Kötülük, zihinde beslenen kötü ve yanlış inançlardan doğar. Kötü bir eylemin sebebi kötü inançlardır. Gelin hangi dünya görüşünden ne tür kötülüklerin çıktığını örneklemeye çalışalım.

Her eylemin gerisinde bir inanç vardır. Bu inanç anlık, geçici bir inanç olabileceği gibi, kökü derinlerde olan bir dogma da olabilir. Eylemlere yol göstermeyen inançlar, zihnin fantezileri durumundadır ve bu makalenin konusu değiller. Anlık geçici inançlardan doğan eylemler, kötülük olarak tezahür etmişse pişmanlığa sebep olur, iyilik olarak ortaya çıkmışsa şaşkınlığa yol açar, bir rastlantı sayılır. Fazla bir değeri yoktur.

Düşünerek ve seçerek yapılan eylemler, bilinçli eylemlerdir. Böyle bir eylem kötülük olarak ortaya çıkmışsa, sorumluluğa neden olur. Genellikle eylem sahibi pişmanlık duymaz. Ancak zihinsel bir aydınlanma sonunda pişmanlık söz konusu olabilir. 

O zaman ‘inançlarımız iyi ve sağlamsa eylemlerimiz de iyi ve sağlam olur’ gibi bir sonuca varabilir miyiz? Evet varabiliriz. Ancak bu hükmün inanç-eylem ikilemine uygulanması o kadar kolay değil. Çoğu zaman kötülük yapan insanlar da, inançlarının iyi olduğunu savunurlar. Bu nafile bir savunmadır, çünkü inancın ne olduğu ancak eylemle ortaya çıkar. Eylem zihinden kaynaklanmasına rağmen, eylemin değerlendirilmesi, eylemden zihne doğrudur. Çünkü zihnin içinde nelerin döndüğünü kimse bilemez. Bazen eylem sahibi bile hangi düşünceden hareket ettiğini net olarak bilemez. Onu ele veren, eylemdir. Çünkü eylem, mutlaka bir düşünceden kaynaklanmıştır. O zaman, ‘kötü bir eylem kötü bir inançtan doğar’ diyebilir miyiz? Evet diyebiliriz. 

Herkesin kolaylıkla kabul edebileceği bu açıklamayı şu sebeple netleştirmek istiyorum. Etrafımızda olup biten birçok kötülüğü, kötülük olarak görmeyenler olabildiği gibi, bu kötülüklerin iyi ve doğru inanç ve düşüncelerden kaynaklandığını iddia edenler de var. Böyle bir karmaşayı düzeltmek amacıyla, inanç-eylem konusuna böyle bir girişi gerekli buldum. 
Kötülükler kötü inançlardan doğduğuna göre, kötülüklerin olmaması için, insanların doğru ve iyi inançlara sahip olmaları gerekir. Peki, doğru ve iyi inançlar nelerdir ve nasıl elde edilir? Sorunun ilk bölümü, fevkalade müphem bir konudur. Sorunun ikinci bölümü üzerinde uzlaşmak daha kolay görünüyor. 

Genel “doğru”? 

İyi ve doğru inançlar, inanç sistemleri (dinler) ve dünya görüşlerine göre değişir. Bu durum, bu konuda kültürler ve medeniyetler arasında bir ittifakın olmadığını gösterir. Demek ki, bir dünya görüşünün “iyi” ve “doğru” dediğine, diğeri “kötü” ve “yanlış” demektedir. Peki, bütün insanların kabul edebileceği “iyi” ve “doğru” inançlar yok mu? Bunlar üzerinde tüm beşeriyetin ittifakı mümkün değil mi? Tabii ki, bütün insanlık için evrensel normlar vardır. Bunlar üzerinde uzlaşmak, insanlığın tekâmülü için ideal bir hedeftir. Bu tür evrensel ve tüm zamanlara mukavim inançların doğruluğu için, tek bir “kıstas”tan söz edilebilir: “İnsanı sırf insan olarak, en büyük kıymet biçiminde ele alan ve onu şerefli ve yüce kılan her norm iyi ve doğrudur.” 

Örnekler 

Şimdi, kötülüğün, zihinde beslenen kötü ve yanlış inançlardan doğduğunu belirttikten sonra, hangi dünya görüşünden ne tür kötülüklerin çıktığına bazı örnekler verelim. Kötülüğün derecesi yukarıda adı geçen kıstastan sapma derecesiyle orantılıdır. Sapma ne kadar büyükse kötülük de o oranda büyük olacaktır. Örnekler küçükten büyüğe doğru verilecektir.

a. Dinler: Evrensel dogmalar iddiasında olan dinler, kendilerince makbul sayılabilecek insana, iman şartını koymak suretiyle evrensellikten uzaklaştılar. Kendileri gibi iman etmeyenleri dışlamış, zulüm etmiş ve hatta katletmişlerdir. Zihne yerleşen bu kötülükten dolayı insanlar, dost ve düşman diye bölünmüşler, farklı dinlere mensup kitleler arasında yüzyıllar süren savaşlar olmuştur. Ülkemizde gayrimüslim azınlıklara uygulanan ayırımcılık, ana kıstastan sapma olan yanlış bir inançtan kaynaklanıyor. 

b. İmparatorluklar: Egemen bir ailenin doyumsuz ihtirası üzerine kurulan bir dünya görüşü sebebiyle birçok kötülük ortaya çıkmış, haksızlıklar yapılmış, mağlup kavimler köleleştirilmiş, vahşete ve zorbalığa prim verilmiştir. Güç ve kuvvet dışında hiçbir değere önem verilmemiştir. İşgale uğrayanların toprağı elinden alınmış, namusu ve payı mal edilmiştir. 

c. Ulus devletler: Dinlerin önemini yitirmesi ve imparatorlukların yıkılmasından sonra son iki asırdır, beşeri bir gruplaşma olarak ortaya çıkan bu model, hem dinlerin hem de imparatorlukların barındırdığı kötülükleri içinde barındırıyor. Kötülük üreten inançlar üzerinde kurulduğu için çeşitli zulüm ve haksızlıklara yol açıyor. Bugün ülkemizde yaşamakta olduğumuz müslim-gayrimüslim, Türk-Kürt geriliminin arkasında bu modelin yanlış inançları vardır. 

d. Uluslararası menfaat örgütleri: Temel ilkeleri başka insanları sömürme olan bu örgütler böyle bir inançtan dolayı küresel seviyede kötülüklere sebep oldular. 

e. Mafya örgütleri: Bir grup insanın imtiyaz ve yararı üzerine kurulmuş, kendileri dışında olanların hukukunu reddeden bir anlayışı barındıran bir dayanışma örneği. İnançları öyle büyük bir sapma gösterir ki, işledikleri kötülükler, bazen bizzat kendilerine döner. 

f. Terör örgütleri: Farklı amaçlar üzerinde kurulmuş terör örgütleri vardır. Amaçları uğruna masum insanları katledebilecek kadar kötülüğe saplanabilirler. Yegâne gerekçeleri, bu yöntem dışında, davalarını savunmak için, kendilerine başka imkânın verilmeyişidir. İçinde bulundukları şartlar, onları evrensel kıstastan uzaklaştırmıştır. Ama onlara sorarsanız, evrensel normların kendilerine de uygulanması için savaştıklarını söylerler. Ancak zulümden kurtulmaya çalışan mazlumlar, masumlara zulüm ederek kurtuluşa erebilecekler mi? 

Yukarıda yaptığımız analiz ve verdiğimiz örneklerden anlaşılacaktır ki, kötü eylemin gerisinde kötü inanç vardır. Kötülük üreten bu inançları, devletler, dini kurumlar ve diğer örgütler, eğitimin bir parçası olarak nesillere aktarıyorlar. İşin garip tarafı, bunun iyilik adına yapılmasıdır. 

Bizim gibi inanmayan, dilimizi konuşmayan, başka renkte olan bir insanı, kendimizle eşit görmediğimiz müddetçe, inançlarımız kötülük üretmeye devam edecektir. (Radikal)

YASİN CEYLAN: Prof. Dr. ,Odtü Felsefe