Radikal'in haberine göre, DİSK’e bağlı öğrenci sendikası Genç-Sen hakkında geçen hafta kapatma kararı alındı. Kimilerinin yeni sandığı oysa aslında sendikanın 2007’de kuruluşundan altı ay sonra açılan bu davanın sonucuna şaşırdık mı? Buluştuğumuzda önce bunu sordum:  Güldüler. Neticede böyle zamanlardayız. 

Son yılların en aktif öğrenci hareketlerinden olan sendikanın istikbalini sorduk. Masadakileri tanıyalım: Julianna Gözen, geçen kongrede Merkez Yürütme Kurulu’na (MYK) seçilmiş. İstanbul Üniversitesi’nde psikoloji okuyor. Dördüncü sınıfta. Barış Çırpan da MYK üyesi. Uludağ Üniversitesi’nde o da psikoloji, son sınıfta. 2007’deki kuruluş tartışmalarından beri Genç-Sen’de.

MYK üyesi Cansu Akkılıç, iki yıl Almanca mütercim tercümanlıktan sonra, bu yıl İÜ Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde hazırlığa başladı. Kıvanç Eliaçık, kendini ‘emekli Genç-Sen üyesi’ olarak tanıtıyor. Kurucu ekipten. Şu anda 9 Eylül Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyor; Sosyal-İş Sendikası üyesi. 

Kıvanç’ın “Altı ay bekleyerek geç bile kaldılar” dediği dava, ilk sinyallerini daha kuruluştan veriyor. Evraklarını valiliğe teslim ettikten sonra iki eksiklerinin olduğunu öğreniyorlar. Okuma-yazma belgesi ve sendika yöneticilerinin mal beyanı. Okur-yazarlık belgesinin hangi mecradan alındığını bilemediklerinden öğrenci belgelerini takdim ediyorlar. 

Mal beyanı için de hakikaten herkes neyi varsa döküyor: Bisiklet, iPod, kitap. Hatta bir arkadaşları yetim aylığını göstermiş. Merak ediyorsanız, Genç-Sen yöneticilerinin bu süreçte malvarlığı en fazla bir üst iPod modeli olarak artmış. Bir de akıllı telefonlar girmiş bazılarının hayatına. O kadar. 
Evraklar tamam, artık Genç-Sen bir sendika. Fakat birkaç ay sonra bazı şehirlerde bildiri ve afişleri yasaklanmaya başlıyor. Birden kendilerini yasadışı örgüt sayan mülki idare amirleri çıkıyor; suç da ‘gençlerin var olmayan bir hakkının var olduğunu iddia ederek gençlerin temiz duygularını suiistimal etmek’ minvalinde. Buna itiraz edince de iş kapatma davasına kadar geliyor. 

İlk duruşma 2008’de yeni ders yılına denk geldiği için, akademik açılışı Sansaryan Han’daki Adliye’de yapıyorlar. Valiliğin açtığı dava, bir işveren ilişkisi üzerine kurulmayan Genç-Sen’in Sendikalar Yasası tarafından tanımlanmaması üzerine kurulu. Fakat ‘Öğrenci sendikası kurulamaz’ da denmiyor yasada. İşçi, işveren ve kamu çalışanlarına ait görünen bu hakkın, 15 yıl kadar önce kamu çalışanlarını da içermediğini, yasanın değiştiğini hatırlatıyorlar. Yani yasa şimdi de öğrenciler, çiftçiler, emekliler için değişebilir. Emekli-Sen, Çiftçi-Sen, Ev İşçileri Dayanışma Sendikası, Yargı-Sen de benzer kaderde çünkü. 

Bir öğrenci sendikasının, öğrenci derneğinden farkı toplusözleşme yapmak gibi bir hedefin olması. Bu, çeşitli düzeylerde temsil demek. Karşı taraf duruma göre YÖK, bakanlıklar, duruma göre kantin, fotokopici... 

‘Kırk paralık adamlar’ 

80 paralık tramvay fiyatını öğrenciler için yarıya indirmek için can kayıplı bir mücadele veren 100 yıl önceki ‘Kırk paralık adamlar’dan başlayan bir öğrenci hareketi tarihi arkalarında. Şu anda 42 üniversitede örgütlüler, 3800 kayıtlı üyeleri mevcut. Özel üniversitelerde daha çok burslular rağbet gösteriyor. Lakin onların da tepelerinde burslarını kaybetmek gibi bir kâbus bulutu var. Kayıtlı üyelerin dışında destek verenlerin sayısı çok daha fazla.

Barış, hiçbir şey yapmazlarsa kendilerine layık görülenin ‘sahte hayaller fanusu’ olduğunu söylüyor: “Hiçbir şeyi sorgulamayalım. Üniversitede teknokent kurulduğunda bunun iyi bir şey olduğunu düşünelim, özel şirketlerde milyarlarca lira maaş alacağımızı sanalım. Gerçekler öyle değil. Genç işsizliği çığ gibi büyüyor. İş sahibi olanların yaşam koşulları da belli” diyor. Julianna’ya göre hükümetin arzusu her şeye evet diyen, ne neoliberal sistemi, ne cinsiyetçi ve ezberci eğitimi sorgulayan bir genç tipi.

Orak çekiçli uçurtma 

Bütün bu üç yıllık süre içinde gözaltına da alındılar, okulları tarafından defalarca soruşturuldular. Bilimum eylemde ciğerlerine çektikleri bibergazı miktarını hesaplamak mümkün değil. Hopa’da yaşananlar sonrasındaki protesto eylemlerinde gözaltına alınan ve hâlâ tutuklu olan arkadaşları var. Öyle ki, piknik için orak çekiçli uçurtma yapan arkadaşları da, evindeki ‘örgütsel malzeme’yle tutuklanmış!

Cansu bizzat tecrübe etmiş; birden televizyon haberlerinde kafaları kırmızı çember içine alınabiliyor, gazetelerde fotoğrafları da basılabiliyor. Medya da kimi zaman emniyet mensubu gibi davranabiliyor yahut kendi mahkemesini kurabiliyor. 
Barış “Bir ilk olarak öğrenci sendikası kurunca göze geldik. Birçok Avrupa ülkesinde öğrencilerin sendikası var. Kapatılma hepimizde bir kenetlenme oluşturdu. Bir adım daha ileri gitmek istiyoruz” diyor. 

En azından 1 yıllık bir temyiz süreci var önlerinde. Avukatları Gözde Mutlucan da, Zeliha Kabataş da eski Genç Sen üyesi. Şimdi bu davaya bakıyorlar. Eğer temyizden sonuç alınmazsa, AİHM’ye gidecekler. Ama bu esnada da ‘durmak yok yola devam’. 

Sendika kuran gençlerin derdi ne? 

Sokaklarda neyin peşindeler? Julianna, 2009’da harçlara yapılan yüzde 500 zamlara karşı eylemlerin altını çiziyor. Çünkü eylemler sonrası bu zam geri alındı. 4 Aralık’ta Başbakan’ın üniversite rektörleriyle buluştuğu gün yaptıkları Dolmabahçe eylemi, bir arkadaşlarının bebeğini kaybetmesine mal olan polis şiddetiyle hatırlanıyor. Cansu, zaten kendi acısı olan genç bir kadın üzerinden bütün gençlere verilen mesajdan söz ediyor. Hamile bir kadın nasıl eylem yapar? O yaşta nasıl hamile kalınır? 

Swissotel’deki Uluslarası Yüksek Öğrenim Kongresi eyleminde mesaj şuydu: Eğitimi daha ne kadar ticarileştireceksiniz? Somut kazanımlar da var. Mesela ulaşım zamları. Eskişehir’de belediyeyle görüşme talep etmişler. “Kim bunlar” muamelesi görseler de zam geri alınmış. ODTÜ’de fotokopi fiyatını düşürmek için fotokopiciyle görüşmeleri. Ya da İÜ’de idari işlerde çalışan bazı öğrenciler atıldığında, ellerinde ‘bond’ çantalar ve son derece ciddi bir sesle “Sendikadan geliyoruz. İşten atılan öğrencilerin listesini istiyoruz” diyerek listeyi kapmalarını da...