Ben ve benim gibi kitap virüsünü kapmış pek çoklarının merak ve heyecanla beklediği İstanbul Kitap Fuarı’nın 31.’si 17 Kasım’da kapılarını açacak. Ben de bu vesileyle geçen kitap fuarında yaşadığım sıkıntıları dile getirmek istiyorum.

 

Fuar merkezi çok uzak vs. gibi eleştiriler artık bayatladı. Fuarı TÜYAP düzenlediği sürece Beylikdüzü’ne gitmeye mahkumuz. Ayrıca Metrobüs artık fuarın ana kapısına kadar gidiyor. Çoğu kimse gibi ben de bu yıl ilk kez fuara Metrobüs ile gideceğim. Fakat olağan Metrobüs yolcuları yeterince kalabalıkken üstüne biz fuar katılımcıları eklendiğinde ek sefer konulmadığı takdirde konserve kutusuna dizilmiş sardalya gibi seyahat edeceğiz demektir.

 

Neyse gelelim fuar organizasyonunu yapanlara: Biliyorsunuz ki fuarlarda sergilenen kitap denilen ve hala bir nesne halinde bulunmayı sürdüren ürünün hammaddesi selüloz. Bu nedenle birkaç kitap alanlar için bile ciddî bir ağırlık oluşturuyor. Neden organizatörler market sepetinin veya arabalarının katalog toplanan fuarlar için tasarlanan türünden olanlarını girişte bulundurmazlar? Böylece daha rahat bir fuar deneyimi, daha az yorgunluk ve daha çok stand ziyareti gerçekleştiren okur daha çok kitap alabilir.

 

Ayrıca kuru kalabalık sayılabilecek okul gezilerinin günün belirli saatleri hatta sadece hafta içi sabah ile sınırlandırılması veya çocukların sadece çocuk ve sınav yayıncılarının olduğu bölüme alınması yürünmeyecek hale gelen koridor sorununu çözebilir.

 

Son olarak ünlü yazarların ve mizahçıların imzalarını stand yerine ayrı bir yerde atmaları. Zira organizatörlerin kendileri de geçen yıl imza düzenleyen yayınevlerinin kuyruk nedeniyle o koridoru tıkayarak komşu standları saatlerce bloke etmesinin önüne geçebilirler. (Dokuz günlüğüne kiraladığınız standı yarım gün kullanamamak ödediğiniz kiranın 18′de birinin boşa gitmesi değil de nedir?)

 

Üçüncü eleştiri işe yayınevlerine. Fuarların yayıncıların kasasına sıcak paranın yani nakitin girdiği dönem olarak adlandırılır. Biz okurlar için de manası yeni kitapları indirimli alma fırsatıdır. Fakat indirim konusunda teknolojik yeniliklerle fiyatlar aynı gitmiyor. Yani yayınevleri için okura doğrudan ulaşmak yüzde 50′ye varan dağıtımcı payını ödememek anlamına gelirken ve internet kitapçıları bile en az yüzde 20 indirim yapıp üstüne kredi kartına taksit yapıp bir de puan kazandırırken fuarda indirim yapılmaması yada yüzde 20 indirim yapılması okura hakaret. (Geçen yıl fuarda almaya niyetlendiğim bazı kitapları sırf bu nedenle malûm pasajlar ve sitelerden daha ucuza -orijinal olduklarını belirteyim- üstelik kapıma kadar getirterek aldım.). Özetle indirim yaparken elinizi korkak alıştırmayın. En azından yüzde 30 indirimi kalkıp Beylikdüzü’ne kadar gelmiş kişilere çok görmeyin. Unutmayın ki aynı kitabı siteden sipariş eden aynı okura göndertseniz elinize daha az para belki bir ay sonra geçecek.