Serdar Korucu / AGOS

Ailesinin kökleri bu topraklara dayanıyor. Tehcir döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan milyonlarca Ermeni’ye biri Shahnour Vaghenag Aznavuryan. Ya da dünyanın tanıdığı ismiyle Charles Aznavour

Annesi Knar Bağdasaryan Adapazarlı. Babası Mişa Aznavuryan ise Gürcistanlı, Ahıska doğumlu…
Charles Aznavour’un dünyaya gelmesi kelimenin tam anlamıyla mucize, “Büyük Felaket”ten kurtulan, bugün sayıları milyonları aşan her Osmanlı Ermenisi gibi…

“Uzun yürüyüşünde İstanbul ile Şam arasındaki o kahrolası çöl yolculuğunda ıstırap çekerek, terleyerek, zorlanarak hayatta kalmaya çalışan babamın sıvılaşmış sperminde kısılıp kalabilirdim. Kürt çeteleri – ki bir süre sonra kendileri de aynı duruma düşecekti – ve jandarmalar, zavallıları, yanlarına aldıkları ufak tefek varlıklarına (örneğin ağızlarındaki altın dişlere) el koymak için kovalıyor, hırpalıyordu. Aydınlar, papazlar, insanlar hatta bebekler feci yöntemlerle öldürülüyor, kadınların ırzına geçiliyordu. Zavallı annem düşük yapıp beni çölün kumlarına bırakabilirdi; ben bu dünyadan göçerken, o da, bacakları kan içinde ölüme doğru yavaş ve çetin yürüyüşüne devam edebilirdi”

Kayıtların tutulduğu kiliseleri yağmalanan, yakılan Ermeni toplumunun büyük kesimiyle aynı kaderi paylaşan Aznavour da net bilmiyor ailesinin hikâyesini. Tek bildiği anne ve babasının yolunun İstanbul’a düştüğü ve “Büyük Felaket”in çarklarından kurtuldukları…

“Babamın Gürcü pasaportu olmasına karşın, sürülen annem ve babam İstanbul’dan bir İtalyan gemisine binmeyi başarırlar. Annem çoktan güverteye çıkmışken, işgüzar bir asker, o nefretlik dili konuştuklarını işitince, pasaporta aldırmadan babamın yolunu keser. Babamın yardımına kaptan koşar, geminin uluslararası bir alan olduğunu ve hiçbir şekilde bir yolculunun binmesinin engellenemeyeceğini söyler bağıra çağıra. Ermeni asıllı zengin bir Amerikalı kadın, gemiye binmeyi başaran bütün kaçakların yol parasını ödemeyi önermiştir.”

Geminin kaptanı sayesinde olası ölümün elinden kurtulan aile önce Yunanistan’a ardından Fransa’ya gider. Ermeniliğin ne olduğu bilinmeyen topraklara… Her konuşmalarında Rus mu, Yahudi mi, Arap mı oldukları sorulurken onlar milli bilinçleri ile ayakta ve hayatta kalırlar. Akılları ise atalarının doğdukları ülkededir…

Çocuklarına kin aşılamaz Aznavour ailesi. Tam tersine Türkiye’den güzel bir ülke olarak bahseder. Kadınlarının alımlı, mutfağının Ortadoğu’nun en iyisi olduğunu anlatırlar. Temelde iki halkın birbirine çok benzediğini de…

“Türk halkının amansız düşmanı olmadım hiç. Bugün annemin doğduğu ülkeyi ziyaret etmek gibi bir hayalim var, ama… ama… ama..”

Bugün 89 yaşında Charles Aznavour… Yani 89 yıldır ülkesinden uzakta…

Bir hafta öncesine kadar, 38 yıldır atalarının toprağından uzakta kalan Kürt sanatçı Şivan Perwer gibi…

2010 yılında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Almanya’da sohbet ederek ülkesine çağırdığı, 16 Kasım’da ise Diyarbakır’daki buluşmaya Irak Kürdistanı’nın lideri Mesud Barzani tarafından ikna edilen Perwer gibi Türkiye’ye gelir mi Charles Aznavour? Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından bizzat Aznavour’dan da özür dilenir mi? Bunu ise zaman gösterecek…

Bir Türk dosta mektup

“Çıkartmaya karar verseydin
Yüreğimdeki dikeni
Senin ayağındaki de
Yok olur giderdi
Sen de ben de
Özgür olurduk
Ve kardeş”