Osmanlı Ocakları Genel Başkanı Hayrullah Beyazıt, “Fetullah Gülen Ermeni’dir demiş.
 
Geçmişte Rum olduğumu bilmediğim zamanlarda, bu devlet, bu bayrak ve millet için olduğunu düşünüp Kürt halkına karşı savaşın bir parçası olmuştum. İlk dönemde sorun yoktu, iyi yürüyor ve iyi nişancıydım çünkü.
 
Komando isen bu vasıflar çok önemlidir. Sonra bir büyük çatışmada ayağımdan vurularak birliğimden ayrı düştüm. Askeri birlik arkasına bile bakmadan kaçıp gitti. Ben ise “Vatan Millet Sakarya” şiarı ile göğsü dolu şekilde arkalarından baka kaldım.
 
Zamanında bu yaşadığım hikayeyi çok kez anlatmıştım fakat o dönemler asker böyle şey yapmaz, devlet böyle şey yapmaz diyerek birçok insan bana burun kıvırmıştı.
 
Osmanlı’dan beri asker hep siyasetin içerisinde olmuştur. Bu durum Osmanlının son döneminde daha görünür olmuştu. Ondan sonrasını da bilmeyen yoktur. Bugün başarılı olmayan bir darbe sürecinin ardından sık sık şunu duyuyoruz. ’Asker kendi insanını nasıl bombalar, nasıl kurşunlar’. Yani kamuoyu militarist bir kurum olan askerin ve ordunun belki de uzun aradan sonra gerçek yüzü ile karşı karşıya kaldı.
 
Fakat gerçek yüzü ile karşı karşıya geldi dediysem, kendisi de bu sürecin bir parçası haline geldi. Sivil gibi durup karşı bir çıkış yapsa da ordu ve gelenekçi militarist yapının aynı kodları ile karşı çıkış yaptı. O yüzden bunu fırsat bilerek Osmanlı Ocakları ‘Fethullah Gülen özbe öz Ermenidir’ çıkışı yapabiliyor.
 
Ben 90’lı yıllarda komando askeri olarak savaştığım sürece herkes tarafından gururum istemediğim kadar okşanıyor ve övgülere mazhar kalıyordum. Hatta iyi hatırlıyorum keskin nişancı eğitimi alırken bir kez ödüllendirilmiştim. Ta ki Kele Meme dağında yaralandığımda ulu orta öyle bırakılıncaya kadar.
 
Sonra mı, sonrası PKK’ye esir düşme sürecim ile birlikte tüm yaşanmış ezberlerim sona erecekti.
 
Militarizm ile hesaplaşma sürecimin miadını da ifade eder aslında o süreç, neyse devam edecek olursak, bugün toplumun yaşadığı ve tamamlanmış olan militarizasyonun biz de birer parçası olarak savaşa dahil olmuştuk.
 
Bugün askerin gerçekleştirdiği darbe sürecine karşı duranlar, nasıl asker ile aynı dilden konuşarak cadı avına başlamış ise o günlerde biz de benzer duyguya sahiptir. Aslında uzun bir süreç ile o duygu bizim içimize yerleştirilmişti. Türk hariç her şeyden nefret duygusu.
 
Biz de askere geldiğimizde PKK’nin arkasında Ermenilerin olduğunu düşünürdük. Hatta askerde sünnnetsizler avına dahi çıkmıştık. Çünkü PKK her ne kadar Kürt amacı ile yola çıktığını söylese de biz büyük Ermenistan için mücadele yürüttüklerini düşünüyorduk. Bizim sünnetsizler avımızın asıl nedeni oydu.
 
Zaman ile Kürt halkına ve Kürdistan’a devletin ve zamanın hükümetinin yöneliminin ne anlama geldiğinin farkına vardığımda, Kürt illerinde Kürt halkına ve yaşadıkları köy ve şehirlerde devletin neler yaptığını anlatmaya başladığımda, devlet birden benim Rum olduğumu fark etti. Televizyonlarında bunu işlemeye başladılar. Bu aslında gerçekten benim Rum olmam ya da olmamam ile ilgili bir durum değildi. Türk halkına ve diğer halklara geçmiş tarihten beri yüklenen militarist kodlama ve anlam ile ilgili bir şeydi.
 
Bu militarist kodlamada "Türk, devleti için her şeyi, tüm varlığı ile savaşır"ken; "Rum, Ermeni, Kürt, alevi ve diğer inançlar tam tersi şekilde hareket ediyor"du. O yüzden darbeci olan askerin elbisesi çıkarılıp don külot bırakılıyordu. Nasıl o askerin elbisesine yüklenen kodlama anlam Türk’ü ifade ediyorsa, Fethullah Gülen de en az o darbeci askerler kadar çıplak bırakılmalıydı. Nasıl ki kapitalist militarizmin çıkarlarına 90’lı yıllarda ters düştüğümde yirmi sene içerisinde bana zorbalık ile giydirilen Türk deli gömleği bir anda benden yine o denli zorbalık ile alınıp Rum olduğum hatırlandı ise, şimdi Fethullah Gülen’e benzer şey yapılıyor.
 
Türk militarist sistemi için varlığımızın tek bir anlamı var o da ona hizmet etmemizdir. Ne olduğun, ne kadar varlıklı olduğun, daha önce ona ne kadar hizmet ettiğinin bir anlamı yok, onun çizdiği, onun belirlediği şeyden fazlasını isteğinin zaman, o zaman düşman hukuku devreye giriyor ve ne olsa bu sondan kurtulamıyorsun.
 
Yani ne idüğü belli olmayan Osmanlı Ocakları’nın kendisi yeni bir kurum olsa da devraldığı şey bu Cumhuriyet’ten de eski bir yöntemdir. Bu yüzden kapitalist militarizm ile tam olarak yüzleşmediğimiz sürece, bu ve benzeri şeyler ile sürekli karşı karşıya kalacağız.
 
Darbeciler başarılı olsaydı muhtemelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “afedersiniz ama Rum” olacaktı ve her türlü açıklama yine oluşturulmuş bu nefret dili ile yapılacaktı. Bana yapılmak istenen bu militarist nefret dili ile kendi varlığımı inkardı. Ben devletin beni etki altına alacak mekanizmalarından uzak olduğum için bundan kurtuldum, bana ve aileme yüzyıllarca süren nefret saldırısı ile yüzleşme fırsatı buldum.
 
Şimdi Fethullah Gülen’in suçlu olup olmaması ayrı bir şey, fakat Gülen üzerinden topluma yapılmak istenen de aynı şey, kapitalist militarizm kendine yönelen saldırıya karşı, aynı dil ve yöntem ile savunmada: Irkçılık!