PINAR ÖĞÜNÇ / RADİKAL

Ermeni er Sevag Balıkçı, Batman, Kozluk’ta Gümüşörgü Jandarma Karakolu’nda askerliğini bitirmeye 23 gün kala öldü. 24 Nisan’dı. Bir Ermeni genç tam Paskalya’nın Ermeni kıyımının yıldönümüyle çakıştığı günde ‘şakalaşırken’ hayatını kaybetmişti. Jandarma Genel Komutanlığı, altı askerle birlikte mevzi tellerini onarmaya gönderilen Sevag’ın ‘samimi bir arkadaşının’ tüfeğinden çıkan kurşunla ‘kazaen’ vurulduğunu söylüyordu.

29 Temmuz’da Diyarbakır’da 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde yapılan 13 saatlik ilk duruşma, ailenin kafasını daha da karıştırmıştı. Tanık olan erlerin bazı ifadeleri birbirini tutmuyor, hikâye tamamlanmıyor, üzerine Sevag’ın ölümüne neden olan Kıvanç Ağaoğlu dokuz yıla kadar hapis cezasıyla yargılanırken birden tahliye ediliyordu. Ağaoğlu’nun sosyal medya geçmişinde ülkücü, aşırı milliyetçi bağlantılar tespit edilmişti. Ama Jandarma Genel Komutanlığı’na göre ikisi çok iyi arkadaş, bu ölüm de bir kazaydı.

Diyarbakır 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde görülen davanın ikinci duruşması 7 Ekim’deydi. Ağaoğlu ve ailesi duruşmaya katılmadı; avukatları olayın bir kaza olduğu yönünde savunmalarını sürdürdü. Davanın basına kapalı yapılması talepleri ise reddedildi. Bir sonraki duruşma 16 Aralık'ta.

Bu aşağıda okuyacağınız Sevag Balıkçı’nın annesi Ani Balıkçı’nın mahkeme heyetine okuduğu mektuptur.

**

Ben bir öğretmenim. Bize 23 Nisan’ı Atatürk’ün hepimize armağan ettiği çocuk bayramı olarak öğrettiler. Ben de çocuklarıma öyle öğrettim. Yıllarca 23-24 Nisan’ı okulumuzu, sınıflarımızı süsleyerek, tören yürüyüşlerine katılarak, güle oynaya neşeyle kutladık. Nereden bilebilirdim biricik oğlum sevgili Sevag’ımın ölüm günü olacağını.

Bana ve aileme bu büyük acı, bu onulmaz yara, bu telafisi imkânsız kayıp neden yaşatıldı? Oğlum tüm diğer Türk gençleri gibi, gerektiğinde ama sadece gerektiğinde vatanı için canını fedaya hazır, aslan gibi bir Türk askeriydi. Sözde çok samimi bir arkadaşı şakacıktan tetiği çekti ve oğlumu vurdu. Öldürdü. Benim babam, diğer aile büyüklerim hepsi bu toprağın altında yatmaktalar. Maalesef oğlum çok genç, çok zamansız onlara katıldı.

Oğlum askere gittikten bir süre sonra TSK’dan bir mektup aldık. Oğlunuz bize emanet, her türlü probleminde bizi arayabilirsiniz diyordu. Emanet şimdi toprağın altında. Türk askeriydi. Bu vatanın evladıydı. Bu vatana sanatıyla katkıda bulunacak, belki de yurt-dünya çapında tanınıp ülkesine yeni yeni başarılar getirecek bir sanatçı olacaktı. Ne yazık ki ırkçı bir kurşunla vurulup öldürüldü. Şehit diyemiyorum, vatanı için savaşırken ölmedi ki… Ama bir bakıma da şehit çünkü vatan toprağında, vatani görevini yaparken öldürüldü.

Emanetimi koruyamadılar. Ne demek dolu silahla şakalaşmak? Asker ocağı oyun alanı, tüfekler oyuncak mı? Biz çocuklarımızı oyun parkına mı yolluyoruz? Tetiğe dokunmadan bir silah nasıl ateş alır? Nasıl bir güdü 15 ay asker ocağında beraber olduğu arkadaşına silah doğrultturur? Şakayla arkadaş mı vurulur?

Ne tesadüftür ki, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın ertesi gününe, 24 Nisan’a bu yıl bizim Paskalya Bayramımız denk geldi. Biz bu bayramda, adıyla bilinen ve her yerde de satılan Paskalya çöreği yaparız. Oğlum arkadaşlarıyla paylaşmak için Paskalya çöreği istemişti. Tıpkı eşimizle dostumuzla kurban bayramlarında kurban, şeker bayramlarında şeker paylaştığımız gibi... Oğlumun payı arkadaş kurşunu mu olmalıydı? Sen çek tetiği vur… Buna vadesi yetti öldü diyebilir misiniz? Ben asla diyemem.

Düşünmeden yapamıyorum. Oğlumun hedef tahtası yapılması için suçu neydi? Acaba asıl kabahati doğarken dinini, milliyetini seçememiş olması mı? Ne yapsaydı? Kıvanç’a veya arkadaşlarına daha sevimli görünmesi için dinini mi değiştirseydi? Bu sahtekârlık olmaz mıydı? Biz neysek oyuz. İster o yoldan, ister bu yoldan git aynı yerde aynı Allah’ta buluşmuyor muyuz? Başka bir Allah mı var? Varsa ben bilmiyorum. Neden bu düşmanlık? Bu ülkede hep birlikte kardeşçe, mutlu, huzurlu yaşasak olmaz mı?

Ben çocuğumu ırkçı büyütmedim. Asla da ırkçı olmadı. İnsanları seven, herkesi öpücüklere boğan sevgi dolu, pırıl pırıl bir çocuktu ve ben onu bir daha asla göremeyeceğim.

Yalvarırım başka Sevag’ları, Hagop’ları, Ahmet’leri, Mehmet’leri kısacası bu vatanın yavrularını, annelerin evlatlarını kimseler heba etme cesaretini bulamasın, kıllarına zarar getiremesin…

Yüce adaletimizin hakikati ortaya çıkaracağına ve gerekli cezanın verileceğine inanıyor ve güveniyorum.

Ani Balıkçı