Uğur BİRYOL / Hürriyet

 

Rize’nin Çamlıhemşin ilçesine 16 kilometre uzaklıktaki Pokut geçmişte üç köyün yazın hayvan otlattığı bir yaylaydı. Deniz seviyesinden 2 bin metre yükseklikteki yayla günümüzde yöre halkının tatil mekanı. Bölgede düzenlenen turların popüler uğrak noktası. Pokut Yaylası’nın en güzel dönemi eylül ortasında başlıyor.


Gözalabildiğine geniş ladin ormanlarıyla kaplı büyülü bir yaylayı sözcüklerle tanımlamak, bölgede bile yaşasanız zordur. Pokut için sözcükler yetersiz kalır. Dedemin arkadaşı İshak Yücel gurbetten yazdığı şiirinde özlemini şöyle dile getirmiş: “Pokut ile Sal yaylası yan yana / Sal geline benziyor, Pokut ona kaynana…” Biraz hüzün biraz da tebessüm. Pokut ve diğer yaylaları her daim özlemle anan gurbetçiler için hayat boyu en vazgeçilmez alışkanlık bir gün ne koşulda olursa olsun yaylada buluşmaktır. Yüksek dağların sahibi Hemşinliler için yaylacılık eskisi gibi hayvancılık temeline dayalı bir ritüel olmadığı için yaylalar genellikle sayfiye yerine dönüştü. Elbette hayvancılığın sürdürüldüğü yaylalar var. Ama yoğunluk azaldı. Eskisi gibi her eve 10 büyükbaş hayvan düşmüyor.

 

UNUTULMAZ YEMEK RİTÜELİ

Geçmişte yaylalarına 8–10 saatlik yürüyüşlerle çıkmak zorunda kalan Hemşinliler, artık açılan yollardan araçla en fazla birkaç saatte yaylalarına ulaşıyor. Pokut için de böyleydi. Yıllar evveli hatırlıyorum da, zamanın bu kadar hızlı geçtiğine ve şartların değiştiğine insanın inanası gelmiyor. Makrevis, Ortan ve Pogina köylüleri ortaklaşa kullanırdı Pokut’u. 2 bin metre yükseklikteki yayla evimize ulaşmak için sabah erkenden yola çıkardık. Yaylada elektrik olmadığından gündüz gözüyle her şey ayarlanmak durumundaydı. Sabahın mahmurluğunda ilk etapta zor olsa da belli bir mesafe kat ettikten sonra şölene dönüşen yolculuğun en güzel taraflarından biri buz gibi pınarların yanı başında mola verip, evde hazırlanan kumanyayı yemekti. Genellikle sabah pişirildiği için buz gibi olmuş yumurta, domates, salatalık, ekmek bazı yolcularda da karalâhana sarması mönümüzdü. Tadını başka hiçbir şeyde bulamadığımız yemek ritüelinden sonra yola koyulurduk. Asırlık çam ve gürgenlerin arasından yukarılara tırmanmak zordu. Yer yer düzleşen orman patikaları bir nebze olsun yorgunluğumuzu alırdı. Yolculuğun bitiş işareti Pilunçut Hanı’na ulaşmamızdı. 20’ye yakın köyün halkı Palovit Vadisi’ndeki yaylalara giderken bu hana uğrardı. Orada içilen çayları bugün hâlâ sevgiyle ananlar var. Pilunçut’a vardığımızda artık dizlerimizin bağı çözülmüş olur ancak bir sonraki tepenin ardından yaylamıza kavuşacağımızı bilerek adımlarımızı hızlandırırdık. Pilunçut düzlüğünü geçtikten sonra sağ tarafta kalan Sal Yaylası’nı doyasıya izler, kendi yaylamız olan Pokut’a doğru yol alırdık.

 

GAZ LAMBASI IŞIĞINDA

Bir taraftan yaylaya ulaşma azminde insanlar, öbür taraftan onlara ayak uydurmak zorunda olan hayvanlar. Yaylalar her ikisine de özgürlük demekti. İnsanlar hiç olmadığı kadar mutlu olur, hayvanlar hiç olmadığı kadar özgürce salınırdı Pokut’ta. Bazı evler erken açılırdı. Bunlar sonradan gelenleri büyük bir sevinçle karşılar, çay ikram ederdi. Hayvanlar otlarken, çocuklar özgürlük sarhoşluğuna erkenden kapılırlar ve kendilerini geniş düzlüklere atar, yaylacı kadınlar da evi kalınacak hale getirmek için çalışmalara tez elden başlardı. Böylesi bir ilk gün telaşı ve yorgunluğu, gece lambasının ışığında gözlerin kapanmasıyla son bulurdu. Ertesi gün, hayvanlar sağıldıktan sonra ahırdan çıkarılır ve tüm gün boyunca otlayacakları yere yollanırdı. Onların mesaisi böyleydi çünkü. Çocuklar gevezeliklerinin tadını çıkarmak için yaylada dolaşır, komşulara uğrar, belki bir şeker alarak gününü geçirmeye bakardı. Kadınlar ise her zamanki gibi evde…

 

Pokut’ta hayat böyleydi yaz aylarında. Vartevor zamanı gelip çattığında ise, bir evin ahırında buluşup gece boyunca tulum eşliğinde horonlar oynanır, birlikte olmanın güzelliği türkülerle yaşatılırdı… Horonda genç kız ve erkekler birbirlerini beğenmişse, türkü atılır, sonra “sevdalık” başlardı. “Maşallah dibi” denilen horon halkasının ortasında oturan çoğu yaşlı kadın, genç kız ve erkekler arasındaki elektriklenmeyi sohbet konusu etmekten büyük keyif alırdı. Balcılıkla uğraşan erkekler, Pokut’a birkaç saat uzaklıktaki Palovit Vadisi içindeki Meğo meşesine iner, oradaki karakovanlarını kontrol eder, eğer bal varsa, “sağım”larını yapar ve sepetlerle balları yaylaya getirirdi. Çocukken dedemle birkaç kez Meğo meşesine gittiğimizi hatırlıyorum. Dönüşte hayatım boyunca tadını ve rengini unutmadığım beyaz balı Pokut’a getirmiştik.

 

HER YER TABLO GİBİ

Pokut, Kaçkar Dağları’nın manzarası en geniş yaylalarından biri. Komşusu Sal Yaylası ile birlikte, karşısında Tatar dağları, Palovit Vadisi, Amlakit Yaylası, Kaçkar zirvesi, Hazindağ Yaylası, Altıparmak, Kemerli Kaçkar; sonra Eğnedap düzlüğünden Ayder, Huser gibi yaylalar, tepelerden Pazar ve Karadeniz’in görülebildiği geniş bir plato. 360 derecede neredeyse görülmeyecek bir yer kalmıyor gibi. Belki de Pokut’un en güzel taraflarından biri, böylesi bir seyir terası özelliğine sahip olması… Benim içinse en güzel gün batımlarının buradan izleniyor olması. Bu kadar çok yeri görebilen böylesi bir güzelliğin kusurları da var elbette. Mesela su... İçinde dere yok yaylanın. Yakın kaynaklardan taşınıyor.

 

Pokut’u sevenler az değil. Eskisi gibi hayvancılık olmasa da her yaz azimle dedelerinden kalma evleri açıp, birkaç ay da olsa kalmakta inat edenler yaylayı ayakta tutuyor. Kaçkarlar’ın en bilinen birkaç yaylasından biri olduğu için bölgede düzenlenen turlar mutlaka Pokut’a uğruyor.

 

NASIL GİDİLİR?

Pokut’a araçla ulaşmak mümkün. Önce Çamlıhemşin’den 5 kilometre uzaklıktaki Çinçiva köyüne varıyorsunuz. Oradan 11 kilometrelik yol yaklaşık bir saat sürüyor. Çamlıhemşin’den yürüyerek çıkmak için iki rota var: Pokut’un üst ve alt mahallesine giden yollar. Vanak, yayla evlerinin bulunduğu yer anlamında kullanılan bir kelime. Üst Vanak’taki evlerin sayısı Ortan Vanak’a göre daha fazla. Üst taraftan girdiğiniz zaman, yaylanın Deniz’in Sırtı denilen mevkiine ulaşmanız daha kolay olur. O bölgeye Deniz’in Sırtı denmesinin sebebi eskiden mezarlığın yanında bulunan gölün yerliler tarafından Deniz olarak adlandırılması. Ama artık o gölü de sazlıklar kaplamış. Üst mahalleden yaylanın Pocispor ve Eğnedap denilen bölgelerine kısa yürüyüşler yapmak mümkün. Pocispor’daki soğuk suyu içerek, yaylayı izlemek ayrı bir tat. Daha ilerideki Eğnedap’tan ileriye doğru devam edildiğinde ise Hazindağ Yaylası’na ulaşıyorsunuz. Eğnedap, Pokut’un piknik bölgesi aynı zamanda. Geniş düzlüğünde futbol ve horon oynamak ayrı bir güzellik. Pokut’un alt mahallesinden kolaylıkla ulaşılabilecek Tanevid düzlüğü ve ilerisindeki Fane’nin Puğarı denilen dinlence yeri de yayladaki gençlerin özellikle gittikleri bir yer. Pokut’un içinde, evlerin arasında yine yöre halkının “sırt” dediği masaların olduğu yerlerde de oturulur. Pokut’ta herkese göre bir yer var, zaten herkesin de kendine göre bir Pokut’u var…

 

NEREDE KALINIR?

Yaylada dört pansiyon hizmet veriyor: Plato’da Mola, Pokut Yaylaevi, Pokut Doğa Konukevi ve Demircioğlu Otel. Bunlarda muhlama, karalâhana çorbası, mısır ekmeği gibi yerel yemekleri tadabilirsiniz. Çadır kurmak için Tanevid, Eğnedap düzlükleri ideal. Sezon haziranda başlıyor, ekim başına kadar devam ediyor. Eylül ortası, ekim başı en güzel dönemlerinden biri.