Nilüfer Zengin / Bianet

Kelimenin tam anlamıyla ölümden dönen genç aktörün hastaneden çıkar çıkmaz uğradığı toplumsal tasallutun düşüncesizlik, kabalık, saldırganlık gibi yüzeysel açıklamalar dışında anlamlı bir tarihsel nedeni olmalı mutlaka. Olmalı ki birer canavar olmadığımızı düşünebilelim.

Hatırlayın bundan yaklaşık üç ay önce septik şok tanısıyla yoğun bakıma alınmadan önce, magazin eklerinin, sosyal medya magazin seksiyonunun besin kaynaklarından biri de Nejat İşler’in sedef ya da siroz olduğuna ilişkin dedikoduydu: “Siroz değilse sedef. Sedef değilse siroz. Ya da en iyisi, ikisi birden!”

Sonuçta, genel kabule göre, genç yaşında elde ettiği şöhret ve onun doğal sonuçlarından mutlak olarak vazgeçemiyorsa da, bunu denediğini gördüğümüz bu adam “garip” [freak] biri olmalıydı.

Nejat İşler alkolle ilişkisini gizleme gereği duymadığı, bir kıyı köyünde zengin yaşamına benzemeyen bir yaşamı seçtiği, sürekli kendiyle uğraşmaktansa, alkol ve vurdumduymazlık nedeniyle “çirkinleşmeyi” göze alabildiği için medya tarafından didiklenen biri.

Nitekim komaya girmeden önceki günlerde ilk olarak sedef hastalığı haberleri çıkmıştı. Aslında cilt hastalıkları ve özellikle sedef, bir tür devamını yaşadığımız “iki yüzlü” ahlakıyla ünlü viktoryen çağın lanetlediği bir hastalıktır.

Cilt hastalıkları, yoksulluğu ve cinsel ilişkiyi, onunla taşınan lezyonları anımsattığı için modern disiplin toplumunda lanetlenmiştir. İnsan bedenini otopsi masasına yatırıp, kesip içine bakma fantazisini gerçekleştiren disipliner modernlik tıbbı için cilt hastalıkları hem bilinmezliği, hem zihinsel karmaşıklığı, hem de medieval bir kavram olan bulaşıcılığı anıştırır.

Kaldığımız yerden devam edersek, sedef haberlerinden sonra bütün gazeteler –ki onlar disiplin toplumunun birer neferidir- büyük bir iştahla İşler’in siroz olduğunu, durumunun çok kritik olduğunu yazmaya başladılar.

Sanki İşler siroz oldukça biz sağlık bulacağız, o hastalandıkça biz iyileşeceğiz! Siroz demek alkol demek, alkol ise Siyasal İslam’ın günden güne yükseldiği bizimki gibi bir toplumda yalnızca dini nedenlerle değil, aslında batı modernliğine içkin nedenlerle de yukarıda bahsi geçen “gariplik, acayiplik” tablosunu tamamlayan bir öge: Alkol; yalnızlık, öz yıkım, denetimsizlik ve acı demek.

Kant, dönemin kavrayışı insan yaşamını değerli bulduğu için intihar girişiminin topluma karşı işlenmiş bir suç olduğunu ve cezalandırılması gerektiğini öne sürmüyordu, modern toplum inşası bağlamında düşünce hep toplumsal olanın lehine ivmelenmişti.

Bu bağlamda Nejat İşler, disiplin toplumu ve onun aygıtları için ağız suyu akıtan bir nesneyken ölümcül bir sebeple ellerinden alındı, zira hastalık onu tanımlayan ve şekillendiren modern toplumun kontrol sınırlarını aşmış oldu.

Özne ölümle yaşam arasında tıbbın kontrol alanında kaldı. Kendisi hakkında adıyla sanıyla söylemeden de olsa “öldü ölecek” içerikli yorumlar yapılırken, o sahiden ölüyordu.

Bu sırada İşler’in ailesi ve hastane yönetimi “hastamız siroz değildir” açıklaması yapmak zorunda kaldılar. Bu bizi niye ilgilendirsin, öyle değil mi?

Bir modern icat olan “hasta mahremiyeti” daima hastaya aittir ancak hastanın kendi hakkında karar verme hakkı hastanın karar alamayacağı durumlarda yakınlarına devredilir. Bu devir mekanizması, hastanın hastalığında gizli sırlar ifşa edilinceye kadar işler. Mahremiyet yoktur, çaresizlik vardır.

Hastaneler temel olarak kişiyi bedeni üzerinden nesneleştiren, bedenin bilgisini kişiden ayıran, görüntüleme teknikleri iktidarı aracılığıyla “Canguilhemci Foucault”nun (birinci Foucault) anatamo-politique olarak isimlendirdiği bir anlama biçimi üretir.

Bize kurumlarla insanlar arasındaki ilişki olarak görünen şey, doktor-hasta ilişkisi, doktor-hasta yakını ilişkisi, medikal iktidarın bedene ilişkin bilgi üzerinden üretildiği anatamo-politiğin temel karakteristiğidir. Özneye ilişkin medikal bilgilerin tümü modern özne inşasının yapı taşlarıdır. Ölüm de elbette bu inşanın bir parçasıdır.

Bu üç ay boyunca Nejat İşler’in yakasından düşmüşlerdi. Çünkü kuşkusuz disipliner toplum pratikleri arasında da bir hiyerarşi var. Modern tıbbın kuşattığı bir öznenin nesneleştirilmesi sürecinde kitle iletişim araçlarına yer yoktur.

İşler hastaneden taburcu olduğu gün yaşadığı ölümcül deneyimden ötürü medya için arzunun karanlık nesnesi haline geldi.

Ve olaylar şöyle gelişti: Nejat İşler takip edildi, arkadaşlarıyla buluştuğu kahveye gidildi, yan masadan dikizlenerek çekim yapıldı, sağ elinin parmak uçlarındaki morluklara zoom yapıldı, yediğinin profiterol, içtiğinin su olduğu tespit edildi. Üstelik bir haber bülteni yan masadan dikizlemek suretiyle çekilen görüntüleri sunmadan önce “özel haber” diye ilan etti haberi.

Haber metinlerde vurgulanan şey, aktörün şişmanladığı, saçlarının döküldüğüydü, bir sonraki cümlede ise mutlaka, “setlere dönüp dönemeyeceği” tartışılıyordu, dönemeyeceği vurgulanarak. Bütün bu ataklar gücünü, İşler’in “fütursuzca” çiğnediği sosyal normlar adına güdülen esaslı bir intikam fikrinden alıyordu.

Belli bir zaman inzivaya çekilmek istemiş, tam o sırada ölümcül bir hastalığa tutulmuş, kefeni yırtmış bir genç adamın aldığı kilolar, saçlarının dökülmesi, parmaklarının morarmasına ilişkin yazılıp çizilenler bedensel çekicilik üzerinden yüceltilerek nesneleştiren bir özneyi bedensel küçümsemeyle nesneleştirmekten başka bir yol bilmemektir.

Öyle görünüyor ki, septik şoku başından savan Nejat İşler’in çilesi daha yeni başlıyor.

Şimdiden geçmiş olsun!