Bianet yazarı Derya Özkan, çocukluk hikayesini paylaştı. Özkan, “Bu ülkede çocuklar annelerine hiç sormayacakları soruları sordular, bu ülkede anneler çocuklarından hiç duymayacakları soruları duydular” dedi. 

Özkan'ın Bianet'te,  "Aranızda Kürt var mı?" başlığıyla yayımalanan yazısı şöyle: 

“Soran olursa sakın Kürt olduğumuzu söyleme” diyordu annem. Neredeyse her sabah montumu giydirirken fermuarı tamamen çekip yüzümü ellerinin arasına alır ve gözlerimin içine delecek gibi bakarken söylerdi. Sanırım sene 1992, Taş Mektep’in 1-A sınıfının 523 numaralı mini mini birinci sınıf öğrencisiydim.

4 katlı bir apartmanın en üst katında oturuyorduk, annem, bir sabah bir de akşam sobanın kovasını değiştiriyordu. Sabahları kova seremonisine yetişemiyordum çünkü evde değildim ama akşam okuldan geldiğimde büyük bir ciddiyetle önlüğümü çıkarır, üstümü değiştirir sonra da annemin yanına gidip “hadi ben hazırım” der gibi bakardım.

Kömürlük yerin altındaydı, çok ekşi ve mayasıl bir kokusu olurdu, her daireye ayrılmış küçük bölmelerde bütçelere göre alınmış kömürler odunlar olurdu. Hem çok korkar hem de çok keyif alırdım. Çıkabilecek büyük fareleri düşündükçe annemin eteğine bir el mesafesinde durur ama diğer yandan da cesaretle etrafı süzerdim. Annem ne kadar acele etse ben o kadar hüzünlenir biraz daha kömürlük kokusu solumak için hızlı hızlı nefes alıp verirdim.

Bir gün okuldan geldiğimde benden dört yaş küçük kardeşimi ve beni karşısına alıp, çok büyük uçakların seslerini duyarsak hızlıca kömürlüğe gitme oyunu oynayacağımızı söyledi. Uçakların bu oyunla nasıl bir alakası olabilir ki diye içimden geçse de pek oralı olmadım. Televizyonlarda Saddam diye biri dönüp duruyor, başka başka yerlere bombalar attığı söyleniyordu. Ne zaman bir uçak geçse, hemen kömürlüğe ineceğimizi düşünüp heyecanlanırdım.

Bir gün sınıfa okulumuzun asık suratlı müdürü girdi, yanında ondan daha asık suratlı bir adam vardı. Öğretmenimiz fırlar gibi ayağa kalkınca kader ortaklığı etmemek ayıp olur diyerek bizler de fırlamıştık. Asık suratlı müdürün yanındaki ondan daha asık suratlı adam, ülkemizin zor zamanlar geçirdiğini, bizlerin bunlara alet olmamamız gerektiğini birlik ve beraberlik içinde yaşamamız gerektiğini çok üst bir perdeden anlatıyordu.

Sonra o asık suratlı adam öyle bir soru sordu ki sanki herkes o anda dönüp bana bakmış gibi hissettim.

“ARANIZDA KÜRT VAR MI?"

Annem tembih etmişti, söyleme demişti. Söylemedim, söyleyemedim. Ama kendimi elimi kaldırmış halde bulunca ben de duruma inanamamıştım. O anda aslında bir soru sormak istediğimi söyleyerek toparlamaya çalıştım. Asık suratlı adam sormam için başıyla onay verdi.

“ÖĞRETMENİM BU KÜRTLER BİZDEN NE İSTİYOR?"

İlk defa içinde bulunduğum o ölümlü duygudan uzaklaşmış, ilk defa kendime dışardan bakmıştım. Kürt olduğumu saklamam gerektiği düşüncesi bile çok ağır geliyor her an bir yerde aniden “Ben Kürdüm” diyecekmişim gibi tedirgin oluyordum ama bu soruyla koskoca yedi yıllık –ki bunun 5 senesini bellek öncesi dönem kabul edersek- hayatımda kendimi o toz bulutunun dışında bulmuştum.

Bir ferahlık ama bir olmamışlık duygusu hatırladığım.

Duyduklarım ise beni duygudan duyguya sürüklüyordu. Meğerse Kürtler bu ülkeyi bölmek isteyen, bebekleri öldüren, askerleri öldüren, bombalar patlatan ve daha birçok kötülükler yapan insanlarmış. O an yıkılıyorum. Benim annem kimseyi öldürmemiştir inşallah diye geçiriyorum içimden.

Akşam okuldan döndüğümde eve çıkmak gelmiyor içimden, hızlıca tek gizlenecek yerime, kömürlüğe iniyorum. Ben katil olmayacağım, ben bebek öldürmek istemiyorum diye bir kütüğün üzerine oturup ağlamaya başladığımı hatırlıyorum.

Uzunca bir süre ağlamış olacağım ki saatin nasıl geçtiğini fark etmemişim, annemin bir komşuyla birlikte terliklerini şapırdatarak kömürlüğe indiğini duyduğumda panikten ne yapacağımı şaşırmıştım.

Annemse beni bulmanın mutluluğu ama diğer yandan yaşadığı korkunun siniriyle bana sarıldı. Eğilip yine yüzümü ellerinin arasına alıp sordu;

“Neden buradasın, ne oldu? Çok korktum…”

“Anne, sen hiç bebek öldürmedin değil mi? Asık suratlı adam dedi ki biz bebek öldürüyormuşuz”

Annemin dizlerinin üstüne çöküp ağlamaya başladığını görünce hemen boynuna sarıldım.

“Ağlama anne, ben biliyorum sen kimseye kıyamazsın” diyordum ama yetmiyordu. Annemin kalbi o gün orada çok kırıldı. Günlerce annemin suratına bakamadım.

Bu ülkede çocuklar annelerine hiç sormayacakları soruları sordular, bu ülkede anneler çocuklarından hiç duymayacakları soruları duydular.
Asık suratlı adamlar kendi yarattıkları gerçeklere inandılar, yaktılar, yıktılar…

Ve çocuklar, en çok çocuklar parçalandılar bu yalanlar altında.

Umut vadeden yarınlar dileğiyle...

Foto: Arşiv