Türkiye’deki 20 cezaevine yönelik 19 Aralık 2000 tarihinde “Hayata Dönüş” adı altında yapılan katliam 18’inci yılında.

Geçen zamana rağmen olayın tanık ve mağdurlarındaki etkisi devam ediyor.

1995 yılında Türkiye İhtilalcı Komünistler Birliği (TİKB) davasından tutuklanan Wernicke Korsafoff hastası Hasan Çepe ile Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi/Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği (THKP-C/MLSPB) davasında tutuklanan Bekir Sıtkı Keçeci olayın tanık ve mağdurları.

1996 yılında yapılan açlık grevlerine o dönem kaldığı Konya Cezaevi’nde dahil olan Çepe, 19 Aralık katliamından önce de Ceyhan Cezaevi’nde ölüm orucuna giren tutuklular arasında yer alır.

O dönem F Tipi cezaevlerine karşı Ceyhan Cezaevi’nden 10 tutuklunun ölüm orucuna girdiğini hatırlatan Çepe, bu süreçte cezaevi idaresi eylemi bitirmeleri yönünde telkinde bulunduğunu belirterek, “Ta ki 19 Aralık sabahına kadar. Sabah saat 04.00’te operasyon başladı. Bize vahşice saldırdılar. Bize, ‘Siz ölüm orucunu bırakmazsanız, biz sizi öldüreceğiz’ deyip bize saldırıyorlardı. Koğuşların duvarını kırılıp içeriye gaz bombalarını atıyorlardı. Havaya da ateş ediyorlardı” diye anlattı.

‘HERKES AÇLIK GREVİNİ SAHİPLENMELİ’

İçeriye atılan gaz bombaları nedeniyle hiçbir şeyin görünmediğini belirten Çepe şöyle devam etti:

“Bizler nefes alamıyorduk. Ben ranzanın üst katındaydım beni tutup aşağıya attılar. En son bizi sürükleyerek ve kalaslarla kafalarımıza vurup ana koridora çıkardılar. Ben zafer işareti yaptım. Bir asker gelip zafer işareti yaptığım parmaklarımı kırdı. Beni direk Sincan Cezaevi’ne götürdüler. Beni ilk hastaneye götürdüklerinde kolum ve parmaklarım kırıktı. Bana zorla birkaç kez müdahale ettiler. Bundan dolayı Wernicke Korsakoff hastası oldum.”

PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle açlık grevi başlatan Leyla Güven’i hatırlatan Çepe, eylemin kendileri için değerli olduğunu ifade ederek,”Devletin, gözünde devrimcilerin bir direnç sembolü olarak görülmesi bir tehdittir. Bu nedenle de saldırıyorlar. Bu yüzden eylemin başarıya ulaşması için herkes açlık grevini sahiplenmeli” dedi.

‘SALDIRILARA KARŞI HAZIRLIKLIYDIK’

Katliam döneminde Gebze Özel Tip Cezaevi’nde açlık grevinde olduğunu sonrasında da ölüm orucuna başladığını ifade eden Bekir Sıtkı Keçeci de yapılan müdahale nedeniyle Vernicke Korsakoff hastası olan tutuklulardan.

21 yıl cezaevinde kaldığını özellikle de 1980 ila 1991 yılları arasında ağır işkenceler gördüğünü ifade eden Keçeci, 19 Aralık sabahını şu sözlerle anlattı:

“Bizim cezaevinde 15 civarında arkadaşımız ölüm orucundaydı. Biz saldırıya hazırlıklıydık. Koridorda ve koğuşlarda sürekli nöbet halindeydik ve barikat kurmak için malzemelerimiz hazırdı. Asker maltadan girmeye başladığı an; nöbetçilerin ‘saldırı var’ demesiyle barikat kurduk. Koğuş kapılarını kırarak, ana koridora çıktık. Askerlerle aramızda bir barikat vardı. Askerler çatıları ve duvarları deldiler. Sonrasında da tazyikli su sıktılar içeriye. Koğuş çatılarından hedef gözeterek Gerico adlı İsrail yapımı otomatik tabancalarla ve tüfeklerle bize ateş açtılar. Yanımda bir arkadaşımın kafasına gaz bombası kapsülü isabet etti. Yine bir arkadaşımızın gaz bombası nedeniyle eli parçalandı. Bize durmadan ‘Teslim olun’ çağrıları yapıyorlardı. Bizim aramızda bir tutsak doktor arkadaşımızın olması ölümleri engelledi. Bize atılan gaz bombalarını geri dışarı atıyorduk. Bizim tek savunmamız; çıplak bedenimiz ve irademizdi.”

HAYATA VEDA OPERASYONUYDU’

Saldırılar sonucunda en son kendisinin de bulunduğu 9’uncu koğuşa askerlerin yaklaştığını belirten Keçeci, şöyle devam etti:

“Askerler koğuş kapısındaki barikatı da yıkarak içeri girdiler. Hepsi gaz maskeliydi ve biri hariç hepsi rütbesizdi. Binbaşı olan asker maskesini çıkarıp, ‘Sizin yiğitçe direnişinize saygı duyuyorum. Ama bu iş bitti. Hepiniz havalandırmaya çıkın’ dedi. Biz hep bir ağızdan çıkmayacağız dedik. Bunun üzerine gaz maskesini yeniden takıp kapıdan dışarıya çıktılar ve içeriye gaz bombalarını attılar. İçerde nefes alamaz hale gelince, havalandırmaya çıkan herkes askerin dipçik, sopalı, coplu ve tekmeli saldırısına maruz kaldı. Çoğumuz baygın bir şekilde havalandırılmaya çıkarıldı. Havalandırmada bize tekrardan işkence ettiler. Gardiyanların tek tek göstermesiyle askerler ölüm orucunda olan arkadaşlarımızı tek tek hastaneye götürdü. Jandarma bir arkadaşımızın kafasına dipçikle vurdu. Kafası parçalandı. Arkadaşımız 3 gün komada yattı. Cezaevine geldiğinde hafızasının bir kısmını yitirmişti. Daha sonra ben ölüm orucuna başladım. Bolu F Tipi Cezaevi’ne götürüldüm”

İşkencelerin burada da devam ettiğini dile getiren Keçeci, operasyonu “Hayata veda operasyonuydu” diye tanımladı.

‘DAYANIŞMAK İNSANLIĞIN BORCUDUR’

“Bugün Leyla Güven şahsında başlayan ve cezaevlerine dalga dalga yayılan ve dışarıda da destek biçiminde devam eden açlık grevlerine duyarsız kalınmamalı diyen Keçeci, Kendine insanım diyen herkes bu ortak direniş hattına destek sunmalıdır. Hasta tutsaklarla ve açlık grevlerini sürdürenlerle dayanışmak insanlığın borcudur ” ifadesinde bulundu.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı