Serdar Korucu / Birgün

Baharın başlangıcını müjdeleyen Newroz geldi, geçti ancak Van hala kar altında. Soğuktan en çok etkilenenlerse konteyner kentlerde yaşam mücadelesi verenler. Güven ailesi onlardan sadece biri.

2 yıl önce, 2011 Ekim’inde meydana gelen deprem yıktı evlerini. 7,2 büyüklüğündeki sarsıntıya dayanamadı. 604 kişinin hayatını kaybettiği felakette hayatta kalmayı başardılar ancak ilk andan itibaren ayakta kalmayı düşünmeye başladılar her Vanlı gibi.

Metropollerdeki sıcak evlerinde oturanlar sosyal medyada hakaretler yağdırırken onlar dondurucu soğuktaki mücadelelerine başlamışlardı bile çoktan. Önce çadır, ardından tüp için yüzlerce metre uzayıp giden kuyruklara girdiler. Ne de olsa yıkılan bir “büyük” şehirdi.

Beklediklerinden uzun sürdü kendilerine uzanacak yardım eli. Ne de olsa Türkiye’nin en doğusundaydı yaşadıkları şehir. El uzatabilecek merkezler uzaktı. Üstüne bir de Ankara “kendi potansiyelini görmek” istemişti, dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın deyimiyle. Bu nedenle Türkiye’nin pek çok ilinden daha yakın olmasına rağmen, sınırın hemen ardından gelen yardımlar bekletilmişti. Yaşam söz konusu olsa da devletin ali çıkarları yine ön sırayı kapıvermişti.

Güven ailesi de soğuğa direnenler arasında yer aldı aylar boyunca. Sonunda konteyner kentleri kuruldu, geçici evlerine yerleştiler. İçlerine umut doldu. Artık başlarını sokabilecekleri bir yerleri vardı. Bir de hayal kurmaya başladılar. Eski günlerine dönebilmek üzere.

Her Newroz’da ilkbaharla tazelendi ümitleri. Üzerlerine kar yağmayınca sorunlar çözülür sandılar, olmadı. Sonbahar peşi sıra geldi her seferinde. Van’ın sert soğuğu da ardından. Böylece üst üste iki yılı devirdiler.

Ailenin iki küçük çocuğu yürümeye, top peşinde koşmaya başladı. Büyük oğulları geçen pazar üniversite sınavı başvurusu yapacak yaşa geldi. Ama onların şartları değişmedi.


TOKİ konutları yapıldığında da dönmedi şansları. Komşuları teker teker toplanıp gittiler yeni evlerine. Bir avuç aileyle beraber onlar bakakaldılar. Pencerelerinden perdelerin indiği, sokaklarından insan nefesinin eksildiği konteyner kentte kalmayı sürdürdüler, sürdürüyorlar.

Neden mi onlar hala beklemedeler? Hayalet kasabaya dönmüş bu yerde yaşıyorlar? Çünkü onların depremden önce de ev sahibi değillerdi. Sanki kiracı olmak “evsiz”liğe yatkın olmakmış gibi.

Bunun farkındalar elbet ama kabullenişleri konuşkan değil derin bir sessizlik içinde. Sorulara kısa ve net yanıtlar veriyorlar bu nedenle. Uzun uzun konuşmak yerine uzun uzun bakıyorlar sadece.

Ve sürekli sebat ediyorlar, dillerinden düşürmedikleri “Buna da şükür” sözüyle. Ama bu cümlenin altında kaybettikleri bir şey saklı: İki yıldır yaşadıkları hayal kırıklıkları sonucu sonunda inançlarının kalmadığı Newroz heyecanı.