Charlie Hebdo katliamı, bu toprakların korkutucu sosyolojisi ile bir kez daha yüzleşmemizi sağladı. Korkutucu, zira, bu korkunç katliam karşısındaki vicdansız, umursamaz ve acımasız dil, iktidarın spekülatif teorisyenlerinin, danışmanlarının yıllardır yazıp çizdiklerinin aksine, bu sosyolojinin Sivas katliamından beri bir milim demokratlaşmadığını gösteriyor. Tam tersine, bu sosyoloji doğru düzgün sorgulanamadığı, dahası rejim, onun meşrulaştrıcı ideologları ve medyası tarafından sırtı sıvazlanarak şımartıldığı, kışkırtıldığı için daha da pervasızlaştı. Üstelik, bu sosyoloji, İslamcılardan faşistlere geniş bir yelpazeyi içeriyor, ve şiddeti açıktan savunan en faşist unsuru ile yasal partilisini, işinde gücünde olanını ve 'entelektüel'ini Sivas, Charlie Hebdo gibi katliamlar karşısındaki tutumlarda yanyana getiriveriyor. Büyük tehlikesi de burada yatıyor. Bu sosyoloji, AKP tabanının belirli bir kısmını içerse de, onunla sınırlı değil. Türkiye sağının ve milliyetçi muhafazakarlığının birçok rengini içeriyor. Maraş'a, Sivas'a, Hrant Dink'in katillerine, misyoner cinayetlerine, Gezi eylemcilerine saldıran palalılara, Kobani eylemlerine saldıran paramiliter güçlere bakın, hep karşınıza bu sosyoloji çıkacak. AKP iktidarı boyunca, rejimin kalemleri Sivas'ı Ergenekon’a, Maraş'ı dış güçlere indirgeyerek, bu kırımlardaki vahşetin uygulayıcısı olan bu sosyolojik tabanı unutturmaya çalıştılar. İşte, Charlie Hebdo katliamına verdiği destek ile vahşi yüzünü bir kez daha gösteren bu karanlık sosyolojidir.

Bu sosyoloji mütemadiyen provoke olup, katliam ve linç girişiminde bulunanlardan oluşur. Devlet/ derin devlet hep bu karanlık sosyolojiyi harekete geçirir ve korur. Bu, Abdülhamit zamanındaki Ermenilere yönelik pogromlardan beri işleyen bir mekanizmadır. S. Deringil, N. Düzel’e verdiği mülakatta, bu mekanizmayı şöyle anlatır: “Abdülhamit döneminde bölgelere "provokatör" olarak bir takım "din adamları" ve din adamı kisvesi altında dolaşan mollalar gönderiliyor. Zaten katliamların birçoğu da cuma günü yapılıyor. Cuma namazında insanları galeyana getiriyorlar. Bizim devletin kitaplarında da "Ermeniler, Müslümanlar camide namazdayken hücum ettiler" denir. Diyarbakır gibi bir yerde Ermeniler zaten azınlıkta. Ermeni nüfusun, Müslümanlar cuma günü namazdayken hücum etmesi mümkün mü?” İşte, Maraş'ta, Sivas'ta hep aynı mekanizma aynı karanlık sosyolojiyi harekete geçirir. O yüzden, Türkiye'de Charlie Hebdo katliamından konuşurken, bu karanlık sosyoloji yokmuş gibi davranamazsınız.

Bu söylenenleri, bugün zafere ulaşan Kobani'deki büyük direnişin kırılacağının sanıldığı, Kobani eylemlerine paramiliter güçlerce saldırıldığı günlerde ortaya çıkan ve her nedense üzerinde çok da tartışılmayan, halı altına süpürülen şu akıl almaz video ile birlikte düşünmekte yarar var: demokrathaber.org

Erdoğan'ın kısa zaman önce, hapisten çıkan lideri ile görüştüğü radikal İslamcı çevrenin ev sahipliğini yaptığı ve farklı sağcı siyasi partilerden insanların katıldığı bayram görüşmesinin kayıtlarını içeren bu videoda, açıkça şiddet çağrıları yapılıyor, IŞİD çeteleri övülüyor ve Kobani eylemlerine müdahale konuşuluyor.

Peki, insanın kanını donduran bir soğukkanlılıkla IŞİD caniliğine övgüler düzen, farklı siyasi hareketlerden insanları içeren bu güruh çok marjinal bir sosyolojiyi mi temsil ediyor? IŞİD'e sempati duyanların oranı konusunda çok araştırma yok, Metropoll araştırma şireketinin Eylül ayında yaptığı bir araştırmaya göre IŞİD'e sempati duyanların oranı %1,3. (Yine, Eylül’de, bunların AKP'liler içerisindeki oranı %2,2). Fakat, daha da kötüsü bu oranın Ekim'de, özellikle Kobani'deki büyük direnişe düşmanlığın da etkisi ile %4'e çıkmış olması. Kafa kesen canilere açıkça sempati duyuyorum diyen %4'ten söz ediyoruz. Oranın bu kadar hızlı yükselmesi, bu karanlık sosyolojinin marjinal diye geçiştirilemeyeceğinin göstergesi. Nitekim, İhsan Eliaçık, tehlikeyi çok açık bir biçimde ifade etti: “Türkiye’deki ortalama bir cemaatte sorgulanmamış eski İslam kültürüyle yetişen bir genç 3 gömlek sonra IŞİD’cidir.” ( evrensel.net )

Hala AKP rejimine destek vermeye devam eden birkaç ezberci liberal ve rejimin cansiparane savunucusu olan yeni-muhafazakar köşe yazarı, Eliaçık'ın bu sözlerinde İslamofobi keşfedip, bu karanlık sosyolojiyi şımartmayı sürdüreceklerdir. Nitekim, bu yeni-muhafazakarların kümelendiği gazetelerden biri olan Türkiye gazetesi, daha sonra sildiği tweeti ile Charlie Hebdo katliamını “Peygamber Efendimiz'e hakaret eden dergiye saldırı: 10 ölü” biçiminde duyurmuştu. (Unutanlar için, Hrant Dink'in katilinin bayrak önündeki o rezil görüntüleri de, ilk olarak aynı medya grubunun televizyonunda yayınlanmıştı). Bu tür iktidar yandaşı gazeteler, Sivas katliamında Aziz Nesin'i suçlayanların takipçisi olduklarından, mağduru sorumlu ilan ederek adeta katilleri meşrulaştırmayı bir görev bilmiştir.

Oysa, bu karanlık sosyoloji dönüşmeden Türkiye'nin demokratikleşmesi imkansızdır. Bu sosyolojiyi eleştirmeye çalışanlar, AKP iktidarı boyunca, rejim yandaşları tarafından ya 'endişeli modernler' diye aşağılandı ya da 'büyük dönüşümü görmüyorsunuz' denerek susturuldu. Şimdi de birileri, bu korkunç sosyoloji hakkında tek laf etmeden, “Ben Charlie Değilim” diyor. Tamam, kimse sizden “Hepimiz Charlie'yiz” demenizi beklemiyor, ama en azından bu konuda susabilirsiniz. İnsanlar yas tutarken siz “Elbette Charlie değilim” diye diretirseniz, “Hepimiz Hrant'ız” diyemeyip “Hepimiz Mehmet'iz” diyen Arınç'tan farkınız kalmaz. (Bkz. Kemal Sayar, serbestiyet.com ) Ya da, bu karanlık sosyolojinin, insanları ölümle tehdit ettiği ülkenizde, siz “Anlamıyor musunuz, bu memleketin insanları peygamberlerinin suretini istemiyorlar. Niçin buna saygı göstermiyorsunuz? Yeni icâdınız nefret suçunu niçin burada hatırlamıyorsunuz?” diye yazarsanız (Bkz. Süleyman Seyfi Öğün, yenisafak.com.tr ) o karanlığı şımartmaktan başka bir şey yapmıyorsunuzdur. Ya da, ağzınızdan Badio'yu, Zizek'i düşürmezken, onlar Gezi'ye destek olunca birden sizin düşmanınız oluyorsa ve siz “Ama peygamberime küfredersen... işte o zaman bütün dünyam kararır. Ve o karanlığın içinde sen de kaybolursun!..” diye yazabiliyorsanız, zaten bizatihi o karanlık sosyolojiye destek veriyorsunuz demektir. (Bkz. suheybogut.blogspot.com.tr ).

Birarada yaşamanın ilk koşulu, herhangi birinin, inancını, düşüncesini eleştireni, hatta dalga geçeni öldürmemesidir desek, çok mu şey istemiş oluruz. Herkesin karar vermesi gerekiyor, demokratik toplumlarda tartışması bile abes olan bu basit etik ilkeyi kabul etmeyen karanlık sosyolojiyi sorgulayacak mı, yoksa ona teslim mi olacak?