Kadın olmak!

Çoğu zaman tehdit edilmektir canınla ya da çocuğunla. Bunun coğrafyası, ülkesi, toprağı yok. Sistemi var. Bu sistem çatısı altında yetişen erk zihniyet sokaklara, dar atölyelere, dört duvara hapsedilen kadınların nedenidir.

Bir arkadaşımla yapmış olduğumuz sohbet üzerine duydum Nurşen'in hikayesini. Ekonomik sorunlardan kaynaklı Azerbaycan’dan göç edip Türkiye'ye, İstanbul'a göç etmek zorunda kalmış. Bunun ötesinde 5 yıldır çocuklarını görmediğini duymak, bende adını koyamadığım bir takım duyguların gelişmesine neden oldu. Bir anne 8 aylıkken bir bebeğini bırakmak zorunda kalıyor. Ve şuan hemen hemen 6 yaşlarına gelen kızına hiç dokunamıyor. İlk yürüme anına şahit olamamak ya da ilk kalem tutuşunu görememek gibi bir takım duygu yoğunlaşması yaşadık arkadaşımla. Zordu gerçekten ve ben bu kadınla tanışmalıydım. Yarım bildiğimiz bu hikaye bende bütünleşmeliydi. Bu düşünceyle ulaşmaya çalıştım Nurşen'e. Ona Azerbaycan da kadın olmak ne demek diye soracaktım. Göç etmek, kültüründen, toprağından, çocuğundan ayrı kalmak ne demek diye soracaktım. Belki biraz siyaset konuşacaktım. Aklımda bir sürü şey. Ben ulaşmaya çalışırken farklı bir hikaye başladı...

İstanbul sokaklarının birinde, bodrum katında bir tekstil atölyesi... Sigortasız çalışan işçiler... Ve çoğunun mecburiyete mahkum edilmiş hikayesi...

Arkadaşım aracılığıyla Nurşen'in iletişim bilgilerine ulaşmak istedim. Aynı atölyede çalışıyorlardı. Toplamda günde 11 saat çalışılıyordu. İş çıkışında bir gün Nurşen'le oturup sohbet etmek istediğimi söyledim arkadaşıma. Bana konuşmak, görüşmek istediğinin olduğu söylendiğinde bir kaç saniyeliğine mutlu olmuştum. Fakat korkuları yüzünden bir araya gelemeyeceğimizi öğrendiğimde gerçekten korkuların üzerine gitmek istedim. Neden korkuyordu? İki kadının duygu paylaşımının set çekilerek engellenmesinin sebebi ne olabilirdi? Korkunun adını daha sonra öğrendim: kocası Yusuf. Benimle görüşmesinin duyulması durumunda baskı ve tehditleri üzerinde daha fazla hissedeceğinden korkmuş Nurşen. Bende merak gittikçe artıyordu. Neydi bu tehditler?

Yusuf çalışmamayı kendine en büyük iş edinmiş. Temel ihtiyaçların karşılanması, ev kirası, faturalar da Nurşen tarafından karşılanıyor. Fakat bütün bunların denetleyicisi Yusuf. Mesela Nurşen fazla mesaiden dolayı eve on dakika geç gelse, evleriyle aynı sokakta olan iş yerlerini basıp iş arkadaşlarının yanında imalı bir tavırla " Sen hala ne yapıyorsun burada? " diye kadını zan altında bıraktığı (bilerek) sorular Yusuf'un sıradan davranışları arasında. Bu sebeplerden kaynaklı Nurşen'le buluşma durumumuzu akşam saatlerinde yapamadık. Öğlen iş yerini ziyaret etme isteğimde kocasının her an öğlen gelebilme durumunun olmasından dolayı olumsuz oldu. Nurşen bana hikayesini arkadaşım aracılığıyla anlatacağını söyledi. Öyle de yaptı. Bunun, bu korkunun nedenini anlamaya çalıştım. Maddi anlamda hiç bir bağımlılığı olmadığı, eskiden fiziksel, şimdide sürekli olarak psikolojik şiddete maruz bırakıldığı eşinden neden bu kadar korkuyordu? Çünkü ekonomik özgürlüğün olmaması bir çok kadının kendini eşine karşı bağımlı hissetmesinin sebebidir. Bu hikayede bu anlamda güçlü bir kadın var. O zaman insan aklına tehdit geliyor. Bu tehdidin de çocukları üzerinden yapılan bir tehdit olduğunu öğrendiğim zaman şaşırmadım. Hepimiz böyle bir çok hikaye gördük, duyduk. Ama bunun üstesinden gelen bir çok başarı hikayesi de gördük, izledik. Dayakla, ölümle korkutamadığı kadınları, “çocuklarının yüzünü bir daha göremezsin” e getiren erk zihniyet o kadar kurnaz ki, kadının iş yerinin haricinde kendisi olmadan 5 dakika bile geçirmesini istemiyor. İş yerinde çalıştığı vakitler de onun kontrolü altında. Sık sık kontrole geliyor. Kafasını kaldırmasını istemiyor. Çünkü kafasını kaldırdığı vakit bu zihniyete karşı kazanan bir çok başarı hikayesi ile tanışmasından korkuyor. Ne de olsa kadını kendine bağlamış çocuklarıyla. Tam da bu sırada Tolstoy’un söyledikleri aklıma geliyor. " Hareket etmezsen, zincirlerini fark edemezsin. "

Kendi ülkesinde öğretmenken, eşinin çalışmaması ile ülke değiştirmeye mecbur bırakılan kadın... Ama bir o kadar da yaşadıklarını duyurmak isteyen bir kadın...

Demiştik ya hani; kadın olmak çoğu zaman tehdit edilmektir canınla yada çocuğunla. Bunun coğrafyası, ülkesi, toprağı yok, sistemi var. Ama kadın olmak aynı zamanda hareket etmektir. Mücadelenin kendisidir. Gücümüzün farkına varmalıyız.