Kazancı yokuşu dik bir yokuştur, tek yöndür, aşağıdan yukarı doğru çıkılması zordur. Yokuş boyunca sapabileceğiniz başka bir aralık yoktur. Bu dar sokaktan yan yana iki araba zor geçer. Kestirmeden Taksim'e çıkış zor olsa da Kazancı Yokuşu en kestirme sokaklardandır.

 

Bu sokağın adına ilk defa Zeki Müren'in "Kazancı Yokuşu" şiirinde rastlamıştım. Zeki Müren, Güzel Sanatlar Akademisi'nde okurken, Kazancı Yokuşu'ndaki bir apartmanda oturmaktadır. Muhtemelen yorucu bir yol olması ve oradaki ''yatır'' Müren'i etkilemiş ki bir sabah erkenden kalkar ve Kazancı Yokuşu şiirini yazar. Şiirin bir bölümün şöyledir:

 

''beni orada bekle
ne çilekeş
ne vefakar
o ne sırdaş dede
o yokuş baharda da ıslaktır
güzde de
kayan kendi ayağın
düştüğün kendi kaldırımın
o yokuşta niceleri neler diler
o yokuşta gün ışırken
çöp tenekeleri ve yalnız
kediler...''

 

Taksim'e çıkan bu sokak üzerine Ferhan Şensoy da bir kitap yazdı. Kitabın adı "Kazancı Yokuşu", tabi Şensoy bu kitabında sokağın sakinlerini anlatıyor. Bir mahalledeki insanların yalın hayatından kesitleri...  Bakkalıyla, kapıcısıyla, apartman sakiniyle onların yaşamlarını ve düşünce biçimlerini (hem kendini beğenmişliklerini hem cin fikirlerini) ortaya seriyor.

 

Kim bilir? Belki Şensoy'un anlattığı mahalle sakinlerinden bazıları bugün artık orada yaşamıyorlardır. Başka mahallelere taşınmış da olabilirler, ya da Kazancı Yokuşu sokağında yaşayıp da başka sokaklarda yaşamlarını kaybetmiş de olabilirler.

 

Yani Kazancı Yokuşu, bu kentteki "sıradan" insanların, zaman zaman çok da sıradan olmayan öykülerinin yaşandığı mekânlardan biridir. Kazancı Yokuşu'nda anlatılan, biraz da bu ülkedeki "sıradan" insanların yaşam ve ölüm hikâyesidir.

 

Tıpkı 1 Mayıs 1977 de bu ülkenin başka, sokaklarında mahallelerinde, başka kasabalarında, başka köylerinde yaşayıp da Kazancı Yokuşu'nda katledilenlerin hikâyesi olduğu gibi.

 

1 Mayıs katliamı olarak tarihe gecen bu olayın üzerinden 35 yıl geçti.

 

Önceleri Tarlabaşı girişinden, Taksime çıkılan köşedeki çiçekçilerden aldığımız karanfilleri sessiz sedasız Kazancı Yokuşu'na bırakıp geçerken, daha sonra bu sessizliği 1989'da Taksim'de 1 Mayıs kutlama girişimimizi çığlığa dönüştürdük. O günden bugüne kadar her 1 Mayıs öncesi kırmızı karanfiller 35 emekçinin katledildiği Kazancı Yokuşu'na bırakılır.

Artık Kazancı Yokuşu sadece şiirde anlatılan yokuş değildir. Çünkü bu yokuşta artık ''çöp tenekeleri ve yalnız kediler'' değil, kırmızı karanfillerdir ıslak zemine düşen.

 

Kazancı Yokuşunda yaptığımız her anmadan sonra sokakta geride bıraktığımız manzara hep içle acısı oldu. Bu bakımsız ve sahipsiz sokakta her anmadan sonra yerlere bıraktığımız karanfiller, etrafa dağılmış çöplerle karışıyor ve bu durum da ayrı bir sorun yaratıyor.

 

2009 yılın da KESK'te görevli iken Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ile bu konuyu görüştük. Katledilen emekçilere yeterince saygısızlık yapıldığını, bu yokuşun başına bir anıt yapılası gerektiğini söyledik.

Başkan bu konunun kendisini aştığını ve bir şey söyleyemeyeceğini ifade etti.

 

Biz de katledilen emekçilerin adını bir plakete yazdık ve yokuşun başındaki duvara monte ettik. Fakat ne yazık ki birkaç gün sonra bu plaket sökülüp atıldı.

 

KARANFİLLERİMİZİ ANITA BIRAKMAK İSTİYORUZ

1 Mayıs'ın Taksim de kutlanması talebinin tek nedeni hiçbir zaman sadece alan tartışması olmadı.

 

Taksim'de 1 Mayıs kutlama talebi her zaman, 77 katliamını gerçekleştirenlerin yargılanması ve hesap vermesi talebiyle birlikte ifade edildi.

 

2009 yılında 1 Mayıs resmi tatil olarak ilan edildi ve 2010 -2011 yıllarında da başta Taksim olmak üzere alanlarda kutlandı.

 

Peki böylece sorun çözülmüş mü oldu?

 

12 Eylül Darbesi'ne bahane oluşturmak için katliamın yapıldığı açığa çıktı. Katliamı gerçekleştiren zanlıların isimleri defalarca kamuoyuna açıklandı.

 

Şu ana kadar bu konuda bir adım atılmadı. 12 Eylül Darbesi'ni gerçekleştiren Evren ve Şahinkaya'nın yargılanmasında dosyada olması gereken en önemli olayların başında 77 Katliamı geliyor.

 

Bu nedenle, bu dosyanın yeniden açılması için, 11 Mayıs'ta Ankara'da devam edecek davada sendikaların ve mağdurların tekrar gündem oluşturmaları gerekiyor.

 

Evet, aradan 35 yıl geçti ve 35 emekçinin katilleri belli.

 

Katliamın planlayıcıları da biliniyor. Tetikçiler aramızda dolaşıyor.

 

2012'nin 1 Mayıs'ında emekçilerin iş ve aş taleplerinin yanı sıra, kamuoyuna 78'liler girişimi tarafından isimleri açıklanan zanlıların yakalanması için savcıların harekete geçmesi gerekiyor.

 

Ayrıca, Kazancı Yokuşu'nda katledilen emekçilerin anısına, mutlaka Taksim meydanına anıt dikilmesi talebini mücadeleye dönüştürülmelidir.

 

Hak alma mücadelesinde yaşamlarını kaybedenlere işçi sınıfının, demokrasi güçlerinin borcu olduğunu düşünüyorum.

 

* Sami Evren 2.ve 4. dönem KESK Genel Başkanı (Bianet’te yayınlanmıştır)