Elif Yıldırım / Demokrat Haber İsviçre

11 Ekim günü İsviçre’nin Bern kentindeki Hotel Bern'de “İşkencenin Değişen Yüzü” temalı Uluslararası Sempozyum düzenlendi.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı gönüllüleri tarafından organize edilen ve başta Uluslararası Af Örgütü, Temperatio Vakfı, İsviçre Demokrat Hukukçular Birliği gibi işkence karşıtı pek çok kurum ve kuruluş tarafından desteklenen sempozyumu bağımsız gazeteci Sonja Wenger yönetti.

Sempozyuma Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)’ndan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve Dr. Metin Bakkalcı, Viyana Üniversitesinden Prof. Dr. Thomas Wenzel, International Rehabilitation Council for Torture Victims (IRCT)`den Miriam Reventlow ve Uluslararası Af Örgütü İsviçre Temsilciliği adına Denise Graf konuşmacı olarak katıldı.

Programın açılış konuşmasını yapan Sonja Wenger “İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Onur Kırıcı Muamele ve Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”nin işkence tanımını salondakilere hatırlatarak sözlerine başladı.

Buna göre işkence “bir kimseye karşı, kendisinden itiraf almak veya üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan herhangi bir sebeple, bir kamu görevlisi veya resmî sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından veya bu görevlinin veya kişinin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren herhangi bir edimdir.”

İŞKENCE SİSTEMİN BİR PARÇASIDIR

Ardından söz alan Dr. Metin Bakkalcı işkencenin tarihsel yanı ve işkence kavramında değişen yaklaşımları irdeleyen ilgi çekici konuşmasında, işkencenin yüzyıllardan beri krallıkların ve devletlerin hukuk sistemlerinin bir parçası olduğunun altını çizdi. Bu yanıyla işkencenin “sistemin bir parçası olduğunu” vurgulayan Bakkalcı, 17. yüzyıldan itibaren işkenceye karşı bir mücadelenin yürütüldüğünü ve hatta bazı bölgelerde yasaklandığını açıkladı ve şöyle devam etti:

“1851 yılında ilk defa Batı Avrupa’da yasaklanan işkence ancak ikinci dünya savaşı sonrasında 1948 yılında dünya genelinde yasaklanmıştır. 10 Aralık 1984 yılında imzalanan “İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” ile de otuz yıldır işkence yapmak tamamen yasaklanmıştır.”

İşkencenin insan onurunu zedelediğini vurgulayan Bakkalcı, işkencenin artık toplumun gözü önünde ve kitleleri susturmak amaçlı yaygın olarak kullanıldığına dair toplumsal olaylardan örnekler verdi. “İşkence ayrımcılık ve ötekileştirme ile doğrudan ilişkilidir. Sistem her zaman ötekini kendisi üretir’ diyen Bakkalcı işkenceyi önlemek için öncelikli olarak görevin doktorlara ve tıp çalışanlarına düştüğünü söyledi.

Dr. Metin Bakkalcı, işkenceye karşı yıllardır süren çalışmalara rağmen hala işkencenin uygulanıyor olmasını sistemin topluma korku salarak egemenliğini baki kılmak isteğine bağladı. Son yıllarda protesto gösterilerine polis saldırılarının vahşice artmasının bu olguyla açıklanabileceğini vurgulayan Bakkalcı, polisin göstericileri çembere almasının dahi özgürlüğü kısıtlayıcı bir eylem olarak işkence kapsamında sayıldığını söyledi.

İşkencenin silahlı güçler tarafından kullanılıyor olmasının, özellikle Irak, Afganistan, Suriye gibi iç savaş bölgelerinde çığ gibi büyümesinin ve bunların BM tarafından kontrol edilememesinin işkence kavramının değişen başka bir yüzünü ifade ettiğini vurgulayan Bakkalcı, işkence aletlerinin de teknolojik gelişmelerle birlikte modernleştirildiğini açıkladı. Özellikle islami gruplar, özel güvenlik şirketleri gibi kontrol mekanizması olmayan örgütlenmelerde uluslararası anlaşmaların maalesef geçerli olmadığını belirtti.

TÜRKİYE’DE YÜZ KİŞİDEN 51’İ İŞKENCEYİ GEREKLİ GÖRÜYOR

Toplumda var olan bilinçli ya da bilinçsiz işkenceye onay verme alışkanlığını da konu edinen Bakkalcı, Türkiye’de yapılan bir ankette “Bir mahkumdan önemli bir bilgi almak için işkence yapılabilir mi?” sorusuna %51 evet oyu verildiğini, bu oranın ABD‘de %68 olduğunu vurgulayarak, “İşkence insanlık onuruna aykırıdır ‘ama’ kabul etmez” dedi.

“İSTANBUL PROTOKOLÜ”

Bu yılki Hrant Dink ödülüne layık görülen Türkiye İnsan Hakları Vakfı kurucularından Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise tıbbi teşhis ve legal işleyiş üzerine yaptığı konuşmasında özellikle “İstanbul Protokolü” konusunda bilgi verdi. “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu” ( kısa adıyla İstanbul Protokolü) doktorların işkence şikayeti ile başvuran hastalarında izlemeleri gereken teşhisler ve tıbbi işlemler için uluslararası bir standart sunuyor.

İşkence mağdurlarının en sık yaşadığı sorunun inandırıcılık olduğunu vurgulayan Fincancı bu sürecin ancak iyi kayıt altına alınarak aşılabileceğini, gelişen tıbbi teşhis yöntemlerinin bu konuda doktorlara çok yardımcı olduğunu sözlerine ekledi.

“İŞKENCE AĞIR BİR SUÇTUR”

Sözlerine “İşkence ağır bir suçtur ve biz bunu ortadan kaldırmakla sorumluyuz” diyerek başlayan Prof. Dr. Thomas Wenzel işkenceyi ispat etmenin çok zor olduğunu vurguladı. Konuşmasında 2000’li yıllarda ölüm oruçlarında zorla beslemenin tıp etiğindeki yerini sorgulayan Wenzel, zorla beslemenin bir işkence yöntemi olduğunu ve maalesef bunun meslektaşları tarafından hastanın iyiliği adına uygulandığını söyledi.

Kopenhag İşkence Rehabilitasyon ve Tedavi Merkezi’nde çalışan Miriam Rewentlow son zamanlarda işkencenin fiziksel yanının azaldığını daha çok psikolojik işkence yöntemlerinin yaygınlaştığını anlatarak, bunun ispatı ve tespiti zor, etkisinin uzun süreli olduğu için tercih edildiğini vurguladı.

Uluslararası Af Örgütü adına konuşan Denise Graf özellikle mültecilere iltica sürecinde uygulanan ve işkence tanımlaması içerisinde sayılabilecek uygulamaları anlatarak, hukuksal olarak mültecilerin ne tür hakları olduğunu açıkladı.

Yoğun katılımlı bir söyleşi ile sonlanan çok dilli sempozyumda beş dilden simultane çeviri yapıldı.

İşkencenin hiçbir şekilde mazur görülemeyeceği ve işkenceyle mücadele gerekliliği vurgulanarak etkinlik sonlandırıldı.