Fotoğraf: 1915 öncesinin Marzuvan'ında (Merzifon'da) bir okul, Anadolu Koleji.

Öğretmen Arşaluys Ermeni öğrencileriyle derste...

Öğrenciler değişik yaşlardaki, sağır ve dilsiz (ahraz) çocuklar.

Öğretmen ve çocukların ellerinde, ders aracı olarak birer ayna var.

Dudak okuma yöntemiyle, 'dillerinde konuşulanı' anlamayı öğreniyorlar.

Öndeki bızdık öğretmenin, arkadakiler de aynadan kendi dudak hareketlerini tekrarlıyorlar...

Bu çocuklar kızı, erkeği daha sonra okul-usta-çırak ilişkisiyle meslek öğrenirlermiş. Yani geleceğin varbetleri (ustaları)...(Acaba olabildiler mi???)

***

Okul odasının duvarının önünde bir de gitar görünüyor.

Belli ki orada diğer çocuklara da müzik eğitimi veriliyormuş.

Hem de o devirde, Anadolu'nun ortasında gitar dersi... Kuşkusuz, ut ve keman dersiyle, org- piyano dersi de vardır.

Vardır diyorum. Çünkü doğduğum evde piyano da ut da vardı. [Osmanlıda özellikle batı (illerindeki) Ermenilerin çoğunun evinde piyano bulunurdu. Gümüşhacıköy'de doğduğum evdeki (1883 yapım tarihli) piyano ölüm tarihi 1915 olan dedemden kalmaydı. O piyano halen evimizin köşesinde yorgun ve sesiz duruyor.]

Yalnız bizim evde mi? Hatırlıyorum; Ermeni evlerinin çoğunda müzik aletleri vardı, kadını, erkeği çalardı...(Ama bunlar, 1915'te noktalanan bir kültürün sona kalan kırıntılarıydı)

***

Fotoğrafta: Yüz yıldan öte tarihlerde, insana verilen değeri görüyoruz. Eğitimin kalitesini görüyoruz. "Önce insan" denen şey bu olmalı.

Ermeniler (ve tabii Anadolu'nun diğer Hıristiyan halkları da) göçebe bir toplum değildi.

Yazılı tarihten (beş bin yıl) itibaren coğrafyalarında yerleşik olarak yaşadıkları biliniyor. Her alanda asırların kültür birikimine sahiptiler.

Hep şunu söylerim: Önce Anadolu ve Trakya'nın, Cumhuriyet döneminde de İstanbul'un Müslüman olmayanlardan arındırılması sonrasında bu ülkede ciddi bir "kültür kırılması" yaşandı.

Bu topraklarda, üç bine yakın Ermeni yerleşim yerinde okullar/kiliseler vardı.

18. yüzyıldan itibaren İngilizce, Fransızca eğitim veren okullar açılmıştı. Ermeni okulları ise fen bilimlerine, sosyal bilimlere ve dil öğrenimine önem veren, bilgi seviyesi yüksek okullardı.

Özellikle kentli yaşamın ağırlıklı olduğu yerlerle, orta ve batı illerinde; gazete ve dergileri, kütüphane ve tiyatroları, hatta orkestralarıyla; spor kulüpleri ve dernekleriyle, güzel sanatlardaki, mimarideki, tıptaki, becerileriyle, zirai ve mesleki yetenekleriyle, giyim kuşamdan günlük yaşantılarına kadar farklı ve kentli bir kültüre sahiptiler.

İzmit'ten, Eskişehir'e, Afyon’a, Ankara'ya; Kayseri'den Amasya'ya, Samsun’a Trabzon'a; Tarsus'tan Sivas'a, Arapkir'den Harput'a; Van'dan, Erzurum'dan, Bitlis'e; İzmir'den Tekirdağ'a; Osmanlı (başkentleriyle beraber yer değiştiren) Ermenilerin dini merkezleri Kütahya, Bursa, Edirne ve İstanbul'a kadar genelde hep böyleydi...

İstanbul'u Ermeni ve Ermeni asıllı mimarlardan arındırırsanız "Güzel İstanbul”dan geriye çok bir şey kalmaz. Ya Türk tiyatrosu, Türk müziği, Türk Dili...

Onların bu topraklardan yok oluşu bu birikimin de, bu kültürün de kırılması ve yok oluşudur.

Yalnız kültür kırılması mı? Onların yok oluşuyla yeni yeni palazlanmaya başlayan Türkiye ekonomisi de topallamadı mı? Yurdum insanlarını bilmem ama ben çok üzgünüm.