Pelin Çalışkan- ETHA

Son günlerde örnekleri basında daha sık yer bulan çocuk istismarı ve tecavüz konusunda, istismar olgularının sıklığı ve dağılımı ile ilgili herhangi bir gerçek veri yok. Çocukluk çağında yaşanan istismar ve ihmalin yaygınlığına ilişkin toplumsal tarama çalışmalarının da sayısı az. Olayın belirlenmesinin zorluğu, gizli tutulması ve verilerin kayıt altına alınmasındaki yetersizlikler ise kamuoyuna yansıyan sonuçların gerçeğin çok altında olduğunu gösteriyor. Ortaya çıkan rakamlarla sağlıklı bir tablo ortaya konulamıyor. Ancak var olan bu tablo bile insanın kanını donduruyor.

Geçmiş yıllarda yapılmış bazı lokal araştırmalar bulunuyor.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin çatısı altında öğretim üyelerinden oluşan Ankara Çocuk Koruma Birimi'nin araştırmasına göre, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne 2005 yılında gelen vaka sayısı 17. 2010'da ise bu sayı 34'e yükselmiş. Cinsel istismarı sorgulayan lokal çalışmalara göre üniversiteye giden öğrencilerin yüzde 10 ila 44'ünün çocukken cinsel istismara maruz kaldığı ortaya çıkmış. Gelen vakalara göre bunların yüzde 60'ı kız, yüzde 40'ı erkek.

İzmir'de hekimlerin ve sosyal hizmet uzmanlarının oluşturduğu Çocuk İstismarı Komisyonu'na göre ise Türkiye genelinde yılda 7 bine ulaşan sonuçlar elde edilmiş. Ancak fark edilmeyenler ile fark edilse bile gizlenenler de dikkate alındığında ortaya bir dehşet tablosu çıkıyor.

Son beş yılda ıslah evlerinden ve büyük cezaevlerinin sübyan koğuşlarından adliyeye yansıyan tecavüz vakalarının sayısı ise 250. Yatılı pansiyonlu okullarda, çocuk yuvalarında ve Yatılı ilköğretim Bölge Okulları'nda (YİBO) personelin, müdür yardımcılarının, öğretmenlerin ve esnafın cinsel istismarına uğradığı için medyada yer alan ve adliyeye yansıyan olay sayısı sadece 2009 yılında 200 civarında. 2001'de yıllık 2 bin-2 bin 100 aralığında olan çocuklara tecavüz suçu her yıl artmış. Bu rakam 2010 yılında 7 bine kadar çıkmış.

Edirne'de 14 yaşındaki sağır ve dilsiz Z.K.'nin tecavüz sonucu hamileliği daha birkaç gün önce gündeme düştü. Öncesinden de gündeme gelen B.Ç., N.Ç, Ö.C. diye kısaltmalarla anılan küçük yaşta ağır bedeller ödeyen çocuklar hala hafızalardaki yerini koruyor.

Uluslararası Çocuk İstismarı ve İhmali Derneği'nin 19. Uluslararası Kongresi'ne başkanlık eden Prof. Dr. Figen Şahin, çocuk istismarının Türkiye'deki verilerine dikkat çekiyor. Şahin, Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, çocuklara karşı işlenen cinsel taciz, saldırı ve istismar suçları ile ilgili davaların sayısı, 2009 yılında 13 bin 812, 2010 yılında 17 bin 241 ve 2011 yılında ise 18 bin 334 oldu. Bu da 2011 yılındaki toplam 24 bin cinsel saldırı suçunun yaklaşık yüzde 70’i.

Yine bazı kaynaklara göre son 10 yılda cinsel istismara uğrayan çocuk sayısı Türkiye'de 250 bin.

SÖZLEŞME VAR AMA...
Bugün dünyanın hemen hemen her ülkesince kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi, Türk devleti tarafından da 1990'da imzalandı, 1995 yılında ise Bakanlar Kurulu'nca onaylanarak yürürlüğe girdi.. 54 maddesi bulunan bu sözleşmenin 19. maddesi çocuğun şiddetten korunma hakkı ile ilgili.

Uzmanlar, çocuk istismarı ve ihmalinin önlenebilmesi için doktor, hemşire, sosyal hizmet uzmanı ve psikolojik danışmanlardan oluşan ekiplerin oluşturulması; konuyla ilgili olan kurumlar arasında gerekli koordinasyon ve işbirliğinin sağlanması; kreş, çocuk bakımevi ve sosyal hizmet kurumlarının geliştirilmesi, kitle iletişim araçlarında konuya daha fazla yer verilerek anne, baba ve çocukların bilgilendirilmesi ve konunun gündemde tutulmasının acil bir gereksinim olduğuna dikkat çekiyor.

Ayrıca, çocuklara yönelik istismar ve şiddet davalarında en ağır suçların verilmesinin de caydırıcı ve önleyici olması bakımından önemli olduğunu belirtiyor.

Aile içi, tanıdık veya herhangi birileri tarafından istismara uğrayan çocuklar için de, durumun erken fark edilmesinin vahim sonuçların doğmasını bir nebze olsun azaltabildiğini de hatırlatan uzmanlar ailelere şu uyarılarda bulunuyor:
"Çocuğunuzun istismara uğradığını anlayabilmek için, davranışlarına dikkat etmelisiniz. Aslında her çocuk yaşadıklarının sinyallerini farklı şekillerde verir. Ani davranış bozuklukları, hareketlerinde keskin farklılıklar, altını ıslatması, aşırı korku, uyku ve yeme bozuklukları aileyi harekete geçirmesi gereken önemli sinyaller."