Joshua Keating, Walter Richmond'ın geçen yıl yayınlanan ve Çerkes sürgününün modern Avrupa'nın ilk soykırımı olduğunu savunan Çerkes Soykırımı (The Circassian Genocide) kitabındaki tezlerinin ışığında, Soçi'de düzenlenen olimpiyatları ve dünyadaki Çerkes toplumunun gösterdiği tepkileri değerlendiriyor:

SOYKIRIM ÇAĞI SOÇİ'DE Mİ BAŞLADI?

Joshua Keating

Çeviri: Saniye Boran / Demokrat Haber

Önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek olan olimpiyatlarla ilgili çok sayıda tartışma arasında, dünya üzerindeki Çerkes toplumunun oyunlar karşısında sürdürmekte olduğu kampanya (en azından Rusya dışında) nispeten az ilgi çeken bir konuydu. Olimpiyatlar için Soçi'nin seçilmesi, bölge tarihinin trajik ancak büyük ölçüde unutulmuş bir sayfasına ışık tutmuştur. Occidental College'da öğretim üyesi olan Walter Richmond, geçen yıl yayınlanan Çerkes Soykırımı (The Circassian Genocide) isimli kitabında, modern Avrupa'nın ilk soykırımının Soçi'de gerçekleştiğine ve insanlığa karşı işlenen bu suçun 20. yüzyılın en korkunç kıyımlarının birçoğunun habercisi olduğuna dair inandırıcı bir tez sunmaktadır.

Kendilerini Adige olarak da tanımlayan, çoğunluğu Sünni Müslüman ve kendilerine özgü bir dil grubuna sahip olan Çerkesler, bir zamanlar Kuzey Kafkasya'da hakim olan etnik gruplardandır. Ancak Çerkesler, aynı zamanda, iki yayılmacı imparatorluğun (Çarlık Rusyası ve Osmanlı Türkiyesi) arasında (ve olabilecek en kötü zamanda) yaşamak gibi tarihsel açıdan makus bir talihe de sahiptiler.

Rusya, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar olan dönemde, yerleşik halkları "pasifisize" etmeye uğraşıp, onları dağlık alanlardaki geleneksel yaşam alanlarına kıyasla daha erişilebilir ve kontrol edilebilir olan kıyıdaki alanlara doğru zorlayarak, yavaş yavaş güneye, Kafkasya’nın içerilerine doğru ilerlemiştir. Bu süreçte, Kazak gruplara bölgede yerleşme hakkı verme yöntemine de sık sık başvurulmuştur.

Her ne kadar iki imparatorluğun da bölgede önemli sayılabilecek bir altyapısı bulunmasa dahi, iki yıl süren bir savaşın ardından 1829 yılında Rusya ve Türkiye arasında imzalanan Edirne Anlaşmasında Çar, Karadeniz boyunca uzanan Çerkes topraklarının hakimi olarak resmen kabul edilmiş ve Rusya'nın bu bölgeler üzerindeki kontrolünü güçlendirme çabası hızlanmıştır.

II. Alexander, Çerkesleri (o günlerde bir Rus generalinin kullandığı ifadeyle) “sadece, yasal hükümdarları Sultan tarafından Rusya'ya teslim edilmiş, asi Rus tebaası" olarak görse de aslında “hiçbir zaman boyunduruk altına girmemiş bir buçuk milyon cesur, militer özelliklere sahip, dağlı bir halkla karşı karşıyaydılar.” Çerkesler ve Kazaklar arasında sık sık çatışmalar gerçekleşiyor ve bu çatışmaları çoğu zaman Rus güçlerinin cezalandırma amaçlı saldırıları izliyordu. St. Petersburg da Çerkeslerin Türkiye'ye gitmelerini güçlü bir şekilde teşvik eden bir politika benimsemişti.

Çerkeslerin içinde bulunduğu bu zor durum, Rusya ve İngiltere arasındaki 19. yüzyılın "Büyük Oyun" döneminde İngiltere’nin ilgisini de çok çekiyor, geleneksel yaşamları sık sık egzotik şekillerde resmediliyordu. (19. yüzyılda güzel Çerkes kadınlarına yapılan göndermeler, Avrupa'da reklamcılık alanında ve popüler kültürde çok rağbet görmüştür.) 1853 - 1856 yılları arasında gerçekleşen Kırım Savaşı sırasında İngiliz ajanları Çerkesleri isyana teşvik ederken, yerli halk Kafkasya’ya asla başlamayacak bir askeri müdahale beklentisine sürüklenmişti (sonraki on yıllar boyunca diğer birçok toplu kıyımın kurbanı da aynı akıbeti tekrar tekrar yaşamak zorunda kalmıştır).

Richmond'un da belirttiği üzere, savaşı bitiren Paris Anlaşması, “Çerkesya'yı Rusya'nın bir parçası ilan etmiş ancak Çerkeslere Rus Tebaası ile aynı haklar verilmemiştir. Rusya Çerkeslere istediğini yapabilecektir, nitekim St. Petersburg onlara Rus topraklarını işgal eden düşman halk muamelesi yapmayı tercih etmiştir". Sonuç olarak Çerkesler devletsiz bir halk durumuna düşerler.

Savaş bittikten sonra, Alexander, Çerkeslerin pasifize edilmesi yerine güç kullanılarak Türkiye'ye gönderilmelerine karar verir ve 1859'da, insanları kıyı bölgelerine sürmek amacıyla Çerkes köylerini yok edip, köylüleri katletmeye yönelik bir askeri seferberlik başlar.  

Gerçek niyetleri konusunda büyük kuşkuların olduğu Osmanlıların da yüreklendirmesiyle birlikte Çerkeslerin bir bölümü karşı koyar, ancak “Kafkas Savaşı” tek taraflıdır ve Çerkeslerin 1864'de Soçi'deki son direnişinin ardından Rusya zafer ilan eder. Bu tarihten sonra, insanların Karadeniz sahilinden gemi yoluyla Türkiye'ye gönderilmesi süreci resmen başlar.

Acımasız kış günlerinde, kendilerini alıp götürecek gemileri beklerken tifüs ve çiçek hastalığından çok sayıda insanın öldüğü sahilde yaşanmakta olan dehşet verici insani felakete rağmen, Rus birlikleri, dağlardaki köyleri yok etmeye ve binlerce yeni mülteci yaratmaya devam eder. Gemilerini taşıyabileceğinden çok fazla insanla dolduran ve mültecilere aşırı fiyatlar veren Türk gemi sahiplerinin de durumu olumlu etkilediği söylenemez.

Richmond, Rusların zafer kutlamaları yaptıkları günlerde Soçi'deki durumu bir Rus subayının ağzından şöyle anlatıyor: “Yol üzerinde çok sarsıcı bir manzarayla karşılaştık: parçalara ayrılmış ve kısmen köpeklerin yediği kadın, yaşlı ve çocuk bedenleri; sürgün edilenler açlık ve hastalıktan bir deri bir kemik kalmış haldeler, neredeyse bacaklarını bile hareket ettiremeyecek kadar zayıflar, bitkinlikten bayılıp köpeklere canlıyken yem oluyorlar.”

Operasyondan sorumlu Nikolai Evdokimov ise, canı biraz da sıkılmış bir halde, bir astı için şunları söylemiş: “Kont Sumarokov'a her raporunda yolları kapatan donmuş cesetleri neden hatırlattığını soran bir mektup yazdım.”

Richmond’un tahminlerine göre bu operasyon sırasında 625.000 Çerkes ölmüş, 600.000 ila 800.000 arasında insan sürgün edilmiştir.

Çerkeslerin sürgünü, soykırım sayılır mı? Richmond, soykırımı “bir milleti, etnik grubu, ırkı veya dini grubu tamamen veya kısmen yok etme niyetiyle yapılan eylemler" olarak tanımlayan çağımızın uluslararası yasalarına göre, "evet, sayılır" diyor.

Richmond, aynı zamanda, yaşananların daha sonra işlenecek tüyler ürpertici suçları önceden haber veren işaretler içerdiğini de söylüyor. Evdokimov, Sırpçadan benzeri bir sözcük "etnik temizlik" terimini dünyaya kazandırmadan bir asır önce, Çerkeslerin zorunlu göçü için Rusçada "temizlik" anlamına gelen “ochishcnenie” sözcüğünü kullanmıştır.

Çerkeslerin talihi ileriki yıllarda da fazla değişmemiştir. Stalin döneminde sürgün edilen Çeçenlerle aynı kaderi paylaşmasalar da Kafkasya'da kalmayı başarabilen az sayıda insanın dilleri ve dinleri Sovyetler'in baskısına uğramıştır. Çoğu Osmanlı İmparatorluğu ve Ortadoğu'ya dağıtılmış ve bazıları talihin kötü bir oyunu sonucunda, 1877 Rus-Türk Savaşı'nda Balkanlar'daki etnik temizlik kampanyalarının da kurbanı olmuşlardır.

Sovyetler Birliği'nin çökmesinin ardından yaklaşık 1500 Çerkes Kafkasya'ya dönüş yapmıştır, bunların 200'ü Kosova Savaşı sırasında etnik Arnavutların saldırısına uğradıktan sonra dönenlerdir. Yakın zamanda ise, uzun yıllardır yurt edindikleri Suriye'deki evlerini iç savaş nedeniyle bırakıp Rusya'ya dönen Çerkeslerle birlikte yeniden haber konusu olmuşlardır. (Birçoğu atalarının vatanında sürekli kalma hakkı almak için resmi işlemlere başlamıştır.) İsrailli Çerkesler de, ayrımcı muameleye tabi olduklarını iddia eden protestolar gerçekleştirmektedir. 

Günümüzde Kafkasya dışında yaşayan 3 ila 5 milyon Çerkes var, Kafkasya'da yaşayanların sayısı ise 700.000. Sovyetler sonrası Rusya devleti, Çerkes milliyetçiliğini bölgedeki İslami radikalizmin bir uzantısı olarak göstererek, bu insanların başına gelenlerin ciddiyetini kabul etmekte ayak sürümüş ve yaşadıklarını soykırım olarak nitelendirme çabalarına güçlü bir şekilde karşı çıkmıştır. (Komşuları ve Rusya karşıtı Gürcistan ise 2011 yılında soykırımı kabul etmiştir). Dünya üzerindeki Çerkesler için 21 Mayıs, Çerkes Soykırımı’nı Anma günüdür.

Her şeye rağmen, olimpiyat oyunlarının sembolik önemi olan Soçi şehrinde düzenlenmesi kararı, New Jersey'deki aktivistlerin "soykırım olimpiyatlarına" karşı başlattıkları uluslararası kampanyayla birlikte, meseleyi yeniden gündeme getirmiştir. Bu Grup, Vancouver Olimpiyatları’ndan beri protestolarını sürdürmekte olup, broşürlerinin birinde, sporculara "toplu mezarlar üzerinde kayacaksınız!" uyarısında bulunmuştur. Yerel aktivistlerin, oyunlar sırasında muhalefet etmek için eylem yapmaya çalışmaları mümkündür, ancak yetkililer her tür protestoyu güç kullanarak bastırmaktadır.  

Küçük ancak önemli bir gelişme de oyunların gerçekleşeceği Krasnador bölgesinin valisinin "Bu topraklar Rusya İmparatorluğu'na değil, Kafkas halklarına, Çerkeslere aitti," demesi olmuştur.

Soçi ile ilgili acı verici hatıralar düşünüldüğünde, Çerkeslerin olimpiyatların yer seçimine gösterdikleri tepkiler anlaşılabilir. Ancak, diğer taraftan, bu seçim dünyaya büyük ölçüde unutulmuş bir trajediyi hatırlatma fırsatı da yaratmış olabilir.

Joshua Keating, haber sitesi Slate.com'da uluslararası ilişkiler konularında yazıyor.

http://www.slate.com