7- HAKOB MARGARYAN ANLATIYOR

Gerçek soyadımız Malkasyan ama kader bize daha sonra Margaryan ismini uygun görmüş. Babam, Harutyun Margaryan 1899’da Van’ın Evciler Köyü’nde dünyaya gelmiş. Dedem Vardan, Berlin-Bağdat demiryolu hattının inşasında şef olarak çalışıyormuş. Pek çok milletten insan çalışırmış, Ermeni, Rum, Türk, Kürt, Arap. Herkes maaşını alır almaz saklaması için büyükannem Varduhi’ye verirmiş, büyükannem paraları büyük bir sandıkta muhafaza edermiş.

1915’te katliam başladığında öldürülen ilk Ermeniler arasında dedem Vardan da varmış. Dedemin çok yakın arkadaşı, bir Türk olan Zabit Efendi, dedemin ailesinden geriye kim kaldıysa, büyükannem, babam, ailenin diğer çocukları Mihran, Hayk ve Agavni’yi alıp 4-5 sene saklamış. Dedemin ailesi Zabit Efendi’nin ailesiyle yaşamış, çalışmış, Zabit Efendi babamı, amcamı ve halamı kendi çocuklarından ayrı görmemiş. Onları da aynı şekilde yedirmiş, giydirmiş.

Babamın büyük ağabeyi Mihran şehrin kumarhanesinde çalışırmış. Onu 1918’de askere almışlar, orada Türk komutanı “Eşimi ve çocuklarımı al İstanbul’a götür, oradan da kaç, nereye istersen git, yeter ki geri gelme” demiş.

Mihran komutanın ailesini İstanbul’a götürmüş. İskelede bir Bulgar gemisi bulmuş, onlara Ermeni olduğunu ve kaçmak istediğini söylemiş. Bulgarlar onu alıp Yunanistan’a götürmüş.

Zabit Efendi, katliamın ikinci dalgası başladığında aileden geri kalanlara “Sizleri daha fazla saklayamam, gitmeniz gerek” demiş. Büyükannemin yanına gıda ve diğer erzaklardan vererek onları göndermiş.

Zabit Efendi’nin oğlu babamla kavgalıymış, belki de babasının Ermenilere bu kadar iyi davranması onun hoşuna gitmemiştir, ama o bile Zabit Efendi babamları yolcu ederken babama sarılıp “Beni kötü hatırlama” demiş.

Oradan Dersim’e geçmişler, yolda bazı olaylar yaşamışlar ama kayıpsız devam edebilmişler.

Mihran amcamın nişanlısı Epraksia da onlarla berabermiş. Epraksia yolda çiçek hastalığına yakalanmış. Dersim’e vardıklarında onu hastanede karantinaya almışlar. Babam oradaki İtalyan doktora para verip ve kızı hastane dışına çıkarılan cesetler arasında gizlice kaçırıp eve götürmüş. Doktora onu iyileştirsin diye her gün bir altın veriyorlarmış. Böylece Epraksia hayatta kalabilmiş.

Mersin’e vardıklarında bütün iskelenin ceset dolu olduğunu görmüşler, insanlar cesetlerin üstünde yürüyerek gemilere binmeye çalışıyormuş. Gemilerin önünde öyle büyük bir izdiham olmuş ki güverteden aşağıya insanlar gemiye binmesin diye kaynar su döküyorlarmış. Gemiden kalın bir ip atıyorlarmış kalabalığın üstüne, ipin bir tarafında kalan binebiliyor diğer tarafta kalınlarsa karada kalıyormuş. Büyük zorluklarla ailemizin bütün üyeleri gemiye binebilmiş.

Gemiye binme telaşıyla altınları sakladıkları kutuyu denize düşürdüklerini fark etmişler. Bilirsiniz, eskiden ayakkabı boyacılarının kutuları olurdu, aynı böyle bir kutu. Hayk hiç düşünmeden suya atlamış ve altın dolu kutuyu alıp tekrar gemiye binmiş.

Gemi önce Zakintos Adası'nda durmuş. Katliamdan sonra Ermeniler dört bir yana dağıldığı için her gittikleri yerdeki kiliselere “Biz buradayız” diye işaret bırakıyorlarmış. Pek çok kişi birbirini bu şekilde bulmuş. Mihran'ın nişanlısı Epraksia aynı şekilde not bırakmış ve ayrı düşen nişanlılar bu sayede tekrar buluşabilmiş.

Adada birçok göçmen varmış, çok da güzel kızların olduğu söylenir. Babam da o adada o zaman 16 yaşında olan annem Srbuhi'yi görmüş, beğenmiş, “Gel sana ilginç şeyler göstereceğim” demiş ve eve götürmüş, bir daha da gitmesine izin vermemiş. 1926'da evlenip Atina’ya taşınmışlar. Orada ayakkabı atölyesi açmışlar. Babam bir gün tavernada içki içerken Yunanistanlı birisiyle tartışmış, Yunan adam “Kaybolun, kendi ülkenize gidin, burada ne işiniz var!” demiş, babam da sinirlenip adama yumruk atmış. Bu yüzden de sekiz ay hapis yatmış, çıktıktan sonra da artık Ermenistan'a gitme vaktinin geldiğini düşünerek yola koyulmuş.

Gemilere binebilmek için önce gidip kayıt yaptırmak gerekiyormuş sonra da limanda ismin okununca gemiye alınıyormuşsun. Limanda geminin başında duran kişi “Margaryan” diye bağırmış, ses çıkmayınca sonra bir daha bağırmış, babam da bakmış gemiye yönelen yok, atlamış “Biz Margaryanız” diye, böylece 1932'de Kafkasya'ya gitmişler, soyadları da bundan böyle Margaryan olmuş.

Babam son nefesine kadar Zabit Efendiyi hatırladı, haç çıkarır üstüne “Tanrım ona bütün iyilikleri bahşetsin” derdi.

-SON-

Yazı dizisinin tüm bölümleri: 

1. Bölüm:

“DEDEMİN KARDEŞİNİ EVİNİN ÖNÜNDE KATLETMİŞLER”

2. Bölüm:

'DEDEM GECELERİ SIK SIK UYANIR, KARDEŞİNİN ÖLÜMÜNÜ HATIRLAYIP AĞLARDI'

3. Bölüm:

'KOMUTANLAR BÜTÜN ERMENİ ASKERLERİ ÖLDÜRME NİYETİNDEYMİŞ'

4. Bölüm:

'ÖLDÜRÜRLER DİYE ERKEK ÇOCUKLARIN SAÇLARINI KESMİYORLARMIŞ'

5. Bölüm:

'ÇİRKİNLEŞMEK İÇİN YÜZLERİNE KÖMÜR SÜRÜYORLARMIŞ'

6. Bölüm:

'ÇOCUĞU KEÇEYE SARIP AĞACA ASMIŞLAR'

7. Bölüm:

'BABAM, ZABİT EFENDİ'Yİ HAYATININ SONUNA KADAR HATIRLADI'

 Proje yayıncısının notu: Sunulan metin yazarların ve katılımcıların fikir, görüş ve çıkarımlarını aktarmaktadır, Birleşik Krallık Hükümetin duruşunu yansıtmaz.