Geçtiğimiz hafta Hrant Dink Vakfı tarafından düzenlenen Müslümanlaştırılmış Ermeniler Konferansı, halihazırda tartıştığımız ve gelecekteki düşüncelerimizi belki ayrışmalarımızı şekillendirecek birçok tartışmanın fitilini ateşledi. Özümsediğimiz kimlik anlayışımızdan bir takım esnemeler yapabilir miyiz? Kimlik algımızı revize edebilir miyiz? Konferansta bazen satır aralarında çok flu biçimde bazen de net ve açık ifadelerle dillendirilen ateist Ermeni ya da daha büyük soru işareti uyandıran Müslüman Ermeni kimliği.

Şunu sorgulayarak başlayalım, Ermeni kimliği sadece etnik bir kimlik mi? Özellikle bu topraklarda Ermeni kimliği dediğimiz şeyin içini doldururken bunu din olgusundan bağımsız yapabilir misiniz? Bu konuyla ilgili çok sağlam teolojik argümanlarım var fakat bu toplumun kendini tanımlarken Ermeniliğiyle Hristiyanlığını eşit derecede vazgeçilmez olarak görmesinin -hatta hatırı sayılır bir kesim için birinci vazgeçilmezi dinidir- birinci sebebi 1915 travmasıdır.

Halk hareketleri veya gruplar, olaylar veya şartlar karşısındaki geliştirdikleri refleksler sonucu oluşurlar. Kimlikler de öyle. 1915 Soykırımı neticesinde bu ülkedeki Hristiyan azınlıklar varlık tanımını değiştirdi. Evet etnik aidiyet ikinci plana itildi. Bunun nedeni aslında bu yazının ana vurgusu, belki sonunda söylenmeli. Sonda söylememiz gerekeni başta söyleyelim. 1915 bir Hristiyan soykırımıdır.

Şurdan başlayalım. Bu olayı eyleme dökenler için Ermeni kelimesinin kafalarında uyandırdığı tek şey vardı onlar Müslüman değillerdi. Bu kadar büyük acının sadece tanığı değil müsebbibi olmak hiçbir vicdan için kaldırılacak bir şey değildir. Böyle bir acıyı realiteye dökecek motivasyonları neydi? Cevap açık ve net: İslam! Bu soykırım eyleminin baş enstrümanı dindir. Bunun dışında hiçbir biçimde o insanları bu olaya motive edemezsiniz. Bunun en büyük kanıtı hiçbir tehcir kararı olmadığı halde aynı dönemde soyları kırılan Süryanilerdir. Çünkü Hristiyandılar. Yani soykırımı ne Kürtler ne Türkler yaptı. Bu bir dini kırımdır bu coğrafyanın çok büyük kesimi için hala tek bir kimlik vardır o da dini kimliktir. Şimdi bunun karşısında geride kalanlar; yani Ermeniler -keza Süryaniler- nasıl bir tepki geliştirdi: Etnik kimliklerini geriye atıp kiliseye ve dini kimliklerine yapıştılar. Bu nedenle hala Ermeni ve Süryanilerden biri kendi kilisesinin bulunmadığı yerlerde diğerinin kilisesinde ibadete katılır. Hatta o kilisenin üyesi olur. Ermeni Süryani olarak -yada tam tersi- çağırılmaya razı olur.

Şimdi elimizde böyle bir toplum dokusu varken insanların karşısına çıkıp ‘Müslüman Ermenileri içinize kabullenmeye hazırlanın’ dediğinizde entelektüel düzeyde bu çok büyük bir heyecan yaratabilir ama toplumda bunun bir karşılığı olmaması şöyle dursun bu halkın kahir ekseriyeti bu konuyu tartışmaz bile. Bu konuda Ermeni toplumunun entelejansiyasından birileri yakın gelecekte birtakım mühendislik hareketine girişebilirler. Ermeni birileri çıkıp yine Ermeni kimliği üzerine dini ikinci plana iten daha kapsayıcı söylemler ve çok daha etnik vurgular yapabilir. Ancak görünen o ki işleri hiç kolay değil.

Bu noktada bir Hristiyan din adamı olarak* bir parantez açmak istiyor ve diyorum ki; kimse bu konuda Kiliseden demokrat bir tavır beklemesin. Kilise bir iman birlikteliğidir. Kiliseye tek giriş yolu Hristiyan imanıdır. Dünyanın en eski örgütünün kurucusu Tanrı'nın bizatihi kendisidir. Uhreviyatın dünyeviyata yansımasıdır kilise; Dahası Tanrı'nın Kutsal kelamı bu kurumun anayasasıdır. Alınacak kararların hepsi bu anayasa süzgecinden geçmek zorundadır. Dolayısıyla konu tartışmaya açık değil. Bırakın kabullenmeyi Tanrı'nın iradesine karşı gelen ve Kelam'ı tartışmaya açmak anlamı taşıyan bu eylemi, tartışmayı dahi kendimize zul sayarız.

Benim 1915 konusundaki en büyük kızgınlığım, en büyük isyanım Hristiyanlığın kimlik olarak giyinilmesi neticesinde algıda içinin boşalmasına yol açmasına neden oldu ve iman boyutu kaybolup bir gelenek haline dönüştü. Evet en acı veren bu. Çünkü bu yaşamın acıları da tıpkı tatlı anları gibi gelip geçici ve boştur. Üstelik Hristiyan ismi uğruna şehit olan bu canların mutlaka tanrısal bir karşılığı olacaktır. Ancak biz insanlara Tanrı denen mükemmel varlığı ve gerçek Hristiyan müjdesini anlatamıyoruz çünkü bildiklerini zannediyorlar. Evlerinde gördükleri öğretinin Hristiyanlık olduğunu zannediyorlar. Oysaki gördükleri çoğunlukla İslama refleks olarak geliştirilen kurallar silsilesi. İnsanlara bizim için ölen bizim için her şeyi yapabilecek sevgi Tanrısını ve onun çarmıhta akıttığı bizi kurtaran kanını hiç bilmeden kurtuluş müjdesinin derinliğini anlamadan İslam tepkisi ortak paydasında birleşmiş insanlar topluluğu. Hristiyanlığı tanımadan gerçek derinliğini tatmadan ismen olan ama gerçek imanlı olmadan ölen ve muhtemelen mahva giden Hristiyan kimlikli insanların olması çok acı.

* Yazarımız Cem Ercin Süryani'dir ve Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Yrd. Pastörü'dür.