RUKEN ADALI / ANF

Siamanto, Varujen, Sevag, Pürad ve Sayalbayan, 1915 yılının 24 Nisan gecesi İstanbul'daki evlerinden alınarak, Ayaş ve Çankırı'ya sürgün edildiler. Onlardan geriye "aşk ve vatan" diyen sözler kaldı.

1915 yılının 24 Nisan gecesi,  İçişleri Bakanı Mehmet Talat Bey'in talimatıyla İstanbul'da 220 Ermeni aydın evlerinden gözaltına alındı. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Bedri Bey'in talimatıyla yürütülen bu operasyon, Ermeni Soykırımı'nın başlangıç tarihi olarak Ermeni toplumunun hafızasında yer aldı.

Gözaltına alınan Ermeni aydınlar, Sultanahmet'teki şimdi Türk-İslam Eserleri Müzesi olan Merkez Cezaevi'ne konuldu. Cezaevinden Şirket-i Hayriye'nin 67 No'lu vapuru ile Haydarpaşa Tren İstasyonu'na götürüldüler, 10 saat burada bekletildiler. Ardından özel bir trenle Ankara'ya doğru yola çıkarıldılar. Trende 220 kişi vardı.

20 saatlik bir yolculuğun ardından gözaltındaki Ermeni aydınlar, Ankara yakınlarındaki Sincanköy'de trenden indirildiler. İstanbul Merkez Cezaevi Müdürü İbrahim Bey, onları iki gruba ayırdı. Bir grup Çankırı'ya, bir grup da Ayaş'a doğru yola çıkarıldı. 220 kişiden sadece 81’i dönebildi. 139'u bir mezar taşına bile sahip olamadı.

Atom Yarcanyan (Siamanto), Taniel Varujen (Çibukkaryan), R. Sevag, Simpad Pürad (Der Gazarents) ve Jak Sayabalyan (Paylag), katledilen Ermeni aydınlarından 5'i. Yazar, şair, hekim olan o aydınlardan geriye, sözleri kaldı.

SİAMANTO

O gün yolculuğa çıkıp da bir daha geri gelmeyenlerden biri; Ermeni Edebiyatı'nda "sembolik şiirin en usta şairi olarak anılan" Atom Yarcanyan Siamanto'ydu.

Siyasi nedenlerle bir dönem yurt dışında yaşamak zorunda kalan Siamanto, 1908'de İstanbul'a döndüğünde, Azadamard (Özgürlük Savaşı) gazetesinde yazmaya başladı. Köşe yazılarının yanı sıra onlarca şiire imza attı.

Bu şiirlerinden biri Susama'dır.

"Eziyetin uzak toprağında diz çökmüş,

Ruhum günbatımını ve toprağını yaralarını emer...

Ve hisseder içinde gözyaşının yağmur olup boşalmasını...

Ve parçalanmış hayatların bütün yıldızları

Bozulmuş gözlere ne kadar benzer,

Bu akşam kalbimin havuzlarında

Umutsuz bekleyişle onlar söner...

Ve bütün ölmüşlerin hayaletleri bu gece

Gözlerim ve ruhumla birlikte şafağı bekler...

Hayatlarındaki susamışlık giderilsin diye

Belki de gökten üzerlerine, bir damla ışık düşer"

TANİEL VARUJEN

Taniel Varujen (Çibukkaryan), Ermeni halkının "aşk ve vatan şairi" olarak bilinir. Üniversite eğitimi için İstanbul'dan Avrupa'ya giden Varujen, Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte İstanbul'a geldi. Diplomasi eğitimi almasına karşın, 1909-1912 yıllarında Sivas ve Tokat'ta Ermeni okullarında müdürlük yaptı. Öğrencilerini yetiştirirken, "Ürpertiler", "Kıyım", "Y. Demircibaşyan'ın Yakınmaları", "Kavmin Yüreği" kitaplarını yazdı. Ekmeğin Öyküsü adlı şiir kitabı ise, ölümünün ardından eşi tarafından bin bir zorlukla yayınlandı.

"Bir güz çiçeğiyim, gözyaşı çiçeği

Işık huzmelerini, sevgiyle bekleyerek,

Karanlık bir uçurum kenarında, kuruyorum,

Sessiz, hissedilmeden, kayıtsız.

Yüreğimde, öksüzlüğün sızlayan acısı,

Eski güzelliğimi, yokluklar paraladı.

Ve bu yaşıma kadar hala gerekli okşayışları...

Tadamadım, aşkım sevgiye nail olmadı.

Dumanlı, isli ve titreyen yatağımda,

Beni mahrum bıraktılar yardımdan, tek başıma

Ah! Hakareti evimin eşiğinde yazdılar

Ve unutulmuşluk da, günbegün artar."

R. SEVAG

R. Sevag  (Dr. Rupen Çilingiryan), 24 Nisan 1915 gecesi İstanbul'dan Çankırı'ya sürgün edildiğinde, Bakırköy'de askeri hekimlik yapıyordu. Hekimliğine ozanlık kimliğini de katan R. Sevag, 1910'da Kilikya kıyımından çok etkilenerek, Kırmızı Kitap'ı yazdı. Azadamard'da "Hekimin Not Defterinden Koparılmış Sayfalar" yazı dizisi, büyük ilgi gördü.

"Ruhum pastelden bir kır resmidir

Orada göze hitap eden bir şey yok, ne de parlaklık,

Orada her şey sis içinde eriyor.

Issız, mavi bir dağın doruğunda,

İmanımın köhne, harap kubbesi,

Şüphenin uçurumundan aşağıya bakıyor.

Tepeye doğru, tepeye doğru, hayatımın

Ekilmemiş yolu tek başına gidiyor

Ruhum pastelden bir kır resmidir.

Ekilmemiş yolun kenarından aşağıya doğru, şaşkın,

Tapınaklarımın, günahlarımın ve yaralarımın

Ölüm anıtları duruyor, taştan

Yoktur, koru, dere ve tarlaların

Yarıklarında, ne leylak ne de markiz çiçeği

Kalbimin hemşiresi kıza sunmak için.

Unutulmuş, uzaklarda, üstünde bir avuç suyun

Gözden uzak, üzerinde kayıyor, sazların

Güzel yaban kuğusu, rüyalarımın.

Ve tüm bunlar, titreyip eriyor,

Bir sis belirsizliği içinde.

Ağlayan bu yüzün tapılası bir gölgesi var.

Ruhum pastelden cılız bir resimdir"

SIMPAD PÜRAD (DER GAZARENTS)

Uzun yıllar Ermeni okullarında öğretmenlik ve müdürlük yapan Simpad Pürad, 202 kişi arasında yer aldı.  Bir süre Mısır'da yaşamak zorunda kaldı ancak Meşrutiyet'in ilanından sonra soluğu İstanbul'da aldı. Öğretmenliğin yanı sıra yayın alanına girdi. Fikir dergisini yayınladı. Özgürlük Uğruna, Kan Yolu, Sasun Sonrasında, Son Kale yayınladığı kitaplardan bazıları.

24 Nisan gecesi İstanbul'dan yola çıkarılarak Ayaş Cezaevi'ne konulduğunda, cezaevi günlerini not etti:

"28 Nisan 1915: Benim için endişelenmeyin. Sağ salimim ve rahatım da yerinde. Yalnız başıma da değilim. 84 kişiyiz burada.

26 Mayıs: Adaletin eninde sonunda yerini bulacağına dair büyük umutlar besliyorum. Bu sonunda dinecek bir fırtınadır, merak etmeyin."

30 Mayıs: (...) Elbette bir gün gelecek -ve o gün çok yakın- adalet yerini bulacak. Ama, ne çare, çektiğimiz de bize kar kalacak."

JAK SAYALBAYAN (PAYLAG)

Jak Sayalbayan (Paylag), soykırım yoluna girdiğinde, Ermenice gazete ve dergilerde yazıyordu.

Ondan da geriye hüzünlü sözler kaldı:

"Ben gökyüzü renkli ve altın çerçeveli gözlerini severim,

Lacivert ışıltısıyla beraber,

Derinliğinde rüyalar uyuyan berrak gözlerin,

Dalgalar gibi heyecanlı."

Not: Haberin hazırlanmasında Belge Yayınları'ndan çıkan "11 Nisan Anıtı" adlı kitap kaynak olarak kullanılmıştır.