Fazlı Kaya / Türkiyeli Gürcüler Platformu

 

Anadilde Eğitim, Anadillere ve Kimliklere Anayasal Güvence İstiyoruz.

Dünya ve Türkiye konjonktürünün bir sonucu olarak ülkemiz siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel vs. her alanda yeni bir sürece doğru yol almaktadır. Bu dönemde “demokratikleşme” olarak halka sunulan ancak “demokratikleşiyor gibi görünme” yanının egemen olduğu bir siyasal süreçten geçiyoruz.

Sorunların öznesi olan ülkemizin ezilenleri, emekçileri, mazlumları, halkları temel sorunların çözümü için örgütlü, bilinçli bir irade koymanın gereğini güçleri oranında yerine getirmeye çabalarken, sistem ise varlığının devamını sağlayan resmi ideolojik-politik çizgisi ile uzun süre yürüme ihtimalinin kalmamış olduğunu, bunda diretmenin daha büyük kayıplara neden olacağını görerek kendini zayıflatan her alanda yeniden bir yapılanmaya giderek egemenliğini pekiştirmeye, gücünü her alanda etkin kılmaya çalışmaktadır. Bunları yaparken de yaptıklarını meşru kılmak için halktan destek alabilmenin bir aracı olarak “demokratikleşme” rüzgarı estirmeye çalışmaktadır.

Bu rüzgarın yani “demokratikleşmenin” özde mi, sözde mi olacağı gerçeğini güçler dengesi belirleyecektir. Örgütlü-bilinçli bir özne olarak tarih sahnesinde yer alanlar bu sürece kendi renklerini katacaklardır.

Ülkemizin temel sorunlarından olan kimlikler- anadiller sorunu özellikle son 20-30 yılda Kürt sorunu ekseninde ve son süreçte ise yeni Anayasa yapım süreci ile kamuoyunda daha çok gündeme gelmektedir. Kürtler ile devlet arasında süren açık-gizli görüşmeler şeklinde devam eden bu süreçte biz Gürcülerin, Lazların, Çerkeslerin ve diğer halkların nitel örgütsel zayıflığı, dil-kimlik bilinç eksikliği, sürece demokratik temelde rengimizi verebilmenin önünde ciddi engeller olarak durmaktadır.

 Ancak her şeye rağmen bir süreç işlemektedir. Ve gelinen süreçte siyasal iktidarın bu eğitim-öğretim döneminde başlatılacağını ifade etmiş olduğu, yaşayan diller olarak tanımladığı Kürtçe, Lazca, Çerkezcenin seçmeli ders olacağını açıklaması ile anadilde eğitim tartışmaları basında ve kamuoyunda daha çok yer almaktadır. Yüzyılı aşkın bir süreçte dilde, kültürde ve kimlikte yaşanan iradi-doğal asimilasyonun bir sonucu olarak bu tartışmaların aynı düzeyde Türkiyeli Gürcüler içinde yapıldığını söylemek olası değildir.

Doğuştan kazanılan temel haklarımızdan olan anadilimizin yaşaması, gelecek kuşaklara aktarılmasının temel araçları olarak, medyanın, merkezi eğitim-öğretimin yaygınlaştığı bu günkü çağdaş dünya gerçekliğinde ancak anadilde eğitimle mümkün olabileceği gerçekliğini göz ardı etmek, o dilin ölümüne göz yummakla, asimilasyonun devamını istemekle eşdeğerdedir.

Annemizi seçemeyiz. Anadilimizi de seçemeyiz. Seçilemeyecek kadar doğal olan değerler gibi anadillerimizin, İngilizce, Almanca, Fransızca vb. yabancı bir dilmiş gibi görülüp seçmeli derse indirgenmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Bu, büyük bedeller ödeyerek insanlığın gelmiş olduğu bugünkü çağdaş dünyaya ve insanın yapısına aykırı bir durumdur. Temel olan anadillerimizin, kreş, anaokulu gibi kurumlardan başlamak üzere ilköğretimden Üniversiteye kadar eğitim dili kategorisinde ele alınmasıdır. Asimilasyonun bir sonucu olarak anadilini eğitim dili düzeyinde bilemeyenler için anadilde eğitime başlarken bir ya da iki sene anadilin öğretilmesi diye bir geçiş süreci olabilir.

Bu gün Türkiye’de bazı liseler ve üniversitelerde yabancı dilde eğitim olarak, bir yıl o dil yoğun olarak öğretilmekte ve akabinde tüm dersler o yabancı dilde eğitim olarak verilmektedir. Ancak bu ülkenin asli unsurları olan Gürcüleri, Lazları, Çerkesleri, Kürtleri vs. tüm halkların dillerini seçmeli dil düzeyine indirgeyip sanki yabancı dilmiş gibi bir kategoride değerlendirmek bizim dilimizi ve kimliğimizi hala yok saymaktan, asimilasyonu devam ettirmekten başka bir anlama gelmeyecektir. Kaldı ki bu zamana kadar anadillerimiz, Almanca, Fransızca, İngilizce düzeyinde bile bir değere layık görülmemiş, onlara tanınan seçmeli dil dersi ve yabancı dilde eğitim hakkı biz bu ülkenin asli unsuru olan halkların anadillerine uygun görülmemiştir.

Hemen verilecek cevap hazırdır. Onların ticari dil değeri vardır. Bir halkın anadilini piyasa ekonomisinin kar-zarar mantığı ile ticari dil düzeyine indirgemek ne kadar insani ve doğaldır?

Hani bizler Lazlar, Kürtler, Gürcüler, Çerkezler, Türkler vs. ile ülkeyi işgalci, emperyalist İngilizlere, Fransızlara karşı hep birlikte savaşarak kurtuluş savaşı vermiştik. İşgalci ve Emperyalistlerin dillerine tanınan ayrıcalıkların hiçbirinin bizlerin anadillerine tanınmamış olmasını nasıl açıklayacaksınız?

Bunun tek nedeni var tabii ki…

Kurtuluş savaşını birlikte verdik ancak Cumhuriyet Türkiye’si ile yaratılmak istenen tek dile, tek kültüre, tek kimliğe dayalı resmi ideolojinin tekçi bir zihniyetle Türkçülük temelinde ulus devlet yaratma projesi ile herkesin asimile edilerek Türkleştirilmesi hedeflenmiştir.

Türklerin uluslaşma hakkının doğal olduğu, sorunun bu olmadığı, Türkler dışındaki biz diğer etnik kökenden gelenlerin asimile edilmesi, Türkleştirilmesidir temel olan yanlış.

Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Türk Vatandaşlığını" düzenleyen 66. maddesi ; "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. " şeklinde tanımlayarak diğer halkların kimliğini Anayasal düzlemde yok sayarak hepsini etnik olarak Türk kabul etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Eğitim ve Öğrenim Hakkını" düzenleyen 42. maddesi ; "Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. " tanımı ile de azınlıklar kategorisindeki gayrimüslimler hariç diğer halkların anadillerine yönelik, anadilde eğitim ve anadilin öğretilmesi yasağını içermektedir.

Görüldüğü gibi ana dillerimiz ve kimliklerimiz bugünkü haliyle Anayasada da ifade edildiği gibi tam anlamıyla yok sayılmaktadır. Buradan hareketle seçmeli dil dersimi, anadilin öğretilmesi, anadilde eğitim mi vs. tartışmaları her şeyden önce Anayasal düzlemde karşılığı olduğunda bir anlam ve geçerlilik, süreklilik kazanabilir. Bu gün seçmeli dil dersi verdim, yarın yeterli düzeyde talep yok, yada konjonktür değişti, kaldırdım denildiğinde ne olacaktır?

 Kaldı ki Kürtler dışında büyük oranda diğer halklar açısından, yüz yılı aşkın sürede yaşanan asimilasyon nedeniyle seçmeli dil dersi düzeyinde bile olsa yeteri düzeyde talebin olmasını beklemek olası değildir. Devlet nasıl ki asimilasyon politikalarının bir gereği olarak biz halkların dillerine “negatif ayrımcılık” yaptı ise bu gün öncelikle “pozitif ayrımcılık” politikaları ile bunun telafisini sağlamak zorundadır. Pozitif ayrımcılığın neler olacağı konusunda ise bu halkların samimi, dürüst aydınları ve kurumları ile temasa geçilerek gerekli hazırlık çalışmaları yapılmalıdır.

Ancak asıl olan bir kişi dahi olsa bir halkın dilini ve kimliğini Anayasal düzeyde güvenceye almak, halklar arasında hak eşitliğine dayanan bir kardeşlik ilişkisini kurmak, bu toplumun bileşenlerini oluşturan, demokratikleşme iddiasında olan bir devletin, halklara karşı asli görevlerindendir.

Türkçenin tartışmasız olarak resmi dil olmasının ülkemizdeki tüm hakların ortak görüşü olduğunu vurguladıktan sonra dünyanın bir çok örneğinde olduğu gibi devletin birden fazla resmi dili olduğu gibi birden fazla anadilin eğitim dili olarak geçerli olduğu bir çok ülke de söz konusudur. Bunlar bölen değil o ülkeyi zenginleştiren, halklar arasında hak eşitliğine dayalı kardeşlik bağlarını güçlendiren uygulamalardır.

Anadilde eğitim üzerine dünyadan birkaç örnek…

Sovyet Gürcistan’ı döneminin mirası olarak ata vatanımız Gürcistan’da yaklaşık 300. 000 terekeme Türkü Azeri müfredatına göre ilköğretimden Üniversiteye kadar anadilde eğitim görmektedir.

 “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), 1930’larda halkların ana dilde eğitim hakkını tanımış, desteklemiş ve özerkliği, ana dilde eğitimi anayasal güvenceye almıştır. Bu gün uygar− demokratik diye adlandırılan ve bir kesimin örnek aldığı Batı ve İskandinavya ülkeleri bu konuda çok geç kalmışlardır. Ve birçoğu bu gün halen eski SSCB’nden geridedir.

AB üyesi ülkelerde azınlık hakları ve ana dilde eğitim;

Bu konuda birkaç örnek vermek yararlı olacaktır:

İsveç, ancak 1980 yılında Samilere anadilde eğitim hakkı tanıdı.

Belçika: Flaman bölgesinde yaşayan Valonlar, belediyelerde ve resmi dairelerde anadillerini kullanamıyor, televizyon yayınları, okul ve anadilde eğitim gibi konularda kültürel hak elde edemiyorlar. Belçika birlik üyesi olduğu halde 1 Kasım 1995 tarihli Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi’ni imzalamamıştır.

Fransa’da tek resmi dil Fransızca olarak tanınıyor. Korsikaca, Galca, Breton ve Occitan dilleriyle eğitim veren okullar 1970’lerde kuruldu. Bu okulların masrafı yerel yönetimlere yüklendi. Fransa’da yaşayan 7 milyon yabancının hala ana dilde eğitim hakkı yok. Fransa, UAKÇS gibi, “Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı”nı da imzalamadığı gibi, ülkesinde ulusal azınlıkların olmadığını ileri sürmüştür. Sadece Korsika’ya –mecbur kaldığı için− özel hukuksal statü tanımıştır.

Kanada, 2000’de yerel halkların dillerinin yaşatılması için programlar hazırladı. British Columbia eyaleti 2002’den sonra Çince eğitim imkanı sağladı.

İspanya, 1978’den sonra yeni anayasasında, 1812 yılında özerklik verilen Franko zamanında tekrar Madrid’e bağlanan Bask, Katalan, Galiçya ve Endülüs bölgelerinde azınlıklara kendi dillerinde okullar kurma yetkisi verdi.

İtalya: “Bugün İtalya Cumhuriyeti’nde, devlet yapısı içinde, beşi özel ve geniş yetkilerle donatılmış yirmi bölge bulunuyor. Haziran 1946’da yapılan referandumla krallığa son verip cumhuriyeti kabul eden İtalya’da 1948’de yirmi “regione yani bölge” yaratıldı. Bunların tümüne özerklik tanındı. Bunlardan dördüne ise daha geniş özerklik tanındı. Bunlar şu “bölge”lerdir: Sicilya, Sardunya, Trentino-Alto-Adige-Südtirol (Trentino -Alto- Adige-Güney Tirol), Valle D’Aosta (Aosta vadisi). (…) İtalya’da resmî dil meselesinin çözümü de epeyce ders yüklü: Bölgelerin hemen hemen tümünde İtalyancanın yanında bir, bazen iki dil daha resmî dil olarak kabul edilmiştir…”

Yunanistan: Bu ülke de Türkiye’den çok ileride sayılmaz. Toprakları üzerinde Batı Trakya Türkleri, Arnavutlar, Ulahlar ve Makedonlar gibi birçok azınlığı barındıran AB üyesi Yunanistan, azınlıkların varlığını reddetmektedir.

AB dışından bir örnek Bolivya: Anadilde eğitim hakkında rekor Bolivya’da. Bu ülkede tam 37 dil resmi dil olarak tanınıyor. Çift dilli eğitim Bolivya anayasasına 1994’teki eğitim reformuyla girmiş.

Bu tablo bize şunu çok açık olarak göstermektedir: 1960’lara kadar (bir iki istisna dışında) AB ülkelerinin halkların kendilerini anadilleriyle özgürce ifade etmeleri açısından köleci Apartheid yönetiminden çok farklı bir politikaları yoktu. İyi örnek olarak seçilen Avrupa ülkeleri, Sovyetlerden neredeyse yarım asır sonra bu hakları tanımışlardır. Kaldı ki Fransa, Belçika, Yunanistan hala geridedir. Fransa’da milyonlarca Arap asıllı göçmenin hala anadilde eğitim hakkı yoktur. UNİCEF’in 2009 tarihli araştırmasına göre dünyada okula gidemeyen 100 milyon çocuğun yüzde 50 ile yüzde 70 kadarı yaşadıkları ülkenin resmi dilinin dışında farklı bir dil konuşuyor. ”

Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gerçekliklerden hareketle öncelikle tartışmalar ülkemizde yaşayan halkların kimliklerinin ve ana dillerinin Anayasal düzeyde kabul görerek bir güvenceye alınıp alınmayacağı noktasında yürütülmelidir. Bu temelde halkların Anayasa bileşenlerince oluşturulan, bizlerin de Türkiyeli Gürcüler Platformu, Demokratik Gürcüler Platformu olarak destek sunduğumuz, imza atarak T. B. M. M Anayasa komisyonuna göndermiş olduğumuz metin bu konuda önemli ve gelişkin bir değere sahiptir. Daha sonra bu Anayasal taleplerimiz için halklarla ortak basın açıklamaları, forumlar, imza kampanyaları vs. düzenledik.

En son olarak ta Türkiyeli Gürcüler Platformu, Laz Kültür Dergisi Tanura, Çerkes Hakları İnisiyatifi (ÇHİ) olarak “ANADİLLERE ANAYASAL GÜVENCE” sloganı ve ortak pankartı ile 2012 1 Mayısına katılarak bu taleplerimizi dile getirdik.

Son süreçte ise seçmeli dil dersine bir talepte Gürcü Kültür Evi derneğinden geldi. Temel olan anadilde eğitimdir belirlemesinin ardından seçmeli dil dersi de olsa yaşayan diller tanımı ile diğer dillerin yanında Gürcücenin adının geçmemesini eleştiren ve “yetmez ama evetçiler” gibi şimdilik kaydıyla seçmeli Gürcüce dil dersi talebini içeren bir dilekçe ile Milli Eğitim Bakanlığına başvuru yapıldı. Bu anlayış daha öncede 2004 yılında TRT’de Gürcüce yayın için başvuruda bulunmuştu. Ancak bu gün TRT Şeş adı ile bir kanal 24 saat Kürtçe yayına ayrıldığı halde Gürcülere, Lazlara, vs. diğer halklara bu hakkın tanınmaması ne anlama gelmektedir?

Buradan biz Türkiyeli Gürcülerin durumuna dönecek olursak, maalesef dilimiz, kültürümüz ve kimliğimiz asimilasyon politikaları sonucu büyük bir yok oluş sürecini yaşamakta olup, gelinen noktada olumlu bir müdahale yapılamadığında geri dönüşümü imkansız hale gelecektir. Ancak özellikle son yirmi yıllık süreçte Türkiyeli Gürcülere hakim rantçı, icazetçi, kariyerist, Türkiyeli Gürcüler gerçekliğinden kopuk ve Gürcistan merkezli Türkiyeli Gürcüleri belirlemeye çalışan “Diasporacı” bir anlayış ve kadroların denetiminde geçen süreç heba edilerek, gereği yapılmayarak halkımızdaki asimilasyon gerçekliği birde kendi içimizden beslenerek bu günlere gelinmiştir.

Sonuç olarak asimilasyona karşı dil, kimlik ve kültür mücadelesini temel almayan her anlayışın varacağı nokta “demokratikleşiyor gibi görünme” çizgisinin halklarımızda yaratacağı hayal kırıklığından başka bir şey olmayacaktır.

Amerikalı siyah hakları savunucusu Malxom X'in; "Kimse sana özgürlük veremez. Kimse sana eşitlik veya adalet veya başka bir şey veremez. Eğer adamsan, sen alırsın ! " sözünde olduğu gibi sorunların öznesi olanların hak ve özgürlüklerimiz için “adam gibi” mücadele etmesinden başkada bir yolumuz yoktur.

 

Kaynak: http://www.gurculerinsesi.net/content/anadilde-e%C4%9Fitim-se%C3%A7meli-dil-dersleri-ve-g%C3%BCrc%C3%BCler%E2%80%A6