Marmara bölgesinde 17 Ağustos 1999'da meydana gelen yıkıcı ve öldürücü depreminden üzerinden tam 13 yıl geçti. Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi ya da 17 Ağustos 1999 depremi olarak isimlendirilen 7,5 büyüklüğündeki deprem yerel saatle 03:02'te başta İstanbul olmak üzere tüm Marmara'yı sarsmıştı.

 

Resmi raporlara göre, 17 bin 480 kişi öldü, 23 bin 781 kişi de yaralandı. 505 kişi sakat ise kaldı. 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri hasar gördü.

 

Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 55 bin insan hayatını kaybetti. Yaklaşık 600 bin evsiz kaldı. Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilendi.

 

Bu nedenle Türkiye'nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biri olarak bilinir.

 

Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biri olarak tarihteki yerini aldı.

 

13 YIL ARADAN SONRA DEĞİŞEN HİÇBİR ŞEY YOK

Depremin üzerinden tam 13 yıl geçti. İstanbul'da hala gözle görülür bir iyileşme yok. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, "Ne yazık ki, Türkiye'de afet ve deprem gerçeği gündemde olmasına rağmen yürürlükte bulunan yasa, yönetmelik ve plan hükümlerine aykırı yapılaşma bugün de devam etmektedir" dedi.

 

İstanbul'un yaşayacağı bir depremde çadır yeri ve toplanma alanı olarak belirlenen yerlerin büyük bir kısmının yapılaşmaya açıldığını söyleyen Şube Başkanı Cemal Gökçe, "En az 400 bin ailenin acil barınmaya ihtiyacı olacak. 160-200 bin yaralı insanın hastaneye ihtiyacı olacak. 70-150 bin insan yaşamını yitirecek. Elektrik santralleri hasar görecek. 250-300 bin mertebesinde iş kaybı olacak. Endüstri tesisleri hasar görecek. Tuzla Tersanesi, Ambarlı Tesisleri hasar görecek. İstanbul'un bir çok yerinde yangın çıkacak. Tarihi yapılarımız hasar görecek, yıkılacak" diye konuştu.

 

İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, 17 Ağustos 1999'daki Marmara depreminin 13'üncü yıldönümünde basın toplantısı düzenledi.

 

Gökçe, yürürlükte bulunan "Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkındaki Yönetmelik"e göre Türkiye topraklarının yüzde 66'sının, nüfusun yüzde 71'inin, toplam belediyelerin ise yüzde 68'inin birinci ve ikinci derece deprem bölgesi içinde yer aldığını vurguladı.

 

Üçüncü ve dördüncü deprem bölgeleri de dikkate alındığında Türkiye topraklarının yüzde 92'sinin deprem tehlikesi altında bulunduğunu ifade eden Gökçe, "Bu nedenledir ki, can ve mal kayıplarının fazlalığı bakımından deprem doğal afetler içinde önemli bir yere sahiptir. 1900'lü yıllardan bu güne kadar ülkemizde yaşanan depremlerde yaklaşık olarak 100 binden fazla insanımız can kaybına uğramış, 250 bin insanımız yaralanmış, 600 binden fazla yapımız da yıkılmış veya önemli ölçüde hasar görmüştür" dedi.

 

BOŞ ALANLARA VE ÇADIR YERLERİNE İHTİYAÇ VARDIR

Gökçe, 17 Ağustos 1999 yılında Gölcük'te meydana gelen depremi hatırlatarak, "Ne yazık ki, deprem tehlikesi altında bulunan ülkemizin mevcut yapı stoku halen deprem riski altında bulunmaktadır. Açıkçası deprem güvenliği olamayan yapılarımızı, güvensiz bir şekilde yeni bir deprem bekliyor. Oysa aradan geçen 13 yıl içinde İstanbul'da bulunan ve deprem güvenliği olamayan yapılarımızın en az 3'te birini güvenli hale getirmek mümkün olabilirdi. Ne yazık ki, Türkiye'de afet ve deprem gerçeği gündemde olmasına rağmen yürürlükte bulunan yasa, yönetmelik ve plan hükümlerine aykırı yapılaşma bugün de devam etmektedir" diye konuştu. 17 Ağustos depreminde yapıların yüzde 6'sının göçtüğünü, yüzde 7'sinin ağır hasar, yüzde 12'sinin ise orta hasar aldığını belirten Gökçe, yapıların yüzde 25'inin oturulamaz hale geldiğini dile getirdi. Gökçe, olası bir İstanbul depreminde yapı stoğunun, oran olarak en az 17 Ağustos depreminde meydana gelen ölçekte hasar alacağının altını çizerek, "Yani İstanbul'daki yapılarımızın yaklaşık yüzde 25'i oturulamaz hale geleceğinden boş alanlara ve çadır yerlerine ihtiyaç vardır. Bu nedenle 17 Ağustos depremi sonrası İstanbul'un yaşayacağı bir depremde bir çadır yeri ve toplanma alanı olarak kullanılabilecek 470 alan belirlenmiştir. Ne yazık ki, bu alanların büyük bir kısmı bugün yapılaşmaya açılmıştır" dedi.

 

Muhtemel bir İstanbul depreminde neler olacağını da sıralayan Gökçe, "En az 400 bin ailenin acil barınmaya ihtiyacı olacak. 160-200 bin yaralı insanın hastaneye ihtiyacı olacak. 70-150 bin insan yaşamını yitirecek. Elektrik santralleri hasar görecek. 250-300 bin mertebesinde iş kaybı olacak. Endüstri tesisleri hasar görecek. Tuzla Tersanesi, Ambarlı Tesisleri hasar görecek. İstanbul'un bir çok yerinde yangın çıkacak. Tarihi yapılarımız hasar görecek, yıkılacak" diye konuştu.

 

AFAD: DERSİMİZİ ALDIK

AFAD Deprem Dairesi Başkanı Nurlu, Marmara Depremi'nin Türkiye'de afet yönetimi konusunda dönüm noktası olduğunu belirtti.

 

Konuyla ilgili bir açıklama yapan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Deprem Dairesi Başkanı Murat Nurlu ise, 7.4 büyüklüğünde ve 16 kilometre derinlikte meydana gelen 17 Ağustos Marmara Depremi'nin 13. yılında, Türkiye'de depremlere karşı alınan tedbirleri anlattı.

 

Marmara bölgesinde son 13 yılda 4 bin 539 deprem kaydedildiğini bildiren Murat Nurlu, depremlerin her ülke için bir ders olduğunu söyledi.

 

Nurlu, şöyle devam etti: ''Tsunami, Japonya için ders oldu. Çünkü bütün planlarını 7-8 büyüklüğünde bir depreme göre yaptılar. 10 metrelik duvarlar ördüler, ama baktılar 9 büyüklüğünde bir deprem, 20 metreye yakın tsunami. Haiti ve Şili'deki depremlerde mesela, yağmacılık ön plana çıktı. Güvenlik tedbiri eksikliğini gördüler. Marmara Depremi de Türkiye için ders oldu. Afet yönetiminin tek çatı altında toplanması bunlardan en önemlisi. 2009 yılında çıkarılan kanunla, Sivil Savunma, Afet İşleri ve Acil Durum Yönetimi Genel müdürlükleri bir araya getirilerek, tek sorumlu kuruluş AFAD Başkanlığı kuruldu.''

 

Kentsel dönüşüm projesinin de Marmara Depremi'nden çıkarılan derslerin bir sonucu olduğunu dile getiren Nurlu, ''Kentsel dönüşüm 'yüzyılın projesi' diyebilirim. Tabii önemli olan gerçekleştirilmesi. Artık riskli binalarımızı, alanlarımızı saptayabiliyoruz. Bunun üzerindeki yapı belli, yaşayanlar belli, zemin belli. Bile bile lades olmayalım. Bu mantıkla düzenlendiği için çok çok önemli'' diye konuştu. (Dünya Bülteni)