Barış Kınık –ANF / Londra - İngiltere'nin başkenti Londra'da ezilen halklar arası dayanışmanın artırılması için ilginç ve belki de gelecek dönem için önemli potansiyeller taşıyan bir toplantı yapıldı.

 

"Devlet Baskısı ve Kendi Kaderini Tayin Hakkı için Mücadele: Direniş için Stratejiler" konulu panelde biraraya gelen Londra'daki Kürt, Beluç, Tamil ve Bask topluluklarının temsilcileri ile insan hakkı savunucuları birbirleriyle deneyimlerini paylaşırken, gelecek dönemde ortak çalışma zeminlerinin oluşturulması için yapılabilecekler üzerine verimli bir toplantı gerçekleştirdiler.

 

Toplulukların Kriminalize Edilmesi Karşıtı Kampanya (CAMPACC) tarafından organize edilen ve Londra Üniversitesinde yapılan panelde yapılan konuşmalar, hem farklı coğrafyalarda da olsa benzer oyunlar ve baskılarla yüz yüze kalan ezilen halkların güçlerini birleştirmesinin mümkün olduğunu hem de bunun gerçekleşmesi halinde mücadeleyi ileriye taşıyacak önemli bir potansiyelin varlığını gösterdi.

 

ORTAK SORUN: SOYKIRIM VE 'TERÖR' TANIMI

Toplantıda ilk olarak Tamil hareketinden gençlik ve insan hakkı mücadelesi aktivistleri Jan Jananayagam ve Sivakami Rajamanoharan söz aldı. Sri Lanka devletinin Tamil halkına karşı yürüttüğü baskı ve sömürgeleştirme politikalarını anlatan aktivistler, Sri Lanka devletinin özellikle son on yıldır gerçekleştirdiği katliamların gerçek bir soykırım olduğunu, ancak uluslararası kurumların ısrarla soykırım tanımını daraltarak bunu kabul etmeyi reddettiğini belirttiler.

 

Yapılan konuşmalarda aynı sorunun "terör" kavramı için de geçerli olduğu üzerinde duruldu. Toplantıda temsil edilen her halkın kendi bağrından çıkmış ve devlet güçlerinin katliamlarına karşı silahlı mücadele yürüten gerilla güçleri gerek devletler tarafından gerekse çeşitli uluslararası kurumlar tarafından "terörist" olarak niteleniyor. Bu noktada soykırım tanımını daraltan egemenlerin diğer yandan terör kavramını alabildiğine genişleterek hem halkların meşru mücadelesini kriminalize ettiği hem de devletlerin savaş suçlarını örtbas ettiği, bu yolla ikili bir kazanç sağladığı konusunda katılımcılar arasında görüş birliği vardı. Konuşmacılar tarafından bu kavram saldırısına karşı gündelik mücadeleden medyaya kadar her alanda mücadele edilmesi gerektiği vurgulandı.

 

SÖMÜRGELEŞTİRMEYE KARŞI KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI

Panelde temsil edilen bütün halkların toprakları başka devletler tarafından işgal edilmiş veya emperyalist oyunlarla paylaşılmış durumda. Bu konuda Kürdistan'ın paylaşılmasına benzer bir süreç geçirmiş olan Beluç halkını temsilen konuşma yapan Shahzavar Kerimzadi ve Beluç halkı politik liderlerinden Hyrbyair Marri, Beluçistan'ın Pakistan, İran, Hindistan ve Afganistan arasında nasıl paylaştırıldığını ve bunun ardından nasıl hızla yoksulluk batağına saplandığını anlattı.

 

Kerimzadi ise Beluç halkının mücadeledeki doğal müttefiklerinin diğer ezilen halklar olduğunu söyleyerek, konuşmasını "Beluçlar, Tamiller, Kürtler, Filistinliler veya Basklılar… Hepimizin başına benzer şeyler geliyor. Seslerimizi birleştirebiliriz ve birlikte çok daha güçlü olabiliriz" sözleriyle noktaladı.

 

Beluçistan bölgesi Pakistan'ın doğal kaynaklarının yaklaşık yarısını barındırmasına rağmen bugün ülkenin en yoksul bölgesi halinde ve aynı şey Kürdistan için de, Sri Lanka'daki Tamil bölgesi için de geçerli. Bu dayatmayı kırmak için bu toprakların gerçek sahipleri olan halkların kendi kaderlerini tayin hakkının hayati önemi tüm konuşmalarda öne çıkan bir başka ortak noktaydı. Ancak bunun nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda farklı görüşler dile getirildi. Bazı konuşmacılar uluslararası kurumların önemini öne çıkarırken bazı isimlerse yerel mücadelenin belirleyici olacağına vurgu yaptı.

 

Panelde Londra'daki Kürt toplumunu temsilen konuşma yapan Britanya Barış Meclisi'nden Ali Has ve Halkevi temsilcisi Mehmet Aksoy bu noktada farklı bir noktaya vurgu yaptı. Mücadele stratejisi konusunda Kürt halkının deneyimlerini örneklerle anlatan Aksoy, PKK'nin kültürel alandan kadın mücadelesine kadar birçok cephede halkın somut taleplerini sahiplenerek kitleselleştiğini belirterek, "Burada en önemli şey kendi gündemimize ama en önemlisi kendi örgütlü gücümüze sahip olmamız gerektiğidir. Dost bile olsalar başka güçlere güvenerek strateji belirlemek beraberinde kaçınılmaz olarak yenilgiyi getirecektir. Biz Kürt halkı olarak bunca yıllık mücadelemizde en büyük dostumuzun dağlar olduğunu gördük" şeklinde konuştu.

 

İZOLASYONA KARŞI BİRLİK

Belki biraz çekingenlik, belki biraz yabancılıktan dolayı durgun başlayan toplantı, konuşmalar ilerledikçe ve nerede olursa olsun ezilen halkların aynı sorunlarla boğuşmak zorunda kaldıkları görüldükçe sıcak bir havaya büründü. Önümüzdeki dönem için öneriler sorulduğunda herkes dayanışmanın yükseltilmesi gerektiği konusunda hemfikirdi. Kimileri her halkın temsilcilerinden oluşan daimi bir komitenin kurulmasını, kimileri birlikte temel talepler etrafında güncel kampanyalar örgütlenmesini önerdi. Ortaklaşılan konulardan biri önümüzdeki haftalarda benzeri bir toplantının daha geniş katılımla gerçekleştirilmesi ve uluslararası dayanışma konusunda köklü bir geçmişe sahip olan Filistinli örgütlenmelerin de sürece dahil edilmesi yönündeydi.

 

Katılımcıların geneli tarafından paylaşılan bir başka ortak nokta da özellikle diyasporada "evsahibi" halka yönelik politika yapmanın önemi konusundaydı. Özellikle hemen her zaman ezilenleri bastırma amacıyla kullanılan anti-terör yasalarını etkisizleştirmek için sendikalar gibi kitle örgütleri ile işçi sınıfının yoğun olarak yaşadığı bölgelerde çalışma yürütmenin önemi üzerinde duruldu. Halkın yerel mücadelesiyle bütünleşmek ve İngiliz halkına doğrudan ulaşmak için ortak bir İngilizce yayın çıkarılması da bu yönde yapılan öneriler arasındaydı.

 

Toplantıyı organize eden CAMPACC aktivistleri, bu önerileri değerlendirerek gelecek dönemde halkların farklı mecralarda süren mücadelesini ortaklaştırmak ve tabanda dayanışma sağlamak için çalışmalarına devam edeceklerini açıkladılar. Bu ilk adımın gösterdiği belki de en önemli şey aynı dertlerle boğuşan farklı halkların aslında aynı dili konuştuğu ve sonuç alıcı bir birlik ihtiyacının herkeste ortak olduğuydu. Kanada'dan Avustralya'ya kadar dünyanın dört bir yanında ezilen ve devletsiz halkların politik mücadelesinde yer alan onbinlerce insanın bu konuda önemli bir potansiyel barındırdığını söylemek mümkün. Bu potansiyelin ne kadarının hayata geçeceğini önümüzdeki günlerde ortaya konacak emek ve dayanışma gösterecek.