2015 yılında Mor Çatı'nın dayanışma merkezine başvuran kadınların deneyimlerinden yola çıkarak hazırlanan rapor, Cezayir Toplantı Salonu'nda yapılan açıklamayla kamuoyuyla paylaşıldı. 

Rapor, Mor Çatı Derneği’nden Martina Gaidzin, Hazal Günel ve Perihan Meşeli tarafından sunuldu. 

Evrensel’de yer alan rapora göre, Mor Çatı'ya başvuran kadınların çoğu şiddetten uzaklaşmak için en çok hukuki mekanizmalara başvuruyor. Başvuran kadınların yüzde 40’ı boşanma davası açmak ve koruma kararı almak için mahkemeye, suç duyurusunda bulunmak ve cezai kovuşturma için de savcılığa başvurduğu, yüzde 11’inin ise sığınak desteği talep ettiği söylendi.

Rapora göre, Ocak-Aralık 2015 tarihleri arasında Mor Çatı Dayanışma Merkezi'ne başvuran 695 kadın ve çocukla toplam 1516 görüşme yapıldı. 

Görüşmelerden elde edilen veri, şiddete uygulayanların neredeyse tamamının kadınların tanıdığı ve güvendiği erkekler olduğunu gösteriyor. Raporda, görüşme yapılan kadınların sadece yüzde 7’sinin tanımadığı veya az tanıdığı erkekler tarafından şiddete uğradığı söylenirken, kadınlara en fazla şiddet uygulayan kişilerin ise yüzde 43’lük bir oranla kocaları olduğu belirtildi. Yine raporda, şiddete uğrayan kadınlara yeterli hukuksal ve sığınma desteğinin sağlanamadığı, devlet sığınaklarının 12 yaş üstü erkek çocuğu olan kadınların çocuklarıyla birlikte sığınağa kabul edilmediği ve 60 yaş üstü kadınlar ile engelli kadınların da devlet sığınaklarına gidemediği bilgisi yer alıyor. Şiddet görüp sığınma evlerine başvuran kadınlar ise kabul edilseler bile sosyo-ekonomik desteklere erişimde sorunlar yaşıyor. Gizlilik kararının uygulanması dolayısıyla sığınma evinden çıkarılmayan kadınlar işlerinden de ayrılmak durumunda kalıyor. 

ŞİDDETE UĞRAYAN KADINLARA YETERLİ DESTEK SAĞLANAMIYOR

Rapora göre Türkiye’de şiddet yaşayan kadınlara destek vermesi gereken kurumlar sayıca az ve verilen desteğin niteliği kadınların şiddet yaşantısından çıkmasını sağlayacak nitelikte değil. Mor Çatı Derneği’nden Hazal Günel, kadına yönelik şiddeti önlemede etkin olması amaçlanan 6284 sayılı Kanu’nun yürürlüğe girmesiyle Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) oluşturulduğunu söyledi. 2016 yılı itibariyle yalnızca 40 ilde destek veren bu merkezlere ulaşımın oldukça zor olduğuna dikkat çeken Günel, “ŞÖNİM’ler sosyal hizmet mekanizmasından çok, gittikçe merkezileşen sistemde sadece bir koordinasyon birimine dönüşüyor. ŞÖNİM’lerim birçoğunda hizmet sunan personel, nitelik ve nicelik bakımından şiddet yaşayan kadınlara yeterli desteği verebilecek kapasitede değil. Türkiye’de sadece şiddete maruz kalan kadınlara 7/24 destek veren bir acil yardım hattına ihtiyaç vardır” dedi.

KOLLUK GÜÇLERİ GEREKLİ DESTEĞİ SAĞLAMIYOR

Kadınların, şiddete uğradıklarında ilk başvurdukları kurumun karakol ve jandarma komutanlıkları olduğunu söyleyen Martina Gaidzin, bunun sebebinin kadınların şiddete uğradıklarında etkili ve özellikli sosyal mekanizmalarının yetersiz kalmasından kaynaklandığına vurgu yaptı. Gaidzin, “Mor Çatı’ya başvuran kadınların deneyimlerinden, karakollarda bu konuda deneyimli olmayan ve cinsiyetçi yaklaşıma sahip kolluk görevlileriyle karşılaşıldığı görüldü. Babasının cinsel istismarına maruz kalan bir çocuğa ‘Babanı affeder misin? Uzlaşmak istemez misin? Sonuçta babandır. Yırtılma yok, zorlama yok, zor kanıtlarsın’ diyen bir kolluk görevlisinin çocuğun cesaretini nasıl kırdığı annesi tarafından anlatıldı” dedi. 

ERKEKLER CAYDIRICI CEZA ALMIYOR

Hukukçu Perihan Meşeli, taciz, özel hayatın gizliliğini ihlal, tehdit, şantaj gibi fiillerden dolayı yargılanan erkeklerin caydırıcı cezalar almadıklarını söyledi. Türkiye’de kanunen öngörülen cezaların uluslar arası hukuk normlarına uygun olduğunu söyleyen  Meşeli şöyle devam etti, “Ancak erkek şiddetine konu suçların etkin, süratli ve adil bir yargılamadan ziyade cinsiyetçi, kadın-erkek eşitliğine aykırı şekilde daha düşük cezalar ve cezasızlıkla sonuçlandığı görülüyor. Kadınlar, ilk şikayetlerinden sonra, şiddet uygulayanın kendilerini korkutması veya ikna etmesi, caydırıcı bir yaptırımla karşılaşmaması gibi nedenlerle tekrar eden şiddet olaylarını yargılama süreçlerinin uzun sürmesinin de etkisiyle şikayet etmekten kaçınabilmekte veya varolan şikayetlerinden vazgeçebilmektedir. 

En tipik örnekler olarak kanunda öngörülen iyi hal indirimini derinlemesine araştırma yapmaksızın otomatik olarak uygulandığı, ‘haksız tahrik’ indiriminin kanuni tanımından uzaklaşılarak cinsiyetçi şekilde erkek lehine yorumlandığı ve dolayısıyla düşük cezalar verildiği görülüyor. 

Cinsel şiddete ilişkin suçlar Ceza Kanunu’nda yeterli ceza ile düzenlenmiş ise de uygulamada cezasızlık sık rastlanan bir durumdur. Kadının cinsel saldırı esnasında ve sonrasındaki tepkilerini, olaydaki tehdit, hile ve benzeri davranışları irdelemeden, genellikle erkek lehine yorumlayan kararların kadınları bezdirdiği görülmüştür. Kadınlara sıklıkla ‘Neden bağırmadın, karşı koymadın’ şeklinde sorular sorulduğu saptanmıştır. Kadınlar bu soruya genellikle ‘Beni öldürmekle tehdit etti’, ‘Bağırırsam daha da kötü şeyler yapacaktı’ gibi cevaplar verdiklerini iletmişler, ancak ‘Bağırmadığım için ceza almayacak mı’ kaygıları da yaşadıklarını ifade etmişleridir. Türkiye’de kadına yönelik şiddet politikalarının mevcut durumu, yasaların gereği gibi uygulanmaması, keyfi uygulamaya açık olması gibi nedenlerle şiddete maruz kalan kadınlar, erkek şiddeti karşısında ‘ikincil mağduriyetler’ ile karşı karşıya kalıyor.”