Aktivist Kuban Kural Çerkes soykırımına ilişkin, “Türkiye’deki tek tip uluslaşma politikalarını ve resmi tarih tezini eklediğinizde ortaya çıkan Çerkes figürü pek de kendisini yansıtmıyor Çerkeslerin. Bu sorunlu anlatılarda hiç mi doğruluk payı yok?

“Çerkes cariyeler, Çerkes köleliği ya da başka sorunlu Çerkes figürleri… Bunlar hiç olmayan hikayeler değil. Ancak hikayenin tamamını anlatan hadiseler hiç değil. Belki de Çerkeslerin ilk sosyo politik çıkışlarını Çerkes soykırımını gündeme getirerek yapmalarında bunun payı vardır” ifadelerini kullandı.

Çerkes Soykırımının 152. yılında Çerkeslerin taleplerini, yaşadıklarını, mücadelelerini aktivist Kuban Kural Evrensel’den Gizem Örnek’ anlattı.

Karadeniz’in acı bir hatırası var Çerkesler için, neden, neler yaşandı?

Çerkes Soykırımı aslında bir yılda gerçekleşmiş bir hadise değil. 1864 yılı sembolik açıdan çok önemli ancak Çarlık Rusya’sının Çerkes köylerini yakması, yüz binlerce insanı katletmesi bir yılda gerçekleşmedi.

Özellikle Sen Petersburg, Moskova ve Gürcistan’daki Çarlık arşivleri sistematik bir soykırımın gerçekleştirildiğini açık ve net bir şekilde kanıtlıyor. Soykırımın ardından kalan kılıç artıkları ise Osmanlı topraklarına sürgün ediliyor ki bu sürgün hadisesi bile başlı başına bir soykırımdır. Bir buçuk milyon insanın bir milyonunun dahi canlı kalmadığı bir hadise bahsettiğimiz. Sürgün güzergâhlarından en yoğun olanı Karadeniz üzerinden Osmanlı Devleti’nin çeşitli limanlarına doğru olan güzergah.

Çerkesya limanlarından derme çatma gemilere büyük ölçüde zorla bindirilen Çerkesler için Karadeniz yolculuğunun oldukça çetin geçtiğini söyleyebiliriz. Yola çıkabilen yüz binlerce insanın birçoğu daha karayı göremeden hayatlarını kaybediyor. Gemi kaptanlarının fazla yolcu aldıkları ve bu sürgün yolcularının büyük bir kısmını yolda denize attıkları da anlatılarda geçen hikayeler. Karaya ayak basanların birçoğunun da açlık ve hastalıklardan öldüğünü biliyoruz.

Bunlar arşiv belgelerinde ve kişisel anılarda mevcut. Tüm bu sebeplerle Karadeniz Çerkesler açısından, sonradan yapılan araştırmalarla öğrendiklerimizi de dikkate aldığımızda oldukça dramatik bir hafızanın taşıyıcısı diyebiliriz. Ancak tek sürgün güzergahı Karadeniz değil ve acılar Karadeniz ile sınırlı değil maalesef. Ayrıca maalesef aradan geçen bunca yıla rağmen dünyada değişen bir şeyin olmadığını da Akdeniz’de boğulan Aylan bebekten biliyoruz. Çerkeslerin büyük bir kısmının Aylan bebeğin cansız bedenini gördüklerinde 152 yıl öncesinin Janberk’lerini, Seteney’lerini hatırladıklarına eminim.

ÇERKESLER HİKAYENİN BAŞINA ÇAĞIRIYOR

Tarihte Çerkeslere bakışın oryantalist örnekleri çok fazla; Saraya güzel Çerkes kızlarının alınması,edebiyatta yer alma biçimleri, Çerkes tavuğu... Peki ya Çerkeslerin acıları?

Bugün Çerkesler dediğimizde madun bir kimlikten bahsediyoruz aslında. Kendi yaşanmışlıklarını anlatma kabiliyetini büyük ölçüde yitirmiş ve başkalarının dilinden başka hikayelerin altında bırakılmış bir kimlik bu. Bu yüzden Saray’daki Çerkesler, edebiyattaki yansımaları ve çok yaralayıcı bir şekilde Çerkes tavuğu ve güzel Çerkes kızı imgeleri Türkiye’de Çerkes deyince ilk akla gelenler.

Bir de tüm bunlara Türkiye’deki tek tip uluslaşma politikalarını ve resmi tarih tezini eklediğinizde ortaya çıkan Çerkes figürü pek de kendisini yansıtmıyor Çerkeslerin. Bu sorunlu anlatılarda hiç mi doğruluk payı yok?

Tabiki var. Çerkes cariyeler, Çerkes köleliği ya da başka sorunlu Çerkes figürleri… Bunlar hiç olmayan hikayeler değil. Ancak hikayenin tamamını anlatan hadiseler hiç değil. Belki de Çerkeslerin ilk sosyo politik çıkışlarını Çerkes soykırımını gündeme getirerek yapmalarında bunun payı vardır.

Yani hikayenin başına çağırıyor Çerkesler 152 yıldır birlikte yaşadıkları halkları. Nasıl ve neden buraya geldiklerini, yaşadıkları acıyı anlatma çabalarını ya da yeni filizlenmeye başlayan tarihsel isyanlarını yetersiz de olsa ifade etme gayretlerini bir taraftan da kendileri hakkındaki yanlış ya da yanlı algıları kırma çabası olarak okumak mümkün. Sessiz sedasız bir madun kimliğin konuşma çabası olarak özetleyebiliriz Çerkeslerin çabasını aslında.

ASIL TALEP SOYKIRIMIN TANINMASI

Büyük sürgünün üzerinden 152 yıl geçti. Peki, bugün Çerkeslerin talepleri neler? Bu ayıp nasıl temizlenecek?

Dediğiniz gibi 152 yıl geçti ve bu yıllar Çerkeslerden oldukça fazla şey götürdü. Artık dilleri unutulan, adetleri ile varlıklarını sürdürmeleri mümkün gözükmeyen, tarih sahnesinin dışına atılmış ve orada unutulmuş bir halk şu anda Çerkesler. Sürgün topraklarında 152 yıldır yaşadıkları acıların ya da kaybettiklerinin başta TC olmak üzere birçok sorumlusu var tabi ancak asıl sorumlu Çerkeslere soykırımı uygulayan devletin mirasçısı Rusya.

Bu yüzden bugün Çerkes örgütlerinin neredeyse tamamı farklı zamanlardan ya da şehirlerde de olsa Rusya Konsolosluklarının önüne gidip muhatabın karşısındayız mesajı veriyorlar. Çerkeslerin tüm bireyleri ile kitlesel olarak Rusya’dan talepleri olduğunu söylemek mümkün değil çünkü aradan geçen 152 yılda büyük ölçüde politik varlıklarını da kaybetti Çerkesler. Ancak örgütlü yapıların talepleri var.

Bugün neredeyse her örgütün talebi Rusya’nın Çerkes Soykırımını tanıması. Bu aslında Rusya’nın Çerkesleri saygın bir halk olarak görmesinin de ilk adımı. O saygıyı gösterdiği takdirde bu “ayıp”ın temizlenmesini konuşabileceğiz belki de. Bugün ortaya konan lokal talepler ve iyilik beklentileri oldukça boş maalesef, çünkü Rusya Kafkasya’da kalmış bir avuç Çerkes'in bile hayatını zindan etmekle meşgul halen.

Önce ilk adıma, 152 yıl öncesine gidip hesaplaşması lazım Rusya’nın. Kendisi erdemli bir tavır gösterip bu yüzleşmeyi sağlamadığı takdirde ise Çerkesler gittikçe siyasallaşan diasporaları ile Rusya’yı buna demokratik yöntemlerle ve cephelerini gün geçtikçe genişleterek zorlayacaklardır.

Dünyada farklı kıtalarda, farklı coğrafyalarda yaşıyor Çerkesler. Diaspora’da Çerkesler Rusya’dan ne talep ediyor?

Diasporada Çerkeslerin tek vücut halinde Rusya’dan şu talepleri var diyemeyiz. Çünkü Çerkeslerin diasporada çok da örgütlü olduklarını söyleyemeyiz. Ancak örgütlenme çabaları ve gittikçe güçlenen bir siyasal kitleleri var. Bir kısım örgütler Çerkeslerin dönüş hakkı vs. konularda zaman zaman Rusya’dan talepte bulunuyorlar ancak Rusya’nın bu konuda olumlu bir adım atacağını beklemek gerçeklerden kopuk bir bakış açısı bana göre.

Bunu Suriye’deki savaştan kaçıp Çerkesya’ya, yani anavatanlarına gitmek isteyen Çerkeslere bakış açısında görmek mümkün. En temel talep ise Rusya’nın Çerkes Soykırımını tanıması ve mağduriyetlerin giderilmesi için adımlar atmaya başlaması. Bunu bugün diasporadaki neredeyse bütün Çerkes örgütlerinin metinlerinde görebilirsiniz.

RESMİ TARİH HENGİ GERÇEKLE YÜZLEŞTİ Kİ?

1864 sürgününde Osmanlı nasıl bir pozisyon aldı?

Buna cevap vermeden önce biraz önce konuştuğumuz muhataplık konusuna atıf yapmamız gerekiyor. Soykırım ve sürgünün asıl muhatabı Çerkesya’yı işgal eden Çarlık Rusyası ve bugün onun mirasçısı Rusya Federasyonu'dur. Osmanlı Devleti ise sürgün hadisesini kendi çıkarları ölçüsünde değerlendirmiştir.

Ancak o günün Osmanlı Devleti'nin halini ve sürgünün boyutlarını göz önünde bulundurduğumuzda çok organize bir iskan politikasını en azından ilk anda gerçekleştiremediğini de görürüz. Bu sebeple yüzlerce Çerkesler limanlarda nereye gideceklerini beklerken hayatını kaybetmiştir.

Osmanlı Devleti iskan politikaları ve o günkü çıkarları gereği Çerkesleri Balkanlardan Ortadoğu’ya kadar dağınık olarak ve genelde kendisi için sorunlu bölgelerde iskan etmiştir. Bu bölgeler, Hristiyan nüfusun yoğun olduğu bölgeler, sınır bölgeleri ve İstanbul çevresindeki güvenlik bölgeleri olmuştur. Ki bu da Çerkeslerin sürgün sonrasında birçok savaşta hazır asker ve güvenlik unsuru olarak kullanılmalarına sebep olmuştur. Bu anlamda Çerkes sürgünündeki sorumluluğundan çok sürgün sonrası politikaları ile eleştirmek gerekiyor kanımca Osmanlı Devletini… 

Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde resmi tarih Çerkes gerçeğiyle Türkiye’de ne kadar yüzleşti?

Bu topraklarda resmi tarih hangi gerçeklikle yüzleşti ki Çerkes gerçeğiyle yüzleşmiş olsun. Tabi ki Çerkeslerin yaşanmışlıklarıyla ilgili objektif ve maniple edilmemiş bir tarih algısından ya da öğretisinden bahsetmek mümkün değil.

Bugün Çerkeslere dair ne soykırımdan ne Gönen Manyas sürgününden ne de bir dilleri, kültürleri olduğundan bahseden resmi metinler yok elimizde. Çünkü bu ülkede resmi metinler ne Kürtleri ne Çerkesleri ne de başka bir halkı realite olarak kabul ediyor.

Anayasada Türk olarak kabul edilen bu ülkenin vatandaşları olarak şimdilik sesimiz Türk olmadığımızı resmi olarak kabul ettirmeye yetmiyor maalesef. Ama bunun bir gün gerçekleşeceğine dair ümidimiz ve çabamız baki. Resmi tarihin yüzleşmesi için birbirimizin acılarını ve yaşanmışlıklarını anlamak ve resmi metinleri bu şekilde birlikte zorlamak gerekiyor…

ÇERKES SOYKIRIMI DİYEN BİR HALKIN ERMENİ SOYKIRIMI’NDAN BAHSETMEMESİ SORUNLU

Uzun yıllar kendi içinde kapalı kalmış bir halk oldu Çerkesler. Ancak talepler var... Çerkesler anadilde eğitim, yayın talep ediyor. Bu talepler için Türkiye’de diğer halklarla yan yana gelmek, demokrasi güçleriyle birlikte hareket etme noktasında durum nedir?

Çerkesleri değerlendirirken diasporik bir halk olduklarını dikkate almak gerekiyor. Çerkesler halen kendi kimlikleriyle buralı olamamış bir toplum. Ve birçok diasporada görüldüğü gibi Türkiye’den taleplerde oldukça cılız ve naif haldeler. Siyasallaşma süreçlerine yeni yeni dahil olan Çerkeslerin talep eder pozisyona geleceklerine dair olumlu işaretler var tabi ki. Ancak belki de Çerkes kurumlarının en büyük handikabı diasporik kimliklerinin dışına çıkıp devletin zihinsel kalıplarının ötesinde düşünememeleri. Bu sebeple diğer halkların acıları ve yaşanmışlıkları konusunda suskunlar. “Çerkesler, devletten uzaklaşın ki özgürleşesiniz” demişti biri bir zamanlar. Çok doğru bir cümle bu. Cumhuriyet tarihinin ilk ehlileştirdiği halk olarak Çerkeslerin kendi kimlikleriyle ve diğer halklarla birlikte hareket etmeleri devletten uzaklaşmalarına bağlı. Ancak bu konuda ciddi adımlar atılabilmiş değiller.

Çerkes Soykırımı diyen bir halkın Ermeni Soykırımı’ndan bahsetmemesi ya da Gönen Manyas sürgünlerinden bahseden bir halkın Roboski’yi, Dersim’i es geçmesi ahlaki ve siyasal açıdan sorunlu. Ancak son aylarda Sur’da Cizre’de yaşananlar ile ilgili dahi kurulmuş bir cümle ile karşılaşamıyoruz diaspora kurumlarında.

Çerkes gençlerinin bu konularda şimdilik cılız da olsa daha özgür tartışmalar yapmaları ve söylem üretmeleri gelecek adına diğer kimliklerle birlikte demokrasi mücadelesine katılmaları açısından ümit verici.

DEMOKRASİDEN TAVİZ VERMEYECEK BİR ANAYASA...

Türkiye’de yeni anayasa tartışması var uzun zamandır, Türkiye'de yaşayan Çerkesler nasıl bir anayasa istiyor?

Bu konuda da Çerkesler tek ses değil ki olmamaları da normal. Geniş ve Çerkes kimliğine dair apolitik Çerkes kitlesinin ne istediğini tam olarak bilemiyoruz haliyle. Ancak diaspora kurumlarının Çerkes dilinin, kültürünün yaşatılmasını da sağlayacak demokratik bir anayasa istediklerini söyleyebiliriz. En azından anayasa tartışmalarında meclise sundukları metinler bu yönde. Ancak burada da ciddi sorunlar var.

Çünkü bir anayasa sizin dilinizi kabul etse de demokratik değilse bunun geçerliliği keyfi uygulamalara tabidir. Çerkesler anayasal taleplerini dillendirirken daha bütünlüklü bir perspektiften söylem oluşturmalı ve diğer gruplarla ittifaklar kurmaktan çekinmemeli bence.

Örneğin Başkanlık tartışmalarına dair diaspora kurumlarından hiçbirinin kurduğu bir cümle yok benim bildiğim. Antidemokratik bir anayasa sizin kimliğinizi tanısa ne olur tanımasa ne olur. İlk üç maddede kimliğinizi inkar eden bir anayasadan bilmem kaçıncı maddede Çerkes diline atıf yapmasını istemek oldukça garip geliyor insana.

Özetle geniş Çerkes kitlelerinin nasıl bir anayasa istediğini tam olarak bilemesek de Çerkeslerin yararına bir anayasanın demokrasiden taviz vermeyecek ve bütün kimlikleri tanıyacak bir anayasa olduğunu söyleyebiliriz…

SOYADIMIZA BİLE DEVLET KARAR VERDİ

Çerkesler ve soyadı sorunu nasıl yaşanıyor?

Çerkeslerin yüzlerce yıldır kendi sülale adları var ve bu sülale adları aynı zamanda soyadları. Sülaleler Çerkesler için oldukça önemli çünkü toplumu birbirine bağlayan sosyal ağlar aynı zamanda bunlar. Osmanlı devleti döneminde sülale/soyadlarıyla ilgili ciddi problemler yaşamıyordu Çerkesler. Ancak Cumhuriyet ile birlikte soyadı kanunu herkese olmadıkları bir soyadı bahşetti bildiğiniz gibi. Bu da zaman içinde birçok sülalenin adını dahi unutmasına ve sosyal ağların zarar görmesine sebep oldu. Kimliğimize ve soyadımıza dahi devletin karar verdiği bir atmosfer yaşadığımız. Kendi sülale adını soyadı olarak kullanmak isteyen ve bunun için hukuki yolları deneyen kişilere ise sülale adlarının Türkçe olmaması gibi modern devlete has saçma bahaneler ileri sürülüyor, sanki kullandığımız kelimelerin hepsi Türkçeymiş gibi… Sülale adı Çerkesler için kimlik mücadelesinin mihenk taşı olmalı bana sorarsanız çünkü en temel nokta burası. Bir şey talep edilecekse en güçlü şekilde siyaset yapılacak alanda büyük ölçüde soyadı meselesidir reel anlamda. Ancak bu konuda da maalesef ciddi çabalar yok şimdilik.

SAVAŞ ORTAMINDA 'BARIŞ' DEMEK OYUNU BOZAR

Dünyada büyük acılar, savaşlar, çatışmalar yaşanmaya devam ediyor. Vatansız bir halk olarak dünyada yaşanan iç savaşlara Çerkeslerin bakışı nasıl oluyor?

Evet dediğiniz gibi savaşlar sürüyor ve aslında Çerkesler de bu savaşlardan etkilenmeye devam ediyor. Suriye’de yaşananlar bunun en dramatik örneği. Çerkeslerin gerek Türkiye’de gerekse dünyadaki savaşlarda tutumlarının barıştan yana oldukları her zaman dillendirilir. Ancak bu konuda ciddi bir çaba harcadıklarını söyleyemeyiz. Herkesin barıştan bahsettiği dönemlerde barış demek değil, kim olursa olsun silahlı güçlerin savaşmayı tercih ettiklerinde barış demektir esas oyunu bozacak ve barışa hizmet edecek olan. Ancak Çerkeslerden bu konuda asimetrik cümleler duyamıyoruz maalesef. Bunun birçok anlaşılabilir sebebi olabilir ancak doğru bir tarafı yok…