Sultan Kılıç / Demokrat Haber Malatya

Akşamüstleri, Malatya’nın Kanalboyu, ne çekici olur bilirsiniz. Serin serin gez beni, der Kanalboyu. Kanalboyu’nun bir altındaki Sinema Caddesi’ni yeğliyorum. Kışla Caddesi (Atatürk)’nden Sinema Caddesi’ne girerek, tarihi Beş Konaklar’ın önünden ilerliyorum.

Beş Konaklar’ın restore edilmeden önceki görünümüne sahip öyle çok eski konak var ki burada. Beş Konaklar’ın karşı hizasında kararmış, çarpılmış, camları kırık, şahnişinleri öksüz, ahşap pek çok konak var. Kanatlı kapıları mıh işlemeli, arkası kol demirli, üstü ışıklık pencereli pek çok konak var, yıkılmaktan beni kurtarın, diye bas bas bağıran.


Konaklardan birinin kanatlı kapısı, bahar baş gösterince hafif aralanır. Geçerken hep görürüm kapı aralığından. Yaşlı, zayıf bir bey, avludaki divana oturur, kapı aralığından sokağa bakar. Havalar biraz ısınınca, kapı önüne çıkar. Alçacık bir taburede oturarak, sırtını eski konağın duvarına yaslayarak sıkıntıdan kurtulur.

Yanına yaklaşıp selam veriyorum. Üç basamakla inilen kanatlı kapının önüne, basamakların üstüne oturuyorum. Adının Özdemir Turan olduğunu, 75 yaşında olduğunu öğreniyorum. Başlıyorum sormaya…


Çocukluğunuz bu mahallede mi geçti?

Özdemir Turan: Çocukluğumda buralar hep bahçeydi. Kernek’e doğru her yan bahçeydi. Fuzuli Caddesi yoktu, şu ilerisi çıkmazdı. Şura da meydandı. Babam bu mahallenin camisinin müezziniydi. Aynı zamanda kayısı tüccarıydı. Buralar, ta Kernek Şelalesi’ne kadar bizimdi. Bir kötüye rast geldi, çarptılar babamı. Babam her şeyi satmak zorunda kaldı.

Çocukluğum geldi gözümün önüne. Kışın kayardık, kardan adam yapardık. Akşamları kestane pişirirdik sobanın üstünde. Pestil, ceviz, kuru üzüm, kuru kayısı, kak, kavurga, hedik yerdik. Diğer mevsimlerde yedi tuğla, sülü (dülü) değnek, saklambaç oynardık. Buralar hep bahçeydi, oyun alanımız da arkadaşımız da çoktu.

Sağlığınız nasıl?  Sigara içmiyorsunuz sanırım.

Gençliğimde o mereti çok içtim. Sonra bir hastalandım, soluk alamıyordum. Ankara’da doktorlar, ciğerimden belki bir litre su aldılar. O durumda bile gizlice sigara içerken hemşireye yakalandım. Hemşire beni bir azarladı, rezil etti. O anda sigarayı bırakmaya karar verdim. Yıllardır bir tane bile içmedim. Bırakmak çok zor; ama insan isterse bırakabiliyor. Sigarayı bıraktım da dünyaya yeniden geldim sanki.

(Biz konuşurken, kanatlı kapının aralığından sarışın, orta yaşa yakın, gözlerinin içi gülen, sevimli, güzel bir bayan başını uzatıyor. Hoş geldiniz, diyerek hatırımı sorarken bana bir minder uzatıyor, oturmam için. İçeri buyurun bir çayımızı için, diyor. Adının Feride olduğunu öğrendiğim bayana, Özdemir Bey’in nesi olduğunu soruyorum. Kapı aralığındaki güzel başını boynunun üstünde yana yatırarak gülümsüyor. Nesi olabilirim sizce, diyor. İçimden, kızı olabilir tahminini geçiriyorum.

Hemen bir pot kırabilirim, tehlikesi geliyor aklıma. İyi ki tahminimi söylememişim, Özdemir Bey’in eşiymiş Feride Hanım, hem de ilk eşi. Özdemir Bey, gir içeri, diye sertçe çıkışıyor. Zaten içeride, sadece kapı aralığından yüzünün yarısı görünüyor. Feride Hanım, Özdemir Bey’in kendisini kıskandığını söylüyor. İçeri giriyor; ama bir süre sonra kapı aralığından bir tepsi uzatıyor. Tabaktaki Hasanbey kayısıları, Yeşilyurt dalbastı kirazlarının çevresine özenle dizilmiş. Kündübekliymişler (Gündüzbey) zaten, kirazın ve suyun kaynağından. Kirazlarla kayısılar buz gibi, üzerlerinde su damlacıklarıyla bu sıcak havada görünüşleriyle bile insana bir dost eli gibi görünüyorlar.)


Askerliğinizi nerede yaptınız?

24 ay askerlik yaptım; ama çok yer dolaştım. Yıl 1937, İsmail Hakkı Akansel Paşa’nın yazıcısıyım. O nereye, ben de oraya tabi. Burdur, Konya, Antep, Kayseri, Sivas, derken en son Malatya’ya geldik, ben de burada terhis oldum.

Feride Hanım’la nasıl tanıştınız, nasıl evlendiniz?

Ne tanışması? O zaman tanışma mı vardı? Askerden geldikten sonra su tesisatçılığı, sobacılık, çatı olukçuluğu, banyo kazanı yapımcılığı işi yaptım yıllarca. Ben geç evlendim. Bir gün, Gündüzbey’de uzaktan birini gösterdiler. Aha bununla evleneceksin, dediler, hepsi bu. Üçü erkek, ikisi kız; beş çocuğumuz oldu. Hepsi evli, evleri ayrı.

Neyle geçiniyorsunuz?

550 lira Bağ- Kur’dan aylığım var. Çok şükür yetiyor bize, yetmediği yerde de çocuklar yardım ediyor. Bu ev çok eski diye, hem de ev sahibi tanıdık diye çok az kira ödüyoruz.

(Şaşkınlığımı gizleyemiyorum, ev sahibi olabilecekleri gibi bir önyargıya sahipmişim demek ki.) Ev sizin sanıyordum, nedense şaşırdım.

Özdemir Turan: Bizimdi, bizimdi ya şimdi bizim değil. Kendi evimizde kiracıyız artık.

Bu eski konakları benden başka merak edenler de oluyor mu?

Etmez olurlar mı? Bu konaklar iki yüz yıllık. Hayran olanlar da var, bu ne; dökülüyor, kepçeyle çöpe atmak gerekir, diyenler de var.

Konakları yıkalım, çöpe atalım, demeleri sizi üzüyor mu?

Üzmez olur mu? Dedemin adı Ahmet Turan, dedemin dedesi de bu konakta yaşamış. Dedelerim, ninelerim, anam, babam, kardeşlerim, çocuklarım, torunlarım hepimiz bu konakta yaşadık. Şu kanatlı kapıya, sevdiğimiz insanların eli, belki yüzlerce defa değmiştir. Duvarlarında, tavanında, tabanında, avlusunda, bahçesinde hatıralarımız var.

Bu konak yıkılırsa, sevdiklerim asıl o zaman ölür. Bu konak ayakta kaldığı sürece, bedenen ölmüş olsalar bile, sevdiklerim yaşıyor gibi olacak. Konağın yıkıldığını gözüm görmesin. Konaktan önce ben öleyim. Burada büyüdüm, askere buradan uğurlandım. Çocuklarım burada doğdu, bayramlarımızı burada kutladık. Cenazelerimizi buradan kaldırdık, dostlarımızı bu konakta ağırladık. Kurbanlarımızı bu bahçede kestik. Bu konak, mülkiyeti benim olmasa da geçmişiyle benim. Hayatımızın en yakın şahidi ve ortağı bu konak. (8 Temmuz 2009)

Not: Ertesi yıl ilkbaharın son aylarında yine gittim Sinema Caddesi’ne. Bu aylarda artık kanatlı kapının dışında oturuyor olması gereken Özdemir amcayı, kapı önünde göremiyorum. Kanatlı kapının bir kanadının hafif aralık olması gerekirken kapıyı da sımsıkı kapalı görüyorum. Karşı taraftaki esnafa, kapının neden kapalı olduğunu, Özdemir amcanın kapının önünde neden görünmediğini soruyorum. Artık kapı önünde oturamaz. Özdemir ağabeyi, son yolculuğuna uğurladık. Şimdi huzur içinde şehir mezarlığında yatıyor, diyorlar…