24 Haziran 2018’de, Türkiye geleceğini oylayacak. Bu seçim, partiler arasında yaşanacak bir yarış olmaktan ötede içeriği olan bir seçim. 24 Haziran 2018’de Türkiye, karanlıklara gidişle, yarı buçuk da olsa aydınlıkta kalış, demokratik yaşamla diktatörlük arasında seçim yapacak. Bir Cumhurbaşkanı seçmenin ötesinde, yeni bir sisteme geçişin oylaması yapılacak. Yönümüzü Şangay Beşlisi’ne, Suudi Arabistan’a, İran’a, Katar’a mı yoksa AB’ye mi çevireceğimizi belirleyeceğiz. Önümüzde geceyle gündüz gibi kesin çizgilerle belirginleşmiş iki seçenek var. Tek adam yönetimi, diktatörlük ya da demokratik sürece girme seçeneklerinden biri için sandık başına gideceğiz.

Türkiye diktatörlüğe geçişten önceki son çıkışın kavşağında. Bu kavşak geçildiğinde, geriye dönüşü olmayan bir yola girilmiş olunacak.

İlk tur belirleyici olacak

Demokratik bir yarış olsa, Erdoğan’ın, AKP-MHP ortaklığının seçim kazanma olanağı yok gibi. En çok oy alan iki adayın ikinci turda seçime girmesi durumunda, Erdoğan karşısında kurulacak birliktelikte Erdoğan’ın kazanması iyice olanaksızlaşacağa benzemekte. Bu nedenlerden dolayı, sonucun ilk turda alınmasına çalışılacak.

Bunlar düşünüldüğünde, Erdoğan karşısında seçime gireceklerin, oyların parçalanmasına neden olmadan, ilk turda bir adayı destekleyip olumlu sonuç alma yoluna gitmeleri gerekmekte. Siyasal partiler arasında oluşan fay hatlarıyla, uzlaşmaz tutumlarda direnilerek parçalı biçimde Cumhurbaşkanı seçme yarışına girilmesi durumunda, alınacak sonuç belli.

Erdoğan, AKP ilk turda işi bitirip ikinci turda ortaya çıkabilecek olumsuzluklara yakalanmama derdinde. Bu durumda, karşı tarafın da ilk turda sonuç alacak bir çaba içinde olması gerekmekte.

OHAL gölgesinde demokratik yarış olamayacak

24 Haziran 2018 seçimlerinin iki temel ekseni var. AKP ile karşında oluşacak ortaklık bu iki eksenin iki ucu. Bir taraf OHAL kıskacı, devletin tüm olanaklarını kullanma, kitle iletişim araçlarını ele geçirmenin ayrıcalığıyla yarışı eşitsiz bir biçimde sürükleyecek. Karşısında olanlar kıt olanaklarla, eşitsiz koşullar altında yarışmaya çalışacaklar. Yarışı kimin kazanacağı, hangi tarafın daha başarılı olacağı baştan belirlenmiş gibi.

Bu koşullar yerine demokratik, açık, hilesiz, tarafsız bir yargı gözetiminde seçimler yapılsa, sonucun çok daha farklı olacağı açık. İçinde bulunduğumuz koşullarda yapılacak seçime gölgeler düşeceği konusunda değişik kesimlerin birleştiği görülmekte.

Dışardan aday

Başta HDP - İyi Parti gerginliğini aşmak, tüm karşıtları toparlayabilmek için siyasal partilerin ve partililerin dışında, yıpranmamış bir aday gösterilerek olumlu sonuç alınabilir. Siyasal partiler arasında, siyasal partilerin iç çekişmelerini aşacak, toparlayıcı bir adayın partiler dışından gösterilmesinde yarar var.

Muharrem İnce’nin “Abdullah Gül aday olursa, oyumu Erdoğan’a veririm” çıkışı bu konuya çok net olarak açıklayıcı bir örnek. Bunun benzeri, siyasal partilerin iç bölünmüşlükleri düşünüldüğünde, parti içinden çıkan bir aday, karşısında olan kesimlerden çıkarılan adaya oy vermeyecekleri olasılığı yüksek. Siyasal partiler arasında olduğu gibi, partilerin kendi içlerinde de oluşmuş bölünmüşlükler söz konusu. Bu bölünmüşlüklerin kolay kolay yama tutacağı da yok. Bunlar düşünüldüğünde, yıpranmamış, tüm partilerin, partiler arasında oluşmuş olan parçalanmaları aşacak, birleşebilecekleri, partiler dışında bir aday bulunması gerektiği açık.

Düşünülmesi gereken konulardan biri, AKP tabanında, gidişten mutlu olmayan kesimin oylarının demokrasi cephesine aktarılması. Alınabilecek başarı, önemli ölçüde bu oylarla sağlanacak, güç kazanacak.

Meral Akşener’in adaylığı

Meral Akşener’in Cumhurbaşkanlığına adaylığına soyunması, Erdoğan’ını kazanmasına verilecek en büyük desteklerden biri olacak. Bu durumda, Erdoğan’a karşı kurulması düşünülen “Demokrasi Cephesi”nin kazanma olanağı ortadan kalkacak.

CHP 15 Milletvekili vermese seçimlere girme, Cumhurbaşkanlığı yarışına katılma olanağı çok güçlüklere gebe olan İyi Parti, bu olanağı yalnızca kendi yararına kullanmayı düşünürse, yaşanacak bölünmeyle Erdoğan’a yardımcı olmakla karşı karşıya kalacak. Bu durumda CHP’nin İyi Parti’nin yarış dışında kalmaması için attığı olumlu adım da, dolaylı olarak Erdoğan yararına sonuçlar doğuracak. Erdoğan, AKP karşısında gerçekleşecek her türlü bölünmenin bunlara yarayacağı açık.

İyi Parti’ye 15 Milletvekili desteği öncesinde, bir bölünme yaşanmamasının güvencesi alınmalıydı kanısındayım.

İyi Parti - HDP karşılığı, kesinlikle Erdoğan’a yarayacak. HDP ya da İyi Parti’yi dışarıda bırakacak bir demokrasi cephesinin kazanma olanağı yok.

Türkiye insanının her türlü akıl tutulmasını aşarak, aklını kullanması için son bir olanağı da yüzüne, gözüne bulaştırmaması gerekmekte. Duygularımızı değil, aklımızı kullanmanın kesiştiği noktadayız.