Yaz’ın Öyküsü diye bir dizi başladı. Çok oluyor gerçi başlayalı, ben bugün hakkında yazmaya karar verdim. Görücüye çıkıyorum aslında belki yakında yeni bir yerde daha yazmaya başlayacağım onun şeysi işte, antrenmanı.

Uyarlama bir hikaye Yaz’ın Öyküsü, aslında orijinali çok daha güzel. Burada her şey değişmiş sadece kimsesizler yurdundan alınmış bir kız var onun annesin bir nişanlısı bir de Yaz’ın bir gecelik sevişmesinden çocuk doğurduğu eski arkadaşı temel unsurlar. Orijinal hikayede Yaz’ın babası hiç müşterisi olmayan bir barın sahibi. Barın üst katında yaşıyor aynı zamanda. Yaz’ın annesi ise bir radyo programı yapımcısı. Kendi programını sunuyor. Yaz denen kız orijinal hikayede ailesini arıyor özellikle de annesini bir şekilde radyo programı yüzünden onu buluyor. Kız gerçek hikayede aykırı bir tip, hırçın, ama duygusal biri. Sokak jargonunu gayet iyi biliyor, bir erkek arkadaşı var o da sokakta yaşamayı bile hırçın sıra dışı bir çocuk. Bizimkiler sıra dışı olunca avam oluyor ama oradakiler gerçek hayatta da orijinal olduklarından bizimkilere göre bizim insanımız onlara özendiğinden midir nedir hiç avam görünmüyorlar. Her neyse Yaz’ın öz babasının çılgın arkadaşları var burada ki gibi abuk sabuk şeylere gülen saçma biri değil. O da babasıyla anlaşamayan, sorunları olan yetişkin bir çocuk.

Yaz’ın annesinin orijinal hikayede gayet düzgün birbirine bağlı bir ailesi var. Onlar kendilerine has tipler ama birbirlerine bağlılar ve kendilerine göre onlar da çılgınlar.

Bizim hikayemizde Yaz’ın annesinin nişanlısı tipik Türk dizisi kötü karakteri. Oysa oradaki adam sadece nişanlısını kıskanan, diğer erkekle arada rekabete giren normal bir adam.

O hikayenin güzelliği karamanlarının kendilerine has normal insanlardan farklı fakat sahici olmaları. Bizimkileri ise diğer dizi kahramanlarının kalıbı, saçma diyalogları olan yarı canlı tipler. Yarı canlı olmalarının sebebi sahicilikten uzak olmaları. Zaten tüm dizilerde aynı karakterleri görünce hep aynı reaksiyonları veren insan onların sahici olduğuna zihnini ikna edemiyor. Olaylar karşısındaki reaksiyonları her zaman belli. Görevler aynı. Sevgililer hain derhal dizi içinde diğer hainle işbirliğine giriyor. Saçma sebeplerden karakterler derhal mevzi değiştiriyor falan.

Mesela Ferhat öfkeli ama neden öfkeli olduğu belli değil. Ekim öfkeli, arkadaşını çok satmaya hazır o neden öyle o da belli değil. Ferhat’ın ezik arkadaşı neden ezik o belli değil.

Bir keresinde Cosby Ailesi’nin babası Bill Cosby başarılının öyküsü anlatıyordu, demişti ki ilk defa bir dizi de bizim karakterimizin bir geçmişi vardı. Aile resimlerimiz duvarları süslüyordu. Anne babalarımız arada hikaye dahil oluyordu. Bazen geri dönüşlerle çocuklarımın anıları, bizim karımla ilk tanışmamız ya da kendi ailemiz içindeki gençlik sorunlarını hikayemize konu ediyorduk. Böylece bizler geçmişi olan kanlı canlı sahici insanlar haline geldik.

Bir senaryo grubuyla günlük dizi yazarken şirketten görevli biri bizden beş bölüm Bin bir Gece dizisini seyretmemizi istemişti. Seyredin ve yazmaya başlayın demişti. Beş bölümü seyrederken aslında daha önce seyrettiğim dizide gözden kaçırdığım bir çok noktayı fark etmiştim belki de nedeni başka sebeple başına oturmamdı.

Dizinin beş bölümünde ana kahramanlar birbirileriyle olan ilişkilerini bir başkasına anlatarak yavaş yavaş hikayeyi örmüşlerdi. Seyirci diziyi seyrederken her karakterin geçmişini öğreneceği en azından hikaye start verildikten sonra onların atacağı adımların nedenlere ait geçmişi beş bölümde flasbacklerle değil karakterlerin diyaloglarıyla öğreniyordu. Böyle bir tekniğe diğer dizilerde pek rastlamadım.

Bugüne kadar yaptığım eleştirilerde hep aynı şeyleri söyledim. Karakterler sahici değil, diyaloglar gerçek hayatın içinden çok uzak. Başka bir şey bilmediğimden değil henüz bunları aşamadığımız için.

Fazla haksızlık etmek istemem son iki senedir belki bir öncesinden beri artık daha düzgün diyaloglar yazılıyor. En azından hikayenin bir kısmında böyle oluyor ama karakter hala belirli kalıpların içindeler. Ve hepsi birbirinin aynı kötü senaryonun başarılı oyuncuların performansını da aşağı çektiğine şahit oluyorum bunlar üzücü şeyler ama hayat devam ettiği için onlar da bu rolleri kabul ediyorlar herhalde.

Ben her zaman ki şeyi söyleyeceğim ve senaristlerin yazdıkları senaryoları v seyirciyi ciddiye almalarını rica edeceğim. Çünkü artık seyirci dünyanın her yerinde başlayan diziyi anında seyretme lüksüne sahip. Parasını ödeyip satın aldığı özel kanallarda bir sürü ciddi diziler var. O yüzden seyircinin beğeni kalitesi artık yüksek o yüzden dizilerinde bu beğenin gerisinde kalmaması gerek. Ben raitinglere de inanmıyorum. Hep aynı yapımcıların hikayelerinin televizyonlara yayılmasının da onların başarısı olduğunu düşünmüyorum. Tek başarıları kurdukları ticari bağlantılar ve televizyon şirketlerinin tıpkı konular da olduğu gibi yapımcılarda da riske girmek istememeleri.

Güzel günlerde görüşelim efendim.