Cumhuriyet yazarı Pınar Öğünç, bugünkü köşe yazısında Ankara Katliamı'ndan sonra hastanedeki dayanışmayı ve yaralıların hayatta kalma mücadelesinini yazdı.

Öğünç, saldırıda ağır yaralanan ve bugün taburcu olan Malatyalı Orçun Murat Çalış'la görüştü ve yaşadıklarını dinledi. Patlamadan hemen sonra elini tutan, hiç tanımadığı 17 yaşında genç bir kadının yardımıyla hayatta kaldığını anlatan Çalış, patlama sonrası alandaki yardımlaşma ve dayanışmayı gözler önüne serdi.

Pınar Öğünç'ün Cumhuriyet’teki yazısı şöyle:

Zaten iyi olanın işi ne, hastaneler civa gibi işleyen, civa gibi ağır yerler. Fakat 10 Ekim’deki katliamdan beri Ankara’nın hastanelerinde başka bir ağırlık var. Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin “Acil” girişinde bir kriz masası karşılıyor gelenleri. Arkada bir de depo olarak adlandırılan büyük çadır var; içi yatak çarşafından kadın pedine, kabandan kesme şekere gönüllülerin yolladıklarıyla dolu. İlk günden itibaren inanılmaz bir ağ kurulmuş. Her bir yaralının, refakatçisinin ve dışarıda kalan yakınlarının ihtiyaçları gün içinde belirleniyor, eldekilerin dağıtımı yapılıyor ya da satın alınıyor. Maddi yardım yapanların her birine faturalı, hasta yakınından imzalı belge gidiyor.

Ellerinde koca bir fihrist... Aranabilecek avukatlar, sağlıkçılar belli. Sadece evini açanların ayrı, kendi aracıyla ulaşım desteği vermek isteyenlerin sayfalarca ayrı bir listesi var. Altı otel kapılarını yaralı yakınlarına açmış, ikisinde hâlâ kalan mevcut; bunun organizasyonuyla ilgileniyorlar. Biz oradayken yağmur yağıyor, bir koca poşet yağmurluk geliyor birden. Bir kadın 100 kişiye aşure dağıtabilmek için çizelgedeki uygun güne adını yazdırıyor. İnanılmaz bir organizasyon oturtulmuş. Refakat için gönüllü olanlar, ailesi gelememiş ya da olmayan yaralıların yanında kalmış. Çok ağır bir mesaiden söz ediyoruz.

10 Ekim Dayanışması’nda öğrenciler, partilerden insanlar da var; çoğunluk ise sendikalı, izinli orada bulunan kamu çalışanı. İsimlerini vermeleri bu açıdan doğru değil ama daha çok “Ne önemi var ki” duygusundalar. Yaptıkları işin bu kadar önemsenmesinden çekiniyorlar sanki. Hepsi ya alandaymış o gün ya da varmak üzereymiş. Kimi iki kilometre ötedeki evine gitmeyip orada kalıyor şimdi, kimi ilaçsız uyuyamıyor. “Biz de böyle tedavi oluyoruz” diyorlar, işe yarama, iyi gelme hissi onları sağaltıyor. “Ben de olabilirdim” bilgisi, politik motivasyonla birleşince muadili az görülen bir dayanışma yaratmış burada. Yaralılar taburcu olurken ağlaşıyor, o derece.

‘İYİ OLACAĞIZ’

CHP Gençlik Kolları’ndan Malatyalı Orçun Murat Çalış, dün taburcu olurken dedi ki “Sadece ailemle ben duramazdım burada. Kardeşten, arkadaştan öte hepsi, bu insanlar sayesinde direndim”. 23 yaşındaki Orçun, tekerlekli sandalyede, bir kolu askıda. Saçlarındaki, sakallarındaki yanıklar gibi, parlak gözlerine ara ara inen buzlu cam da o günden. “İyiyiz, iyi olacağız abla” diyor gülerek.

Orçun ayrılırken telefonlar alınıyor, fotoğraflar çektiriliyor, defalarca sıkı sıkı sarılıyor herkes. Döner dönmez üç yıl önce bıraktığı üniversiteye dönecek ama önce kaybettiği yedi arkadaşının ailesini ziyaret edecek. Yaralı kolundaki ameliyat izine de dövme yaptırmak istiyormuş sonra.

Bir yandan 10 Ekim, ne çok bedene, ruha çoktan dövme olmuş bile, silinmesi imkânsız.

46 YARALI, 13'ü YOĞUN BAKIMDA     

O cumartesiden beri 10 Ekim Dayanışması’nda olanlar hastanelerdeki ilk günü nasıl tarif edeceğini bilemiyor. 400’e yakın yaralı girişi olmuş, kayıp yakınları, ölüm haberi alanlar, feryat figan... Dün taburcu olanlar çıkarıldığında, son yaralı sayısı 46 olarak veriliyor,13’ü hâlâ yoğun bakımda...

'ONUN SAYESİNDE HAYATTAYIM’      

“Yaşadığımız bu kadar kötü şeyin ortasında, böyle güzellikler de var, bilinsin” diyerek anlatmaya başladı yatağında doğrulup. Aslen Malatyalı olan Can Ateş, 17 yıldır Adana Havalimanı’nda çalışıyor. 10 Ekim’de KESK’e bağlı sendikası BTS’yle alandaydı. “Onun sayesinde hayattayım” diyor. Patlamadan hemen sonra elini tutan, hiç tanımadığı 17 yaşında genç bir kadın. Önce soğukkanlılıkla hemen dibindeki kopuk bir bacağı kenara koyuyor, sonra Ateş’in şarapnel ve bilye parçalarıyla dağılan iki bacağını, muhtemelen üzerinde “barış” yazan bir afişle hızla sarıyor. “Gözlerimin içine bak, 17 yaşındayım, bana bu acıyı yaşatma” diye bağırıyor sonra. Ateş’i hastaneye götürene kadar da elini bırakmıyor. Onun sayesinde bilincini kaybetmemiş. Gözleri dolarak anlatıyor şimdi.

GENÇ KADINI ARADI AMA…       

Kendine geldikten sonra o genç kadını bulmak istemiş. Kriz Masası’ndakilerin çabalarıyla İstanbul Ümraniye, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’ndan olduğunu öğrenmiş de. Hatta telefonda konuşmuşlar. Taburcu olduğunda ilk iş görmek istiyor.