Suruç katliamından sağ kurtulan yazar, aktivist  Mehmet Lütfü Özdemir katliam gününü ve sonrasında yaşadıklarını yazdı.

Özdemir’in kişisel blog sitesinde, ‘Gururla Bakıyorum Dünyaya’ başlığıyla yayınladığı yazısı şöyle:

İki hafta öncesiydi, bir yolculuğa çıktım. İlk defa yola çıkmıyordum lakin bu yolculuk çok farklıydı. Daha önce yolum yine insanlık için Gazze'ye, Roboski'ye, Gezi'ye, Reyhanlı'ya ve Şengal'e düşmüştü. Ömrünü Hakk ve Hakikat yoluna adamış biri olarak zaten 'büyük yolun' bir ferdi olarak çıkmam gerektiği için çıktım bu yola.

Bayram gününün hemen ertesi Kobani'de olmak için çıktım yola. Bayramı tamamlamak için yollardaydım. Öyle ya, bayramlar ortak mülkiyette, dayanışmada ve paylaşmada buluşma günleriydi.

Yol boyunca türküler, düşünceler eşliğinde ve heyecanı yüksek duygularla, yarım yamalak uykularla vardık durağımıza. Sabahın ilk ışıklarında vardığımız Suruç Amara Kültür Merkezi bahçesine kurulduk. Benim gibi onlarca çocuk görünce etrafımda; yolun yorgunluğu dert edilecek son şeydi.

Kobani'deki çocuklarla buluşacaktık ve bu mola da iyice dinlenmemiz gerekirken; biz tutmuş halay çekiyorduk. Öylesine coşkulu ve sevinçliydik ki Polen arkadaş çakmak almayı unutmuş, sigarası için ateş isteyip duruyordu, Yasin arkadaş iki de bir 'hadi halaya' demekte, bir arkadaş sürekli “çimlere zarar vermeyin” diyerek bizi uyarmakta, diğer arkadaşlar küçük havuz içindeki ördeği beslemekte, bazı arkadaşlar yedikleri karpuzu karıncalarla paylaşmaktaydı.

Sonra kahvaltı yapmak aklımıza geldi. Heyecandan olsa gerek, o saate kadar üzerinden bir gün geçmesine rağmen bir şeyler yememiş olmama rağmen yine yoldaşlarım yesin diye bir dilim ekmek ve bir dilim domates ile kahvaltıyı geçiştirdim. “Nasıl olsa öğlen olacak, dinleneceğiz, belki sonra bir şeyler yeriz” diyordum.

Otobüs ve minibüslerden indirdiğimiz oyuncaklar, bebek bezleri, fidanlar, kitaplar kültür merkezinin içine götürülmüştü. 'Bir devlet izin verecekti' ki geçip gidebilelim çocuk yoldaşlarımıza sarılmaya, sabırla bekliyorduk oysa ki. İnsanlıktan başka yükümüz yoktu. Çantama biraz kitap koymuştum, içinde kendi yazdığım kitaplarda vardı.

Sonra o ara Serhad geldi, boynuma sarıldı. Uzun ince boylu Serhad; fidan Serhad, çocuk Serhad.. Uzun vakittir görüşememiştik Serhad ile; daha oturup doğru düzgün muhabbet dahi edemedik, çünkü yorgunduk “hele bir dinlenelim” diyorduk.

Çocuk deyip duruyorum, bilmiyorsunuz ama biz harbiden çocuğuz! Babasını (devleti) sevmeyen çocuklarız! Çocuğuz evet, fıtratımız üzere isyan yüklüyüz, eşitlik istiyoruz, barış istiyoruz, adalet istiyoruz, merhamet istiyoruz, sevgi istiyoruz.

Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz, savaşsız ve saldırısız bir dünya istiyoruz. Biz cenneti bu dünyada isteyen çocuklarız. Sakalımıza, boyumuza posumuza bakmayın! Çocuk olduğumuzdan Hakk'ın nefesini şahdamarımızdan daha yakın hissedip cesaretle korkmadan yürüyoruz zalimlerin üzerine.

* * *

İki hafta geçti... Gözlerimin on metre önünde katledilen çocuklar gördüm. Kör olanın gözleri açılırdı, sağır olan işitir, dilsiz olan haykırırdı be!!! Katletmeye çalıştıkları muhabbetin ta kendisiydi, aşkın, sevginin, merhametin, dayanışmanın ve paylaşmanın kendisiydi. Katletmek istedikleri erdemli bir yolun temsilcileriydi.

Elim varmıyor yazmaya. Evet yazmak lazım ama anca toparladım yazmak için kendimi. İki haftadır gözlemlediğim şey, bizi her gün öldürmeye çalışanların dünyasında yaşamaya mecbur bırakılmışlığımız.

Analizler, anketler havada uçuşuyor... Önceden AKP-MİT-IŞİD kısaca 'sistem-devlet' tarafından planlanmış ve programlanmış bir katliamı yaşadım. Yaşadım ama dünyayı gördükçe her gün yaşamaktan soğuyorum!

Soruyorlar “bunu kim yaptı?” diye. Ahmak mısınız? Bizi katleden sistemi hâlâ görmüyor musunuz? “Kim bu katliamdan sonra anket yaptırıyor ise bizi katleden odur” deyip yüzümü çevirip içime döndüm yine. Neyse… Yazmak borcum var. Yoldaşlarıma borcum var.

Diyarbakır ve Suruç katliamları dâhil tüm katliamlarda devletin parmağı var. Kilis'te öldürülen TC subayında TSK mermisi çıkıyor, TC kendi subayını kendi infaz ediyor. Sonra size de “İŞİD'e saldırdık” deyip Kürt halkına saldırıyor, siz de “AKP-İŞİD tiyatrosu”nu izleyip devlete ve medyaya inanıyorsunuz.

Biz biliyoruz ki, “ölürse ten ölür canlar ölesi değil” ve yine biz biliyoruz ki, nefis ölür nefes devam eder, bir ölür bin diriliriz. Çünkü bu taşıdığımız nefes Hakk'ın nefesidir. Hakk ve hakikat yolcularını öldüremezsiniz. Suruç'ta katledilen yoldaşlarım Hakk yolunda ölmüşlerdir ve hem yaşarken hem de canlarını Hakk sakladığı vakit gerçek anlamda şehid olmuşlardır.

Suruç katliamı dâhil diğer katliamların üstü “devlet tiyatrosu”yla örtülmek isteniyor! Sömürgeciler bizi istatistik veri haline çoktan getirdiler, onlara itaat edip, tüketip gebermemizi istiyorlar. Sistem küfrün ta kendisidir! Analarımızın yüreğini dağlayan katliamların hesabını vereceksiniz! Allah'a yemin ederim ki bizi asla köle yapamayacaksınız, bizi öldürmeyeceksiniz!

* * *

“Biz yaşamı uğrunda ölecek kadar çok seviyoruz”, işte bu yüzden dünyaya gururla bakıyoruz. Binlerce yıldır katlediliyoruz ve biz katledilirken olan biteni “film gibi izleyenler” bizi her gün katletmeye devam ediyorlar: AVM’lere giderek, alış-veriş yaparak, hayvanları katlederek, daha fazla endüstri ve teknoloji ile ilerleyerek, HES’ler yaparak, doğayı yok ederek, nükleer yaparak, kredi kartlarıyla, banka dekontlarıyla, fayda-zarar maliyet analizleri yaparak, bizi her an katlediyorlar!

Terörü devlet yaratır. Devlet zalim ve zorbadır. Katliamları istatistik veri haline getirip bu durumu normal diye dayatıyorlar bizlere. Korku yaratıp, insanlardan itaat bekliyorlar! Sizi yaratan devlet değil, doğadır. İtaat etmeyin! Tüketmeyin! Devlet istiyor diye ölmeyin; öldürmeyin. Terör demek, korku yaymak ve o korkular üzerinden insanları kontrol altına almak demektir. Artık öğrenin, asıl teröristin devletler olduğunu!

Abdestli militarizm sizi Allah ile aldatır! Abdestsiz olanından tek farkı şirk nutukları atıp bunu size tevhid diye yutturmasıdır! Vatan, bayrak, şehid edebiyatı ile kandırılıyorsunuz! Devlet bir katliam ve tecavüz kurumudur! Devleti sevmeyin, onun duyguları yoktur; size zulümle cevap verir! Hayvan, su, ağaç, insan sevin; sevgiyle attığınız her bir adıma on adımla karşılık verecektir.

* * *

Son 13 yılda, onlarca katliam oldu, yüzlerce “çocuk” öldü. Kalanlar ise her gün ölüyor. “Unutmayacağız - hesabı sorulacak” diyenler direnişi de baltalıyor. Basın açıklaması ve yürüyüşe katılıp “görevimi yaptım” deyip kapitalist yaşama geri dönüyor çoğunluk. Kimileri de acı yarıştırıp, katledilen kendi tarafından değilse umursamıyor diğerlerini. Roboski, Soma, Suruç, Reyhanlı, Gezi de katledilenler; devlet ve sermaye tarafından katledilen işçiler, erk tarafından katledilen kadınlar, sistem tarafından yaşarken köleleştirilen katliama açık ve hazır hale getirilen bizler; hepimizin nefsi bizi katledenlerden daha beter. Her nefis arınmıyor ve Hakk ile buluşmuyor ve edilgenlikten kopamıyorsa IŞİD çetelerinden, AKP'den, Siyonizm'den daha tehlikelidir. Yani AKP, IŞİD sizin nefsinizdir! Tüketip, sisteme itaat ettikçe ve ihtiraslarınızı ihtiyaç olarak gördükçe bu bela hepimizi katletmeye devam edecek. Yani bu düzeni ayakta tutanlardır bizi katledenler, yani paraya, güce inanan toplumdur bizi katleden. Yaşarken ölmeye devam ediyoruz anlayacağınız! Sahip olmak duygusundan arınmadıkça bu yazıyı da anlamayacaksınız ya!

* * *

Nefsini bilenler kendini bilir, kendini bilenler Hakk'ı hakikati bilir. Bilinç yoksa irade yoktur. Ama bu yazıyı okuyan da en nihayetinde Homo Sapiens ve uygar insan; yani hasta insan! Bir umut vicdanen sorumlu olduğumdan yazmaktayım. Uygarlık bizi katlediyor, makineleştiriyor ve bu trajedinin farkında olun istiyorum. Nefsini bilenler uygarlığı yok edip dünyayı cennete çevirecekler, siz de sistemden arınıp cennet yaşama adım atanlardan olun; paylaşın, sevin, dürüst olun ve yalan söylemeyin! Cenneti ötelerde aramayın. İnanın, sevince, paylaşınca ve dayanışma içerisinde olunca; cennet hemen yanı başınızda açığa çıkacaktır.

* * *

Suruç katliamından sonra onlarca tehdit aldım ve küfür ettiler. “Sen niye gebermedin” diye saldırıyorlar. Siz zalimlere ve zalim sevicilere tek bir sözümüz var: korkmuyoruz! Başımız Hüseyin'in başından daha değerli değil ve bizler, siz zalimlerden hesap sormadan ölmeyeceğiz! Yol dün Kerbela'dır bugün Kobani, mekân değişir ama mücadele devam edecek...

* * *

Gerçekler, hakikat ve Hakk gün gibi net ve ortadayken, bazı insanımsılar kör, sağır ve dilsiz. İşte biz böylesi toplumdan da beriyiz. Biz yüzümüzü Hakk'a çevirdik. Biz Muhammed, Ali, Hüseyin, Mansur ve Bedreddin’iz.

Sistem, devlet ve kapitalizm ile arasına keskin hat çekmiş, paylaşan, dayanışma içinde olan, kula kulluk etmeyen insanlar Hakk ve hakikat yolunda yoldaşımızdır.

Hakkı göstermeye deliliz. Bu yolu bilen dost düşman nedir bilir. Nefsimizden değil, Hakk'ın nefesinden konuşuruz. İnsanımsılar üzülebilir fakat biz öfkeliyiz.

Dünyaya gururla, aşkla, sevgiyle ve merhametle bakmaya devam edeceğiz. Yol Hakk'ın yoludur ve bu yoldan dönmeyeceğiz. Korkmuyoruz! Ne bombalarınızdan ne de ölümden KORKMUYORUZ!! Hakk bizimle, Hakikat bizimle.

Biraz dağınık bir yazı olabilir ama halden anlayın olur mu, bu kadar yazmak bile inanın kolay değil.

Son sözüm: Allah, devleti kutsayanların belasını versin.

Mehmet Lütfü Özdemir