Meliha Gündüz -ANF

 

Hasret Gültekin 1 Mayıs 1971 Sivas İmranlı'nın Han köyünde dünyaya geldi. 1991'de Yeter Gültekin'le evlendi. Madımak Oteli'nde 22 yaşında cinayete kurban gitti. Ölümünden 72 gün sonra, 13 Eylül 1993'te Roni Hasret adı verilen bir oğlu oldu.

 

Yeter Gültekin, ‘’Zaten 1 Mayıs’ta bir kere yanlış günde doğmuş yada doğru günde... Siz nasıl yorumlarsanız artık” sözleriyle anlatmaya başlıyor eşi Hasret Gültekin'i.

 

Hasret Gültekin bir buçuk yaşında İstanbul’a gelmiş ailesiyle birlikte. 11 yaşında Çakıl Gazinosunda bağlama çalıyor, İzzet Altınmeşe, İbrahim Tatlıses gibi sanatçılarla birlikte.

 

Sonra Edirne’ye gidiyor, çünkü ailesi gazino ortamını istemiyor. O kafasına takmış, tabi diğer taraftan iyi öğrencilik. Onun kılıfı, iyi öğrenci olacağım ve müzik yapmama da kimse karışmayacak. Ama Edirne’ye gidersem, yatılı okursam, beni de çok fazla kontrol edemezler diye orda kalıyor. Her hafta sonu eve gelmiyorum diyor. Halbuki her hafta sonu İstanbul’a geliyor ve gazinolarda çalıyor.

 

Sonraları İstanbul Kadıköy Anadolu lisesine eski adıyla Marif Kolejine gidiyor. 16 yaşında ‘Gün Olaydım’ı yapıyor. 1986 yılında o kaset 300 bine yakın satılıyor. Çoğunluğu olağanüstü hal bölgesinde.

 

Ahmet Kaya’nın ilk kasetlerinde bağlama çalıyor. Birçok sanatçının kasetlerinde bağlama çalar. İlk kasette türkücü değil de stüdyo yapım aşamalarında da özel bağlamacı olarak yer alıyor. 87, 88’de ilk defa yurtdışına Yılmaz Güney gecelerine çıkıyor.

 

Hep erken öleceğim, kafamda çok şey var yapamayacağım yetiştiremeyeceğim derdi. Anadolu’yu 7 bölgeye bölmüştü. Her yöreye göre bir çalışmayı düşünüyordu Hasret. Sürekli köyde kadınların ağıtlarını kaydederdi. Çok iyi Kırmanci ve Zazaca konuşurdu. İlk Newrozlar 1 ve 2 kasetini çıkardı. Bir çalışması daha vardı, solo olarak, ama onu yetiştiremedi.

 

Çiller’in başbakan olması ile başladı zaten bu iş. Çiller’in seçildiği gün biz Almanya’daydık ve Hasret ile seyrettik o kurultayı. Hasret dedi ki bu kadın için ‘çok şey olacak Türkiye’de…’ Hiç unutmam bunu, Haziran ayıydı ve nitekim oldu, bizi buldu...

 

Sivas’ı, vahşeti anlatırken hep orada öldürülen insan sayısının 35 olduğu söylenir. Öyle değil, kararan birçok hayat var. Benim hayatım karartıldı. Benimkisi yaşamak değil. Uykuda bile Sivas ile uğraşıyorsun. Böylesi bir ölümün insanı nasıl mahvettiğini ancak yaşayanlar anlayabilir.

 

Temel Karamollaoğlu, o oteli yakan insanlara gazanız mübarek olsun diyor. Bu lafın üzerine kariyerini koruyor ve milletvekili seçiliyor. 93'te, 'Gerici güçler iktidarı ele mi geçiriyor, gövde gösterisi mi yapıyor?', 'Cumhuriyet Sivas'ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak diyenlere mi meydan kaldı?' diye düşünürken adamlar iktidar oldu.

 

HER ŞEY BELGELENMİŞTİ

Dava süreci başından itibaren skandallardan ibaret. Avukat Üzüm Ateş o dönem davayı üç ayak üzerinde kurmuştu. Birincisi yalancı şahitlik, 49 kişinin yalancı tanıklığını belgeledi. Ama bu belgelenen yalancı tanıklıktan serbest kalanlar yakalanmadı. Davayı kazandık isimleri belirledik ama sonuç yok. İkincisi Sivas İdari Mahkemesi ’devlet görevini yerine getirmemiştir, insanların güvenliğini sağlayamamıştır’ kararını çıkarttı. Devletin bir şey yapması lazımdı, evet görevimi yerine getirmedim bu insanlar masum bir şekilde öldürüldü, yok böyle bir karar.

 

Üçüncüsü, davada maaşları yollanan belediye çalışanları yada işte tutuklu olduğu sırada çocuk sahibi olan adını Hizbullah koyan tutuklunun nasıl bunları yaptığı belgelendi. Ama bunun da yaptırımı olmadı. O adama o maaşı yollayan belediye çalışanı halen görevde.”