Ülke, her dakika yeni gelişmelere gebe.

Her an gündem değişiyor.

3 ay önce “Zerrab konusu ülkemizi ilgilendiren bir konu değildir” deniliyordu. Şimdilerde “Zerrab vatandaşımızdır, suçsuzdur, serbest bırakılmalıdır” denebiliyor. Hatta bu söylenirken ifade olarak geçilen “Egemen Bağışıklı” denilen uluslar arası hukuk kuralı var ki bunu ifade etmek için özel olarak çalışılmış olunması gerekir, bu ayrı bir yazı konusu.

Düne kadar Lozan antlaşmasını Türkiye Cumhuriyetinin “tapusu” olarak görenler, bugün aynı antlaşmayı “ihanet” olarak görebiliyor/gösterebiliyor.

Hayatın Sesi, Azadi TV, Jiyan TV, Van TV, TV10, Denge TV ve Zarok TV’nin de aralarında bulunduğu 10 televizyon kanalı akşam saatlerinde yayın yaptıkları TÜRKSAT uydusundan çıkarıldı.

Bugün de İMC tv kapatıldı.

İnternet üzerinden yayınlarına devam etmeye çalışan kanalların internet erişimleri de BDK  (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) tarafından kapatıldı.

OHAL 3 ay daha uzatılacak. Hatta “12 ay bile yetmeyebilir” de deniyor.

Yozgat valisi, OHAL yetkilerine dayanarak 28 içkili mekanı kapatma kararı aldı. Gerekçesini “Pancar hasadından ilimize 200 milyon liraya yakın para girmektedir. İnsanlar çocuklarının ve ailesinin nafakasını götürüyorlar buralarda yiyorlar, uygunsuz ortamlarda. Kapattığımız bölgedeki bar, pavyonlarda aile huzurumuzu bozan, kadınlarımızın şikayetçi olduğu, aileyi korumak maksatlı yaptık bu kapatmayı.” Olarak açıklayan Vali, OHAl öncesi böyle bir yetkisinin olmadığını da belirtebiliyor.

Kafamda birçok soruyu henüz açıklanmasız bırakan, şimdilik kaydıyla kuşkularımı kendime sakladığım 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yürütülen “FETÖ terörist örgütü” operasyonlarında Cemaat insanlarından çok muhalifler tasfiye ediliyor.

Tutuklanan gazeteci sayısı 120 civarında.

15 Temmuz sonrası tutuklamaları takip etmek, sayılarını öğrenmek oldukça zor ama söylentiler 200 bine yaklaştığı!

İşten çıkarılan öğretmenlerin birçoğu ilerici, demokrat ve aydın kesimden.

Eğitim tamamıyla aksadı. Zaten eksik öğretmenle başlayan okullarda öğretmen kontenjanı yarıya indi.

AKP yetkilileri, “bizim içimizdeki Cemaatçiler sizleri ilgilendirmez” diyebiliyor.

130 güne ulaşan kayıp Hurşit Külter için bu güne kadar bir devlet yetkilisi çıkıp da açıklama yapmadı.

Şırnak, Nusaybin gibi yerlerde sokağa çıkma yasakları neredeyse bir yıla yaklaştı, bitmek bilmiyor.

Bir de Cerablus’tan başlayan, ne olduğu bilinmeyen ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ile birlikte Silahlı Kuvvetlerin Suriye toprakları içerisine girme meselesi var ki Türkiye’yi cehennemin orta yerine bırakabilecek kadar tehlikeli…

Suriye, kendi egemenlik haklarına sahip bir ülkedir. Kendi iç sorunlarıyla kendisinin uğraşması gerekir. Yönetimini beğenmedik diye,

Suriye insanları acı çekiyor, baskı ve zulüm altında, aç ve açıkta kalmış diye, Türkiye’de dahil hiç kimsenin veya ülkenin Suriye egemenlik haklarına el uzatmaya, topraklarına silahlı güçler ile girmeye, sınırları içerisinde yönetimle savaşan örgütleri desteklemeye hakkı yoktur.

Esat halkına zulmediyormuş.

Esat iyi bir yönetici değilmiş.

Kendi insanlarını öldürüyormuş.

Eğer bu nedenlerle herhangi bir ülkenin iç meselelerine dahil olacak isek, Silahlı kuvvetlerle topraklarına girecek, o ülkenin içerisindeki muhaliflere silah ve lojistik yardımlar yapacaksak dünyada benzer birçok ülke var.

Sadece sınırdaş olmamız bahane olamaz!

Suriye’nin kuzeyinde yaşayanlarla Türkiye’nin güney doğusunda yaşayanlar soydaştır, akrabadır, amcaoğlu, dayıkızı, dünürdür.

Amaç Bayırbucak Türkmenlerine yardım idiyse girdiğin yer yanlış. Türkmenler Suriye’nin Kuzey batısında.

Kendi sınırının güvenliği için ise gittiğin yön yanlış. Neden sınır boyunca değil de güneye doğru yöneliyorsun?

Birazcık güneyinde, uçağını düşürdüğün Rusya’nın ordusu var! Onlarla karşı karşıya gelmek var. Düşen/düşürülen uçağın hıncı var. Dünya liderliğine oynamak var.

Onu da geçtik. Suriye’nin bugün hala iktidarda olan Esat’ın ordusu var. Onlarla karşılaştığında ne olacak? Suriye ile resmi anlamda savaşa girmenin mantıksızlığı ve gerekçesizliği nasıl halledilecek.

Orduda zorunlu görev yapan genç askerlerimiz Suriye toprakları içerisinde hangi amaçla, hangi ulvi nedenlerle yaşamlarını kaybediyor.

Konu IŞİD ise, ülkemizde cirit atıyorlar. Bir taraftan yakalayıp arka kapıdan bırakılıyorlar. Bombacılar kendilerini patlatana kadar takip ediliyor, “eylem oluşmadan, suç işlenmeden yakalayamayız” mantığıyla ancak kendilerini patlattıktan sonra yakalanıyorlar!

Suriye ile sınırımız boyunca egemenlerken, her gün askerlerimizle selamlaşırken, Suriyeli göçmenlerin ülkemize girmelerini engellerken, henüz Suriyeli Kürtler güçlenmemiş, topraklarını IŞİD canilerinden temizleyememişken, Güneydoğumuzda yaşayanların akrabaları Kobani’de IŞİD’in saldırısı altındayken neden gereken yapılmadı?

Sınır boyunda egemen olan IŞİD zamanında temizlenmedi de bugün IŞİD’in en güçsüz, Kürtlerin en güçlü zamanlarında müdahaleye başlandı?

Suriye’nin bizim için bataklık olduğunu, Cehennemin kapısı olduğunu bilmek için diplomat veya dışişleri uzmanı olmak gerekmez.

Ölümler bitsin artık!

Bu kaosa, düzen bozukluğuna, şiddete, savaşa ve ölümlere dur deme zamanı geldi geçiyor…

Çocuklarımıza bir gelecek borcumuz var.

Ödeme zamanı…