Serkan Doğan / Demokrat Haber

30-35 derecelerdeki Goa sıcağını bırakıp geldiğimiz Yeni Delhi’de bizi serin bir hava karşılıyor (gece 7, gündüz 17 ‘C). Delhi’ye, her zamanki gibi, muhteşem bir kaos hakim. Bir de bizim orada bulunduğumuz günler Hindistan’ın Bağımsızlık Günü’nün 66. yıldönümüne geldiği için ve üstelik bu zaman dilimine özel olarak Obama’nın ziyaretine rastladığımızdan dolayı, ayrı bir yoğunluk ve kilit noktalarında güvenlik önlemleriyle karşılaştık. Mumbai Delhi’den daha kalabalıktı ama bu kargaşa ve mücadele ortamını orada görmemiştik. Delhi’yi hangi kelimelerle ifade etmeli, bilemedim. Hayat kavgası, sefalet, fakirlik, eziyet, ezilmişlik, kabullenmişlik, gürültü ve ucuzluk bunlardan bazıları olabilir belki. Delhi’de bulunuyorsanız, Hindistan’a ya yeni gelmişsinizdir, ya da artık geri dönüyorsunuzdur. İkisi için de tam vaktidir.

Kentin kalbinde, Main Bazaar Street (Ana Pazar Caddesi) denilen yer ve bölgede kaldık bu sefer. Burası şehrin merkezlerinden biri. Caddede Malhotra adlı restoranda harika Hint yemeklerinden tadabilirsiniz. Temelde sekiz kadar gezilecek yer gösterilir Delhi’de ve bunlar kısa süreli uğramalarla bir gün içinde gezilebilir: Kırmızı Kale, Kutup Minar, Lotus Tapınağı, Hümayun’un Türbesi, Cuma Mescidi, Parlamento, Başkanlık Konutu ve Laxhimi Narayan Tapınağı. Bunların zaten hepsine daha önce gidip görmüş olduğumdan ve yukarıda bahsettiğim yoğun güvenlik önlemleri nedeniyle çoğu kapalı olduğu için, birkaçını gezerek güne başladık. Tam gün program için otelimiz pazarlıkla 1.800 rupiye (30 dolar) tam gün (8 saat, 80 km) taksi önerdi. Fakat hem şehri tam olarak gezemeyeceğimiz için, hem de sonradan sadece belirli yerler gezildikten sonra ekstra ücretlendirmenin başlayacağını sezdiğimiz için, 700 rupi (12 dolar) vererek “tuktuk*” tuttuk ve bizi temel dört noktaya beş saat boyunca gezdirerek istediğimiz yere bıraktı.

PEK ÇOK DİNE HİZMET VERME AMACIYLA YAPILMIŞ

İlk önce Laxhimi Narayan Tapınağına gittik. 1939 tarihli nispeten yeni ama iddialı bir yapı. Bir Hindu tapınağı olarak inşa edilmekle beraber, Budistler, Jainler, Sihler gibi pek çok dine hizmet verme amacıyla yapılmış aslında. Şiva, Krişna ve Buda’ya adanan bölümler var. Toplamda 30.000 metrekarelik bir alana yayılmış. İçeriye her türlü elektronik aletinizi kilitli dolaplara bırakarak, çıplak ayakla girmek gerekiyor. Bununla birlikte, yerli halk gibi dışarıda değil, yabancılara özel içeride özel bir odada bu işlemler yapılıyor. Görevliler gayet nazik ve anlayışlı.

Bundan sonra, ilk gittiğimde de oldukça etkilendiğim Kutup Minar’a doğru yol alıyoruz. Aslında Kutup Minar’ın bulunduğu bölge bir külliye veya yerleşke gibi, içinde pek çok yapı var. Hindistan’da UNESCO miras listesine dahil olan pek çok turistik sit alanında olduğu gibi, kişi başı 250 rupi (4 dolar) vererek aldığımız biletle giriyoruz. Yerli halk sadece 10 rupi ödüyor. 100 rupi karşılığı alabileceğiniz kulaklıklı tabletli sesli rehber gayet kullanışlı. Hindistan’ın ilk Müslüman hükümdarı Kutubuddin Aibak tarafından 1193 yılında inşa edilen Kutup Minar’ın yüksekliği tam 73 metre. Minarenin çapı altta en geniş noktasında 14.3 metreyken, en yüksek noktasında 2.7 metreye kadar daralıyor. 378 basamakla minarenin zirvesine çıkılabiliyor. Kuvvet-ul İslam Camii, 7 metrelik demir sütun, Khalji ve Iltumish’in kabirleri, 1311 inşa tarihli Alai Darwaza kapısı, Kutup Minar’ın daha büyüğü yapılması amaçlanırken yarım kalan Alai Minar ise kompleksin içinde yer alan ve Hint-İslam mimarisinin harika örneklerinin sergilendiği diğer yapılar.

HER DİNE HİZMET VEREN BİR TAPINAK DAHA

Üçüncü durağımız Lotus Temple (Lotus Tapınağı) oldu. 1986 yılında yapımı tamamlanan bu Bahai tapınağı, büyük simetrik bir lotus formunda. Ana yapıya doğru ilerlerken, belirli bir noktada ayakkabılarınızı çıkartarak emanete vermeniz gerekiyor. İçeride 1.300 kişilik oturma alanı var. Tapınak içinde fotoğraf çekimi yasak. Kubbenin uzunluğu 34 metre, çapı ise 70 metre. Şimdiye kadar yüz milyonu aşkın kişi ziyaret etmiş, bazı kutsal günlerde günde 150.000 konuk kabul ediyormuş. Bu ziyaretçi sayılarıyla Taç Mahal ve Eiffel Kulesi ile yarışıyor. Konuştuğum Bahai görevlinin verdiği bilgiye göre, bu tapınak da yine her dine hizmet verme amacı taşıyarak tasarlanmış ve bu iddiasını sürdürme gayretinde.

Bir sonraki durağımız Babür Şah’ın oğlu ve halefi olan Hümayun’un Türbesi. Hümayun’un ölümünden 9 yıl sonra, eşi Haji Begüm’ün talimatıyla İranlı mimar Mirek Mirza Giyas tarafından 1572 yılında yapımı tamamlanan türbe, mimarisi ile Taç Mahal’in müjdecisi gibi kabul edilir. Türbe aynı zamanda Hindistan yarımadasındaki ilk bahçeli anıt mezar niteliği taşır. Bahçeleri çok sevdiği bilinen Babür’ün oğluna da bu yakışırdı. Yapı olarak ise Timur’un Semerkant’ta bulunan 30 metre yüksekliğindeki kabri Gur-e Amir örnek alınmış ve kubbe yüksekliği 47 metreye ve genişliği ise 91 metreye çıkarılmıştır. Bölgeye özgü kırmızı kum taşı ve mermerden süslemeleri, pervazları, sütunları, taş döşemeli terası, revakları, beyaz mermerli kubbe şekli ve klima tesiri yapsın diye tasarlanan kanalları ve havuzları ile Türk, İran, Rajastan, İslam mimarisinin bir karması şeklindedir ve Hint-İslam Moğol mimarisinin Kutup Minar yerleşkesindeki eserlerden sonraki en başarılı örneğidir. Bu bahçeli ve havuzlu mimari tarz daha sonra devam ettirilecek ve Taj Mahal ile zirveye ulaşacaktır. 1993 yılından beri UNESCO miras listesindeki bu esere de aynı biletten alıp giriyoruz. İçeride fotoğraf çekme kısıtlaması bulunmuyor.

Dediğim gibi, bugün ABD Başkanı Obama geziyor ve şehir teyakkuz halinde. Tuktuk sürücüsünden bizi alışveriş yapma imkânlarıyla methedilen Chandni Chowk adlı caddeye bırakmasını istiyoruz. Burası aynı zamanda Kırmızı Kale’nin (Red Fort) hemen karşısında konumlu bulunuyor. İnmemizle birlikte, kendimizi ürkütücü bir curcunanın içerisinde buluyoruz. “Chandni Chowk” ay ışığı meydanı veya pazarı anlamına gelir ve 17nci yüzyılda Şah Cihan tarafından kurulan, Hindistan’ın en eski, büyük ve yoğun çarşılarından biri sayılır. Fakat şu anda, anlayabileceğimiz şekilde, ancak bir Mahmutpaşa yokuşu ile kıyaslanabilir. Caddenin her iki kenarında dışarılara taşan ve son derece kalitesiz ürünler satan dükkânlar, sonrasında dar bir kaldırım, hemen ardından yiyecek satıcıları ve ondan sonra ortada rikşalar** ve motosiklet trafiği, arada bin bir türlü insan kalabalığı, hızlı ve kötü bir şekilde karın doyurulabilecek ufak tefek restoranlar ve sağlı sollu serpiştirilen Hindu, Sih ve Müslüman tapınak ve ibadet yerleri ile insanı canından bezdiren bir kargaşa ortamıydı. Zaten bu sürekli taciz ve itiş kakış ortamından sıyrılıp sağlıklı bir şekilde alışveriş yapmak kesinlikle mümkün değil. Bari bu caddenin sonundaki Fateh Puri bölgesinde yer alan Baharat Pazarı’na kendimizi atalım dedik. Bir iki kilometre ötede zor da olsa bu amaca ulaşıyoruz. Aslında Fatehpuri Camii de bir 17nci yüzyıl eseri ama içi son derece bakımsız ve dışarıdaki sıkıntılı ticaret ortamı camii avlusuna girmekle beraber son bulmuyor. Baharat pazarı nispeten daha sakin, çünkü zaten bizim Mısır Çarşısı benzeri ama çok daha basit ve az ürün bulunduran bu dükkânlarda, neredeyse hep birbirinin aynı ürünler var. Dediğim gibi, satılan ürünler çeşitlilik ve nitelik bakımından bizimkiyle kıyaslanamaz. Zaten İstanbul’dan geldiğimizi öğrenince, daha az iddialı konuşuyorlar. Fakat burası Hindistan’a özgü baharat, köri ve masala*** çeşitlemeleri satın almak bakımından ideal bir adres.

Şeritten ve düzenden eser olmayan caddede büyük araçlar ve hatta tuktuklar rahat çalışamadığı için pek bulunamıyor. Bunun yerine, çelimsiz bir emek işçisinin çektiği bir bisiklet rikşasına üzülerek de olsa biniyor ve otelimize doğru yol alıyoruz. Rikşa şoförü yarım saatlik bu yolculuk sonunda 1 dolar istiyorsa, biz 2 dolar verip gönlünü alıyoruz. Bundan sonra iyi bir çay keyfi veya biraz dinlenme iyi fikir. Zaten gece yarısı yine yolculuk var…

Bu kısa yazıma Halide Edip Adıvar’ın Hindistan ziyaretleri sonrasında yazdığı “Inside India” adlı eserindeki bir atıfla son veriyorum: “Eski Hindistan’da filozoflar, evliyalar, hükümdarlar, ilahlar vardı. Bunlar âdemoğlunun mukadderatına tamamen hâkimdiler. Şimdi onlar nerede? Yalnız, bıraktıkları abideler, adetler, masallar ve dinlerin içinde izleri görülüyor...”

_____

* Tuktuk: Uzak doğu ülkelerinde şehir içi ulaşımı sağlamak için kullanılan bir tür motor taksi. Genellikle ufak tefek olmalarından dolayı trafiğe daha az takılırlar. Normal taksilere göre daha ekonomik bir seçenektir.

** Genellikle Hindistan'da kısa mesafe ulaşımını sağlamak için kullanılan üç tekerlekli bir tür motor taksi.

*** Genellikle Hint mutfağında kullanılan, çeşitli baharatların karışımına verilen ad