Büyük Sürgün'ün yıldönümü yaklaşırken Jineps Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yaşar Güven, Çerkesler'in karşılaşmış oldukları asimilasyon politikalarını ve soykırımı Emek Dünyası'na anlattı.

 

EVRİM KEPENEK / Emek Dünyası

 

21 Mayıs 1864 tarihi bir çokları için sadece tarih derslerini hatırlatan sıradan bir günken dünyanın farklı ülkelerine ve kentlerine yayılmış olan Çerkesler için 21 Mayıs 1864 yas günü. Çünkü, tam da o tarihte Kaf Dağı'nın (Kafkas) kadim halkları Rus'ların soy kırımı ile yok edildi. Yaklaşık 1.5 milyon insan vatanını terk etti. 500 bin civarında insan sürgün yolculuğunda ve ilk yerleştikleri bölgelerde yaşamını yitirirken sadece Trabzon'da 53 bin insan öldü. O günden beri de yaşadıkları soykırımı unutmuyor ve Çerkes soykırımının yıl dönümlerini bir anmadan çıkarıp kendilerinin deyimi ile diriliş gününe çeviriyorlar. Jineps Gazetesi Genel  Yayın Yönetmeni Yaşar Güven, Çerkesler'in karşılaşmış oldukları asimilasyon politikaları ve soykırımı Emek Dünyası'na anlattı: "Çarlık Rusyasının canakıyarak imha politikası, Anadolu'da asimilasyonla imha politikası ile yer değiştirdi. Soykırım gününü diriliş gününe çevireceğiz"

 

Türkiye'deki Çerkeslerin bir asimilasyon politikası ile karşı karşıya kaldığını düşünüyor musunuz?

Tabi, tarihsel olarak olarak anlatayım. 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanından sonraki kısmi özgürlük ortamında Çerkesler örgütlenmeye başladı.

 

Çerkes İttihad ve Teavun Cemiyeti (Çerkes Birleşme ve Yardımlaşma Derneği), 1908 yılı Ağustosunda, meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul'da kuruldu ve çeşitli yerlerde şubeleri açıldı. Kurucuları arasında yazar Ahmet Midhat Efendi de vardır. Derneğin kurucuları tarafından daha sonra 'Şimali Kafkasya Cemiyeti' de kurulmuş, bu oluşum siyasi çalışmalar yapmıştır. Diyasporada ilk kez Adığe ve Abaza dilleri alfabeleri düzenlendi, 'Guaze' (Kılavuz-Rehber) adıyla (1911-14) yılları arasında dünyada ilk kez Adığece gazete yayınlandı. Adığece ve Abazaca kitaplar bastırıldı. Latin ve Arap harfleri ile Adığece bastırılan çeşitli kitaplar Kafkasya'daki okullarda ders kitabı olarak okutuldu. Derneğin kadrosunda yer alan kişilerden ana vatana öğretmenler gönderildi.Şimali Kafkasya Cemiyeti, I.Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti'nin imzaladığı Mondros Anlaşması ile İstanbul'a giren İngiliz işgal kuvvetleri tarafından, Çerkes Teavun Cemiyeti ise 1923 yılına yani Cumhuriyet Döneminde kapatıldı.

 

CUMHURİYET TARİHİNİN İLK SÜRGÜNÜ OLMALI

Peki sürgünler yaşandı mı o dönemde?

1918 yılında İstanbul'da kurulan Çerkes Kadınları Teavun Cemiyeti(Çerkes Kadınları Yardımlaşma Derneği), İstanbul'da örnek bir özel okul açtı ve 'Diyane' -Annemiz- adıyla Türkçe-Adığece bir dergi yayınladı. Örnek okul İngiliz işgalinde, dernek 1923 yılında kapatılmıştır. Çerkes Ethem'in hain ilan edilmesinden sonra, çeşitli iddialar gündeme getirilerek 1922 Aralık ayından1923 Mayıs ayına kadar Manyas ve Gönen çevresindeki 14 Çerkes Köyü sürgüne tabi tutuldu. Orta ve Doğu Anadolu'ya sürgünler gerçekleşti. Daha sonra ilan olunan kafile geridönüşleri mümkün olabildi.

 

Cumhuriyet döneminde hepimizin bildiği gibi 'Yurttaş Türkçe konuş' vb. sloganlarla ulus-devlet oluşturma çabasına uygun politikalar izlendi. Çerkes halkları kendi ana dilleri ile konuştukları için para cezası ödemek durumunda kaldı. Çerkes dilleri ile anılan köy isimleri, coğrafi isimler değiştirildi. Soyadı kanunu ile kendi sülale isimlerini kullanamaz oldu Çerkesler.

 

Kendi kimliklerine yönelik baskılar sürerken Çerkesler ne yaptı?

1950'lere kadar belli bir baskının sonucu sessizlik dönemi yaşandı. Cumhuriyet Dönemi ilk dernekler 1950 lerdekuruldu. Onlar da Kafkas dernekleri olarak kurulabildi, Çerkes adını alamadılar.

 

Özetlenen bütün bu gelişmeler, kimlik politikasını da özetlemiş oldu sanırım. Çarlık Rusyasının canakıyarak imha politikası, Anadolu'da asimilasyonla imha politikası ile yer değiştirdi.

 

Vubıhlar'ın dilini konuşabilen insan kalmadı. Anadolu bir dile mezar oldu. Fransız araştırmacı George Dumezil (ve öğrencisi Charachidze), 'Son Vubıh' olarak anılan Tevfik Esençile, O' nun ölümüne dek çalışarak Vubıh dilinin alfabesini oluşturdu. 'Son Vubıh', bir sürgünün sonucudur, insanı ürperten bir tanımlamadır. Vubıhlarbütün olanlara inat yaşama sıkıca tutunuyor ve kimliklerini geleceğe taşımaya çalışıyor.

 

Geleceğe taşıma sürecinde yeni anayasadan beklentiler nelerdir?

Öncelikle değerli bulduğum bir çalışmayı söylemek isterim. Bu ülkenin renklerini oluşturan birçok halktan insanlar bir araya geldik, birini unuturum diye korkarım ama söylemem de gerek; Laz, Pomak, Rum, Gürcü, Çeçen, Adıge, Ermeni, Abaza, Oset, Hemşinli, Süryani, Alevi ..birçok halk. 'Halkların Anayasası' dedik ve ortaklaştığımız konuları Meslis Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na gönderdik. Özetle;

 

"Bizler, ülkemizin farklılıklarıyla yan yana, eşit, özgür, kardeşçe ve barış içinde yaşamak isteyen, bugüne kadar verili anayasalar ve resmi ideoloji tarafından yok sayılan, asimilasyon, aşağılama (tahkir), inkâr veimhaya uğrayan halklarından insanlarız.

 

Onurumuzu, dilimizi, kimliğimizi, kültürümüzü, inançlarımızı özgürce geliştirebileceğimiz koşulları yaratmak, halklar arası kardeşlik ve dostluğu bugünden topraklarımıza egemen kılmak, gelecek nesillere tarihi ve kültürüyle barışık bir ülke bırakmak sorumluluğuyla, 'topraklarımızdaki tüm kültür, kimlik, dil, din ve inançların varlığını kabul eden, halkların demokratik ve kültürel haklarınıanayasal güvence altına alan, insan odaklı, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir anayasa' dan yana olduğumuzu ve taleplerimizin takipçisi olacağımızı beyan ederiz. Vatandaşlık tanımı olmamalı ya da soydaşlık temelinden arındırılmalı, hiçbir etnik kimliğe dayandırılmamalı, ülkemizdeki tüm kültür, kimlik, dil, din ve inançların varlığını kabul eden, halkların demokratik, siyasal ve kültürel haklarını güvence altına alan, insan odaklı, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir anayasa inşa edilmelidir. Anayasada içinde ırkçılık barındıran ya da çağrışım yapan hiçbir ifade olmamalıdır.

 

'ANADİLLERE YÖNELİK ÇEKİNCELER KALDIRILMALI'

Her halkın kendi özelinde talepleri vardır diye düşünüyorum..

Tabi ki her halkın kendi özelinde farklı talepleri de söz konusu. Çerkesler açısından bakıldığında kimliğin yaşaması, geleceğe taşıması. Arşivlerden (Genelkurmay arşivleri dahil) deşifre edilmesi gereken taleplerimiz var: -Osmanlı-Çarlık Rusyası arasında, Çerkeslere / Kafkasya'ya dair anlaşmalar, Özellikle Çerkeslerin Osmanlı topraklarına yerleştirilmesine dair anlaşmalar, Çerkeslerin yerleşimleri, kimlerin nereye yerleştiği bilgileri. Kültürle ilgili sosyal kültürel araştırmalar yapılmalı, üniversitelerde Kafkas Tarihi, Dil ve Kültürüne yönelik birimler oluşturulmalı, dil ve edebiyat enstitüleri kurulmalı. Gerçek demografik yapıyı ortaya koyacak araştırmalar yapılmalı. Ülke genelinde dil envanteri oluşturulmalı. Çocuk Hakları Sözleşmesine konan, anadillerine yönelik çekinceler kaldırılmalı. İtham edici resmi tarih tezleri yerine (Çerkeslwr açısından özelde Çerkes Ethem ve 150’likler konusu) bilimsel, sivil ve objektif bir perspektifle tarih yeniden yazılmalı.

 

Ya Kafkasya'ya yönelik talepler?

-Anavatan Kafkasya'daki soydaşlar ile kültürel, ekonomik ve sosyal ilişkiler geliştirebilmek için devletler arası ilişkilerde gerekli adımlar atılmalı. Çifte vatandaşlık için gereken yapılmalı. 1864 Sürgünü'nünÇerkesler açısından yarattığı tarihsel travmanın hatırlanmasını sağlayacak resmi bir adımın atılması -örneğin özel gündemli bir meclis oturumu ve neticesinde bir bildiri ve sembolik bir anıt. Abhazya'ya doğrudan deniz ulaşımının sağlanması, Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlıklarının tanınması, sıralanabilir.

 

Son olarak ne yönde mesaj iletmek istersiniz?

Tarihin en pahalı Olimpiyat projesi üzerinden Çerkes Soykırımı'nı, 150. yılında, Soçi'de tarihin kara deliğine yollama hayali kuran Rusya'ya, tam da karşısında dikilerek haykıracak gücü kendimizde buluyoruz: "21 Mayıs direnişin ve dirilişin günüdür. Unutmadık, unutmayacak ve unutturmayacağız" Yaşadığımız dünya ülkelerinin her birinde, soykırım mirasını devralan Rusya Federasyonu'na, ülke ve dünya kamuoyuna sesleniyoruz:  " Çerkes Soykırımı tanıyın!"

 

PAZAR GÜNÜ SOKAKTALAR

20 Mayıs Pazar günü, Dünyanın farklı ülkelerindeki çok sayıdaki Çerkes,  Rus konsoloslukları önünde tepkilerini ifade edecek.

 

İstanbul:

Türkiye'deki Çerkesler ise tüm derneklerin ortak katılımıyla,  21 Mayıs "direnişimizin ve dirilişimizin günüdür" diyerek 20 Mayıs Pazar günü 13.00'da Taksim Tramvay durağında buluşarak Rusya Konsolosluğu'na yürüyecek.

 

Berlin'deki eylem bilgileri de şöyle:

Tarıh : 20 Mayıs 2012 (Pazar)

 

Saat :  11.00-13.30.. 11.00: Brandenburg Tor (Parizer Platz) önü.. 12.00: Parizer Platz´dan Rusya Konsolosluğu'na yürüyüş...

 

12.15 ile 13:30 arası Rusya Büyükelçiliği önü.

 

Yer: Rusya Büyükelçiliği karşısı: Ont Unter den Linden 63-65 Berlin-ALMANYA

 

İSTANBUL-EmekDünyası.Net