Yerde sürüklenen anneler, cümlesinin ağırlığı, resim ve görüntülerle desteklendiğinde ortaya çıkar. Yıkıcı etkisi vicdanı olan her insanda karşılık bulur.

Kimi insanda bu resimler öfkeden çok ağrı oluşturur. Bu ağrının büyüklüğü, empati oranındadır.

Kimi zaman da ağrının sebebi tarihtir. Yani bu resimlerdeki herhangi birini görmüş olma, yaşamış olma, şahit olma, ağrısıdır.

Evden bakkala bile gitmeyi uzak sayan, köyden şehre tek başına hiç inmemiş, mahallesinden dışarı çıkmamış nice anne ve kadın. Cezaevleri önünde, adliye önünde, karakol önünde, hak arama meydanlarında, oğlunu kızını ararken, yerde sürüklenen annenin, devleşip bir insanlık abidesine dönüştüğünü gördü, toplumsal hafıza.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra cezaevlerinde başlayan direnişlerin aileler tarafından sahiplenilmesi sonucu, direnmenin ne kadar çok anneyi ve babayı değiştirdiğini biliyoruz.

O günlerde özellikle Metris, Mamak, Diyarbakır ve ülkenin tüm cezaevlerin önünde irili ufaklı kalabalıklarda, büyük değişim hikayeleri görüldü. Korka korka, korkuyu yenmek. Bu konuda büyük bir geleneğe sahip, Türkiye sol ve demokrasi birikimi.

12 Eylül arkasına birçok resim bıraktı. Didar Şensoy ve Kudi Göleli resimleri bunlardan sadece birkaçı.

Türkiye yakın tarih, toplumsal hafızasında Cumartesi annelerinin büyük bir yeri vardır.

27 Mayıs 1995'ten başlayan, her Cumartesi günü Galatasaray Meydanında oturma eylemleri düzenleyerek, gözaltında kaybolan yakınlarını ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban giden yakınlarının faillerini arayanlardan oluşan bir topluluğa damgasını yine anneler vurdu.

Geçen yıllar içinde 591 kez bir araya gelen bu grubun mücadelesi, geride birçok destansı resim bıraktı.

Benim zihnimde Berfo Ananın resmi her zaman canlıdır.

Oğlu Cemil Kırbayır, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında gözaltına alınıp bir daha haber alınamamıştır. Berfo Ana bence ısrarla ve inatla uzun yaşamıştır. Onun hayata olan ısrarının, oğluna bir mezar yapması isteğinden geldiğini düşünürüm hep.

“Evladımı istiyorum” 

“Evladımın kemiklerini istiyorum”

“Evladımın mezarı olsun…”

Berfo Ana son ana kadar bunlar için mücadele verdi.

Taybet İnan, 19 Aralık 2015 günü sokağa çıkma yasağının olduğu Silopi’de vuruldu. Saatlerce yaralı halde yerde kaldı ve eşi ile çocuklarının gözleri önünde yaşamını yitirdi. Cenazeyi almaya çalışan kaynı Yusuf İnan da vurularak öldürüldü. Taybet İnan’ın cenazesi tam 7 gün boyunca yerde kaldı.

Taybet Ana hakkında ben bir şey okuyamıyor, dinleyemiyor ve yazmıyorum. Ağrısı daha önce gördüğüm, bildiğim, işittiğim tüm olaylardan fazladır.

Ne acı ki biz bu hayatta, buna tanık olduk. Bu dün yaşanan bir hikaye, öyle uzak bir zaman değil… Hepimiz işittik ve gördük. Bir kadının, bir annenin cenazesi yedi gün sokakta kaldı…

KHK ile işten atılan ve daha önce Hayata Dönüş olarak adlandırılan cezaevi operasyonlarında bir kolunu kaybetmiş Veli Saçılık’ın annesi Kezban Saçılık’ın sözlerini hatırlayalım hep birlikte…

17 yıl önce gittiği cezaevi önünde uğradığı şiddet sırasında eteği sıyrılan ve bir daha etek giyemeyen anne Kezban Saçılık, “Cezaevi önünde su sıktılar ve eteğim de orda sıyrıldı. O gün bu gündür pantolon giyerim, pijama giyerim ama asla etek giymedim. Bazen dükkanların önünden geçerken arada bir hevesleniyorum. Hiç unutmam eteğim de yeşildi, orada kalmış. Zaten oraya gidiş paramı hemşirenin birinden almıştım Malatyalı. Gelişimde de zaten param yoktu. Benim param olsaydı orada kendime etek alırdım. Onu alacak dahi param yoktu”…

Yeşil bir etek imgesi ve pantolonu ile yerde sürüklenen bir ana. Daha geçen yaz gördüğümüz bir manzara…

2 gün önce, açlık grevindeki eğitimciler Nuriye Gülmen’in kardeşi ve Semih Özakça’nın annesi darp edilerek gözaltına alındı. İkili kısa süre sonra serbest bırakıldı.

Özellikle Semih Özakça’nın annesi Sultan Özakça yerlerde sürüklenerek polis aracına götürüldüğünün görüntülerini yine hepimiz gördük.

“Benim çocuğumu öldüremezler! Çocuğum gözümün önünde eriyor! Bir anne nasıl dayanabilir? Bir açıklama yapsınlar bize” diye bağrışlarını, asla unutmayacağız.

Bu ülkede, annelerin yerlerde sürüklenmesini dün olduğu gibi bugünlerde gördük.

Ne yazık ki yarın da bu görüntüleri görebiliriz.

"Görmeceyeğiz!

Bitti!

Bir daha asla!"

demek isterdim, fakat gidişat öyle değil maalesef…

Çünkü gün geçtikçe, hukuktan uzaklaşan bir iktidar, sertleşen sokaklar var.

Fakat bir annenin sokakta sürüklenmesinden daha önemli tek şey var, o da bir annenin oğlu yada kızının öldürülmesidir.

Bugün Nuriye ve Semih ölümün eşiğinde.

Onlar yaşasın diye ve bir daha asla, hiçbir ana yerlerde sürüklenmesin diye, Türkiye demokrasi güçlerinin birleşmesi gerekmez mi?

Bu neden, güzel bir neden, değil mi?

Anneler evlatlarını yitirmesin ve anneler sokaklarda sürüklenmesin diye bir araya gelmeyi başarmalı bu ülkenin demokrasi güçleri…

İşte o zaman Veli Saçılık’ın annesine Kezban Anneye yeşil çiçekli bir etek hediye edebiliriz.