Türkiyeli Çerkeslerin çıkardığı Jineps gazetesinin de yazarlarından olan gazeteci İnci Hekimoğlu popüler tarih üzerine bir gazetede yazılar yazan ve televizyon programı sunan Murat Bardakçı’nın Çerkesler hakkında yazdıklarına yanıt verdi.

Murat Bardakçı’nın Çerkeslerin kimlik taleplerine takmış durumda olduğunu belirten İnci Hekimoğlu “son yazısı ise artık sınırı aşmış durumda” diyor.

İnci Hekimoğlu’nun Murat Bardakçı’ya yanıt niteliğindeki yazısı şöyle:

HEM TARİHÇİ MÜSVEDDESİ HEM DE IRKÇI VE EDEPSİZ

Canlı yayına yansıyan küfürleri, izleyicilerine ve konuklarına yönelik saygısızlığı, tarihi; resmi tarihle yarışacak kadar eksiltip-artırarak neredeyse kendine göre yazması, küstahlığı ve kabalığı ‘benim tarzım bu’ düzeyinde pazarlama aracı yapması ile meşhurdur.

Şahsen kendisini de söylediklerini de ‘hiç’ saydığımdan ikide bir Çerkesler üzerine yaptığı sayıklamalara da yanıt vermeyi düşünmezdim. Ancak “Vatana ve millete hayırlı olmasın’ başlığı ile yazdığı son yazıda; bir grup Çerkes’in kurduğu ÇDP (Çoğulcu Demokrasi Partisi) üzerinden kendisi gibi devşirilerek ‘Türk Çerkesi’ olmayı reddeden tüm Çerkesleri hedefe koyarak saldırması; bu hadsiz ve izansız adama karşı kalemi ele almayı zorunlu kıldı.

Yazısında özetle şunları söylüyor, Murat Bardakçı adlı tarih yalancısı: “O zamanın sıkıntılar içerisindeki Türkiye’si yüzbinlerce Çerkes’e kucak açmış; ev, iş, aş sağlamış ve devlette önemli görevler vermiştir. İmparatorluğun bu himayesine ‘âtıfet’; şimdi ‘Kimliğimiz kayboluyor’ gibisinden terânelere de ‘nankörlük’ denir! … ‘Kimliğimiz gidiyoooor!” feryatları nankörlükten de ötedir, vefasızlığın daniskasıdır, bunun böyle olduğunu söyleyenleri ‘devşirmelikle’ suçlamaya da ‘edepsizlik’ denir!”

Tarihçi geçinen birine değil, olsa olsa resmi tarih yalanları yaymakla görevli bir ‘memur’a denk düşen bu sözleri ilk kez etmiş değil bu zat-ı muhterem. Yani buraya alıntılamam değer atfettiğimden değil, hem ‘edep’, ‘nezaket’ sözleriyle sıvadığı düzeysizliğini hem de ideolojik körlüğün insanı nasıl trajikomik bir figüre dönüştürdüğünü göstermek için.

Bardakçı’nın tezlerine tek tek yanıt vererek başlayalım: 

ÇERKES SÜRGÜNÜNDE OSMANLI AKTÖRDÜ

1-“O zamanın sıkıntılar içerisindeki Türkiye’si” değil, Osmanlı’sıdır, sürgün edilen Çerkesleri kabul eden. Ayrıca Çerkesler “göç” etmemiş, soykırım ve sürgüne uğramıştır.

2- Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve askeri olarak çöküşü, ilhak (işgal) ettiği ülkelerin tek tek elinden çıkması nedeniyle yeni vurucu güce ihtiyacı vardı. Bu nedenle de Çarlık Rusyası’na karşı 100 yıla yakın savaşmış Çerkeslerin soykırımdan hemen önce yaptığı yardım çağrılarının hiçbirine yanıt vermemiş, tersine imparatorluk için taze kan olarak gördüğü Çerkeslerin vatanlarından koparılıp atılmasını desteklemiştir. 1829 Edirne anlaşmasından 1858 Paris anlaşmasına tonla belge ve bilgi kayıtlarda vardır ama onları görmek için Murat Bardakçı değil tarihçi olmak gerekir.

BARDAKÇI’NIN ‘ATIFET’ SAYDIKLARI

3- Osmanlı’nın ‘atıfet’i mesela şunlardı: İskan politikası çok netti. İmparatorluğun bütün sorunlu ve potansiyel sorunlu bölgelerine Çerkesleri yerleştirdi. Sinop-Reyhanlı hattına, Balkanlarda Hıristiyan nüfusun yoğun olduğu bölgeye, Arap illerine (Ürdün, İsrail, Suriye), saray çevresi olarak tanımlanabilecek doğu ve güney Marmara bölgesine, yani saray muhafızlığına. 
Göçmenlerin askerlik muafiyeti olmasına rağmen daha Osmanlı topraklarına ayak basar basmaz “gönüllü birlikler” yakıştırması ile askere alarak, savaşlar nedeniyle kaybettiği savaşçı gücü Çerkeslerle yeniden toparlamak vs.

Dahası da vardır; bu pek atıfet sahibi Osmanlı döneminde Çerkesler köle olarak alınıp satılmıştır.

4- 100 yıllık savaştan yenilgiyle çıkmış, topraklarından sürülmüş, soykırıma uğramış ve çoğu hastalık ve açlıktan hayatını kaybetmiş Çerkes halkının çaresizliğini kullanan Osmanlı, devşirebildiklerinin bazılarını önemli görevlere de getirmiştir. Çerkes olduğunu (Türkçe yazarak Çerkez) dile getiren, ama bu kimliği Türk ırkçılığının hizmetine sunan Murat Bardakçı’nın dedeleri muhtemelen o önemli görevleri hak etmişlerdir.

5- Osmanlı’nın mirasını devralan Cumhuriyet de, yaratmak istediği devlete bir millet lazım olduğundan Anadolu’daki tüm farklı etnik kimlik ve inançtakilerle birlikte Çerkesleri de Türkleştirmeye çalışmış, kabul etmek gerekir ki büyük ölçüde de başarılı olmuştur.

6- “Genç nesillerin Çerkesce’yi bilmemesi ailelerin suçu” değildir, elbette. Cumhuriyet döneminde 1908 ve sonrası kurulan dernekleri ve anadilini öğreten okulları kapatılmış, anadilleri yasaklanmış, Çerkes köylerine “Vatandaş Türkçe konuş” tabelaları asılmış, Çerkesce konuşanlara para cezası uygulanmış, soyisim–sülale adları yasaklanmış, coğrafi bütün isimlerin değiştirilmesi için yasalar çıkarılmıştır. Çerkes dernekleri kapatılmış, dernek üyesi öldürülmüş, bir dernek başkanına işkencede “Türk olduğunu kabul et, suçlamaları geri çekelim” denmiştir. 

Milli eğitim sistemi ile Türkçe ve Türklük dışındaki bütün kimlikler aşağılanmış, bu aşağılanma küçücük çocukların beynine kazınarak, çocuklar kendi kimliklerine ve dillerine yabancılaştırılmış, yüksek sesle bile Çerkesce konuşmaya korkan aileler çocuklarına Çerkesce elbette öğretememiştir.

“MOSKOF”TAN İSTEDİK, VERDİ

Murat Bardakçı’nın yazısında, soğuk savaş döneminin hakim ağzıyla “Gidin ‘Moskof’tan isteyin” diyecek kadar ‘tarihçi’likten istifa etmesi ise oldukça dikkat çekidir. Turancı ağızla “Moskof” diye aşağıladığı Rusya’nın komünizm döneminde Çerkeslere bağımsızlık hakkı verilmiştir. Lenin 1921’de Özgür Abhazya Cumhuriyeti’ni tanımış, her ne kadar Gürcü kökenli Stalin’in işbaşına gelmesinden sonra özerk cumhuriyet statüsüne indirilerek Gürcistan’a bağlanmışsa da, bugün bağımsızlığını ilan etmesinin zemini ‘Moskof’ döneminde olmuştur. Oset, Adıge, Çeçen, İnguş, Dağıstanlılar, Karaçay ve Balkar’ın da, SSCB çatısı altındaki özerklikleri, kimliklerini bugünlere taşınmasında önemli pay sahibidir. 

Bu gerçeklere karşın, Bardakçı’nın Çarlık Rusyası’ndaki sürgün ve soykırımı ısrarla anmaması, sürgün yerine ‘göç’ tanımını kullanması bir yana, şimdi Çerkes halklarına Moskova’yı adres göstermesine gülebilirdik. Hatta, ırkçılığın karanlığında körleşen bir ‘tarihçi’nin, bütün tarihi gerçekleri ters yüz edecek kadar şuursuzlaşması yalnız kendi ‘kariyerini’ ucuzlatıyor olsaydı hiç umurumuzda olmazdı. Ancak kullandığı medya organları aracılığı ile de kamuoyunu zehirlemeye, ötesi Çerkes halklarına aba altından sopa göstermeye kalkması karşısında diyeceğimiz tek şey şudur: Haddini bil!

NE İTAAT EDECEĞİZ NE DE TERK!

Ve son olarak gelelim Bardakçı’nın absürt ama bir o kadar da kendini çırılçıplak ortaya süren şu sözlerine: “… canlarına tak edecek olan Türkler’in de bir ‘Türk Partisi’ kurduklarını düşünün! ‘Irkçılık’, işte o zaman hakikat olur!”

Özellikle cümlenin sonuna koyduğu o ünleme, adeta Çerkeslerin kapısına bırakılan ‘şüpheli paket’ etkisi yüklemeyi de ihmal etmemiş Bardakçı.

Sadece ‘Türk Partileri’ tarafından yönetilmiş bu ülkede, daha kanı kurumamış Hrant Dink cinayeti, Zirve yayınevi katliamı, Madımak, Çorum, Maraş, Musa Anter ve Kürt coğrafyasındaki binlerce cinayet devletin kanlı sicilinde yer almışken; Bardakçı’nın ‘ırkçılık’la tehdit etmesi, bundan ötesi “gaz odaları” herhalde, dedirtmektedir.

Kusura bakma Murat Bardakçı. Bu topraklarda yıllardır hüküm süren ırkçı, ümmetçi ‘Tek’çi zihniyete karşı, ‘Türklük’ ya da ‘İslamcılık’ politikalarıyla eritilmeye çalışılan bütün halklar, bütün farklılıklarıyla yaratacakları o gökkuşağı ile bu ülkeyi aydınlatacaktır. Belki efsane gerçek olur, o gökkuşağının altında siz bile dönüşüme uğrarsınız.

ÇDP ile hiçbir bağı olmasa da benim gibi binlerce Çerkes, ait olduğunuz güruhun bütün sindirme ve susturma gayretlerine rağmen kimliğimize, dilimize ve kültürümüze sahip çıkmaya, bu ülkede evrensel demokrasi anlayışını hakim kılmak için, halkların eşitliğini savunmaya devam edeceğiz.

Son bir not: “Nezaket”, “edep” falan gibi sözcükleri, sizin gibi bizatihi varoluşuyla yalanlayan birinin telaffuz etmemesini öneririm. Çünkü sizin kaleminizden çıkınca “itaat et ya da terk et”e dönüşüyor.

(Demokrat Haber)