“Cudi mahallesinde oturuyoruz. Çok çatışma olduğu için 155’i aradık çıkmak istediğimizi söyledik, bize çıkmayın dediler. Biz yine de yasağın 16. gününde annem, kardeşlerim, amcam ve oğulları yaklaşık 20 kişi elimize beyaz bayrak alıp çıktık. Dedem ve ninem yasak boyunca buradan hiç çıkmadılar. 18 yaşındaki abim lise öğrencisiydi, kimliğini kaybettiği için burada dedem ve ninemin yanında kaldı. Sonra çatışmalar artınca 1. Bodruma sığınmış, 10 gün haber alabildik, çok bitkindi. 29 Ocak’tan sonra haber alamadık. Sonra öldüğünü öğrendik” diyordu, 14 yaşındaki Cizreli çocuk…

(A.Y. / Erkek, 14 Yaşında, Öğrenci / 31.03.2016: 79 Günlük Sokağa Çıkma Yasağı Cizre Gözlem Raporu)

18 yaşında ve henüz hala onun gibi çocuk olan abisinin öldürüldüğünü bu sözlerle anlatıyor. Yaşına göre, yaşaması gerekenleri savaş koşulları yüzünden yaşayamayan nice çocuk, savaşın gölgesinde sadece yaşam mücadelesi veriyor.

Kimisinin abisi, kimisinin annesi, babası ya da arkadaşı bu savaşta hayatını kaybediyor.

Savaşın ortasında kalan bu çocuklar; evlerini, yaşamlarını, sevdiklerin, geleceklerini, sağlıklarını kaybediyor.

Sahi ya...

23 Nisan Çocuk Bayramı Kutlu Olsun!

Cizre’den çıkıp, İç Anadolu’ya geliyoruz.

Konya… Ereğli…

Havva 17 yaşında. O da yaşıtlarına göre yaşaması gerekenleri savaş koşulları yüzünden yaşayamayanlardan.

“Konya’nın Ereğli ilçesinde ne savaşı?” diyebilir bazılarınız.

Erk savaşı.

Erk egemen ile kadın savaşı.

Özgürlük ile köleliğin savaşı.

Havva daha fazla savaşamadı. O da çocuktu. Onu erken yaşta evliliğe sürükleyen zihniyet yüzünden canına kıydı. Bu savaşta erk, yine bir kadını, bir çocuğu katletti.

Havva, çocuk yaşta zorla evlendirilen kadınlardan sadece bir tanesi…

Havva gibi birçok kadın, çocuk yaşta evlendirilip, köle ediliyor, öldürülüyor.

Sahi ya...

23 Nisan Çocuk Bayramı Kutlu Olsun!

Gece yarısı TEM evimizi basarak, gözaltına aldı. Fiziksel şiddet uyguladılar, kaba dayağa maruz kaldım. Üç gün sonra mahkemeye sevk ettiler, tutuklanarak Mersin Cezaevi’ne götürdüler. Gardiyanlar fermuarımı açtırıp dayak atıyorlardı. 8 gün sonra Pozantı’ya sevk edildim. 1 ay bu koğuşta kaldım, sürekli dayak attılar. (H.G Pozantı Cezaevi )

Pozantı Cezaevi’nde bir çocuk yaşadıklarını böyle anlatıyordu. H.G. bu çocuklardan sadece birisi.

Koca koca adamlar, ellerinde silahlar, yüzlerinde maskeler, ufacık bir çocuğu terör suçlamasından gözaltına alıyor; yetmiyor fiziksel, psikolojik şiddete maruz bırakıyor.

'Bu çocukların cezaevinde yaşadıklarını düşünmek bile korkunç' dediğinizi duyar gibiyim.

Evet, KORKUNÇ!

Ayrıca, Mahkum Yakınları Derneği (MAYAD) yöneticilerinin verdiği bilgilere göre Türkiye’deki cezaevlerinde 700 bebek bulunuyor. Bu bebeklerin büyük bir kısmı da cezaevlerinde büyüyor, yetişiyor.

Farklı sebeplerden aynı kaderi paylaşan binlerce çocuk tutsak var bu ülkede...

Yaşadıkları hak ihlalleri, psikolojik travmalar, istismarlar da cabası…

Sahi ya...

23 Nisan Çocuk Bayramı Kutlu Olsun!

‘Çocukların sınav dönemlerinde, onları teselli etmek için yanlarına yatıyordum... Çocuklar fen dersinde hayvanlarda üremeyi sordular, bende google ve youtube video açtım’

Bu defa bir çocuğun haykırışları değil, bir tecavüzcünün sözleri bunlar…

Ensar Vakfı’nda 10 erkek öğrenciye tecavüz eden Muharrem Büyüktürk’ün sözleri…

Bir kere rastlanmış olay için kurum karalanamaz! Diyerek, bir vakfın avukatlığını yapan bakan ve iktidar kabilesinin sözlerinden sonra, belki de tecavüzcü öğretmenin söyledikleri çok şaşırtmadı sizleri.

Beni şaşırtmadı.

Çocukları Cizre’de öldüren, Konya’da köleleştiren, Pozantı'da Cezaevleri’nde süründüren, İstanbul'da sömüren zihniyet, Karaman’da da tecavüze mahkum ediyor.

Yaşanan dehşet verici olaylara şahit olmaya devam ederken, beni umutsuzluğa iten de birçok kesimin bu yaşananlara alışmış olması. Yoksa bu kadar istismar, katliam, sömürü varken; süslü cümlelerle, gösterilerle 'çocuk bayramı' kutlaması yapanlara müsaade eder miydik?

Cevaplar sizin.

Ben, çocuk bayramını Manisa davasında oğlu polis aracına bindirilirken arkasından ağlayan annenin dudaklarından dökülen sözlerin acısıyla karşılıyorum; Ama YAPMAYIN, ‘O, DAHA ÇOCUK’ …