sevki imkanı bulamayan, toplu görüşme olanakları kaldırılan, kargo, mektup ve kitap alamayan, günlük kantin alışverişi iki haftaya çıkarılan mahpuslar, kendi aileleriyle, avukatlarıyla görüşemezken her gün infaz koruma memurlarıyla karşılaşmaktadır. Siyasi mahpus fazlalığı nedeniyle fiziki mesafenin korunması imkanı da bulunmayan bir çok cezaevinde olduğu gibi, özelikle de Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Selma Irmak, Çağlar Demirel, Figen Yüksekdağ, Aysel Tuğluk, Gülser Yıldırım, Nurhayat Altun ve Edibe Şahin gibi bir çok siyasetçi kadının da kaldığı Kandıra Cezaevi’ndeki siyasi mahpuslardan gelen haberler kaygı verici.

Tutuksuz yargılama talepleri acilen hayata geçirilmesi mümkünken, dosyaları bilmeyen ve “sorumluluk” almak istemeyen nöbetçi mahkemeler, dosyalara incelemeden “tutukluluk halinin devamına” biçiminde bu üç kelimeyi sıralayarak bu salgın günlerinde Kandıra Cezaevi’ndeki 9 siyasetçi kadın ve tüm mahpusların can güvenliklerini hiçe saymaktadırlar. Şu anda yaşanan hukuki süreci yaşam hakkının ağır ihlali ve “yavaşlatılmış/ zamana yayılmış cinayet” olarak değerlendirmekteyiz.”

Açıklamaya şu sözlerle devam edildi:

“Bütün bu nedenlerle, hükümlü ve tutukluların yaşam ve sağlık haklarının güvence altına alınması için;

-İnfaz düzenlemesine ilişkin yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından şekil yönünden kabul edildi, esastan incelenecek. Yasa kısmi af niteliğinde. Anayasa uyarınca af düzenlemelerinin 3/5 çoğunlukla yasalaştırılması zorunluluğu var. Yasa, Anayasa’nın 10. Maddesindeki eşitlik ilkesine, 2. Maddesindeki hukuk devleti ilkesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. Maddesindeki ayrımcılık yasağına aykırılığın göz önüne alınmasını;

– Ceza infaz kurumlarında yaşam hakkı korunmayan kadınlar, çocuklar ve dezavantajlı gruplar, ayrımcı İnfaz Kanunu’nda eşitlik sağlanarak derhal serbest bırakılmalarını;

-Hükümlü de olsa salgında en yüksek riski taşıyan kronik hastalığı bulunanların ve yaşlıların cezalarını evlerinde çekmelerinin, tutukluların adli kontrolle tahliye edilmelerinin sağlanmasını;

-Grip belirtisi gösteren tüm mahpusların tedavi için derhal hastaneye sevkini;

-Mahpusların güçlü ve düzenli beslenmeleri için sıcak yemek servisinin acilen tekrar başlatılmasını;

-Tüm kullanım alanlarının sık sık dezenfekte edilmesini, mahpuslara hijyen ve temizlik malzemelerinin, maske ve eldivenlerin ücretsiz sağlanmasını;

-Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı rapora göre, açık cezaevlerinde görevli onlarca infaz koruma memurunun koronavirüs testi pozitif çıkmıştır. İnfaz koruma memurlarının günlük teste tabi tutulmalarını;

-Adalet Bakanlığı’nın tutuklu yakınlarını güncel kararlarla ilgili bilgilendirilmesini, telefon görüşmelerindeki kısıtlamalar kalkmasını, telefon görüş süresi haftada iki kez 20’şer dakika olarak düzenleyip mahpus yakınlarının endişelerinin giderilmesini;

-Cezaevlerinin tabip odalarınca denetlenmesini kadınlar olarak bir kez daha talep ediyoruz. “