MÜJGAN HALİS / Taraf

Merzifonlu Dildilian ailesi, 1915 Ermeni soykırımından 8 yıl sonra terk ettikleri memleketlerine 90 yıl sonra fotoğraflarıyla geri döndü. Ailenin üç torunu Prof. Dr. Armen T. Marsoobian, Haig Der Haroutiourian ve Rachel Dildilian dedelerinin çektikleri fotoğrafları, memleketleri Merzifon Taşhan’da hemşehrileriyle buluşturdu. Dönemin ünlü fotoğrafçı ailelerinden olan Dildilianların aile fotoğraflarıyla, çektikleri fotoğraflardan oluşan “Bir Ermeni Ailesinin Yitik Geçmişine Tanıklıklar” adlı sergi geçtiğimiz Mayıs ayında İstanbul’da Tütün Deposu’nda açılmıştı. Sergiyle birlikte Amasya Merzifon’a gelen üç torun; büyükbabaları Tsolag Dildilian’ın ilçedeki evlerini ziyaret etti. İlk kez iki yıl önce geldikleri Merzifon’da dedelerinin evlerini bulan torunlar, mübadele sonrası Merzifon’a yerleştirilen ve evin şimdiki sakinleri Kozlu ailesiyle iki yıl içinde dost olmuşlar. Remziye ve Kemal Kozlu da, Dildilian ailesi ilçeye her gelişinde onlara kapılarını açmış, ailelerinin anılarını izlerini sürmelerine yardım etmiş.

KENDİLERİ DEĞİL AMA SURETLERİ DÖNDÜ

Yaşamlarını Sivas, Merzifon ve Samsun yöresinde fotoğrafçılık yaparak sürdüren Dildilian ailesinin 1872-1923 arasındaki öyküsünü anlatan fotoğraflar, ailenin üç üyesinin hatıralarından torunları tarafından derlenmiş. Fotoğrafçılık yapan ve1935’te Yunanistan’da ölen Tsolag, 1963’te San Fransisco’da hayatını kaybeden Aram ve 1954’te Paris’te hayata veda eden anneleri Hayganuş’un anılarından. Ermenice ve İngilizce yazılmış ciltler dolusu, hatıra, mektup, aile üyelerine ait ses kaydı ve fotoğrafın derlenmesinden oluşan sergiyle ilgili Taraf’a konuşan torun Armen Marsoobian şunları söyledi: “Bu sergiyi hazırlayarak ailemin hikâyesine tanıklık ettiğimi düşünüyorum. Fakat aslında büyükbabam, kardeşleri ve onların çocukları tanıklık etme işinin esas büyük kısmını yerine getirmişlerdi. Bana bıraktıkları 600’den fazla fotoğrafın yanı sıra, yüzlerce sayfalık hatırat, konuşma ve mektupla, 19. Yüzyılın sonları ve 20. Yüzyılın başlarında hayatlarının nasıl olduğuyla ilgili gerçekten çarpıcı bir kayıt sundular. Dildilianların hikâyesi bu açıdan benzersizdir ve birçok Diaspora Ermeni hikâyesinden ayrılır. Çoğu aile anavatanlarındaki hayatlarının sonunu belirleyen alevlerden kurtarılan birkaç fotoğraf ve sözlü olarak aktarılan öykülere sahip oldukları için kendilerini şanslı hisseder. Ailemizin ayrıcalığı, bundan daha fazlasına, hayatlarının o tarihi topraklarda nasıl olduğunu detaylarıyla incelememize izin verecek kadar fazlasına sahip olmasıdır.”

Merzifon’a ilk kez 2011 yılının haziran ayında geldiğini söyleyen Prof. Dr. Armen Marsoobian; ilk geldiği andan itibaren Merzifon sokaklarında hiç yabancılık çekmediğini ve aradığı her şeyi kolaylıkla bulduğunu anlatıyor. “Dedem Tsolag’ın evini hemen buldum. Dedem ben doğmadan önce Yunanistan’da vefat ettiği için, Merzifon’a ilişkin her şeyi annemden dinledim. Annem 11 yaşına kadar burada yaşamıştı. Hatıralarını sürekli anlatırdı. Yaşadıkları evin önünde büyük bir yokuş olduğunu, kar yağdığında o yokuştan kaydıklarını. O yokuş hala var.”

AİLEDEN 48 KAYIP VAR

Marsoobian, Merzifon’a kendisini getiren duyguyla ilgiliyse şunları söylüyor: “İlk önce burada yazılmış anıları ve günlükleri okuyarak başlamıştı merakım. Okudukça, kendimi onların içinde buldum. Ve orada okuduklarımı görmem gerektiğini düşündüm.” Ailesinin 1921’de Merzifon’u, 1992’de Samsun’dan Türkiye’yi terk ettiğini anlatan Marsoobian; ailesinin 1915’te fotoğrafçı olduğu için ilçedeki Amerikan Koleji’ne sığındıklarını ve bu yüzden bir kısmının sağ kaldığını söylüyor. Buna rağmen 1915’te ailesinin 48 üyesinin Samsun, Sivas, Vezirköprü ve Trabzon’da öldürüldüğünü söyleyen Armen Marsoobian; “Sergideki büyük aile fotoğrafında yer alanlardan başka kurtulan yok” diyor.

Sergiyi düzenlemeyi bir tür görev gibi gördüğünü söyleyen Marsoobian sözlerini şöyle sürdürüyor: “Buraya gelmekteki en büyük amacım, geçmişte yaşanılanların gerçekten büyük acılar olduğunu anlatmak. Ve bu acının yaşandığını inkar edenlerin tezlerini çürütmek. Çünkü gerçekleri inkar ederek yok edemezsiniz.” 1915’in 100. yılına iki yıl kala; kişisel olarak ne ailesinin mallarını, ne tazminat, ne de maddi başka bir şey talep ettiğini söyleyen Armen Marsoobian; “Benim tek hayalim, gerçeklerin ortaya çıkması, iki halk arasındaki düşmanlığın bitmesi. Artık Türkiye’de yaşayanlar da yaşanan acıların aydınlatılmasını talep etmeli.”

GENÇLERİ İKİ YIL MAHZENDE SAKLADILAR

ARMEN Masroobian, büyükbabası olan Tsolag, kardeşi Aram ile ailesinin hayatta kalmasının nedenini yıllar sonra öğrenmiş: “Büyükbabam Tsolag’ın fotoğrafçılığının ailemin hayatta kalmasında rolü olduğunu biliyordum. Bilmediğim, sürgünden muaf tutulmanın koşulu olarak İslamiyet’e geçip Türk kimliğini benimseme izninin son anda verildiğiydi. Canayakın bir polis müdürü onlara tek alternatifin ölüm olacağını söyler. 10 Ağustos 1915’te aile meclisi toplanır. Başka çıkar yol kalmamıştır. Akşamüstü saatlerinde hep birlikte Hükümet Konağı’na gidip müftünün odasına çıkarlar. Hepsi birden müftünün sözlerini tekrarlar: Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed onun kulu ve peygamberidir. İsimleri de hemen seçilir. Tsolag Pertev olur, Aram’ın yeni adı Zeki’dir, Hayganuş’un ise Nadire. Tsolag ev halkını kurtarır ama geniş ailenin Merzifon dışındaki üyelerini koruyamaz. Ancak Merzifon’da 18 Ermeni genci 2 yıl boyunca evin mahzeninde saklarlar. Bu 18 kişi 2 yıl boyunca hiç günışığı görmez. Ancak görünüşte de olsa, din ve kimlik değiştirmek bile onları Anadolu topraklarında tutmaya yetmeyecektir.”