Toplumsal çelişki artık iki keskin kutup arasında vuku bulmakta hem de bütün alanlarda: Bir yanda devrim-değişim istemiyle bir araya gelen farklı kuşaklar ve kimliklerin renkli kutbuna karşı diğer yanda farklılıklara karşı nefret, şiddet, tahammülsüzlük besleyen tekçi-itaatkâr cahiller kesimi buluyor. Bu öyle sıradan bir cahillik-cehalet değil, bu öyle okur-yazarlık, doğal bilimler bilgi kapasitesi değil tehlikeli bir toplumsal cehalettir.  Dününü unutan tarumar olmuş bir toplumsal hafıza, dün dost gördüğünü bir kaç bellek ayarı (gazete manşeti, haber bülteni, ak bürokratların demagojileri) ile anında düşman gören tehlikeli bir topluluğun cehaleti. Bu cehaletin temel özelliği düşünme kabiliyetinden yoksun olmasıdır. Toplumun giderek üniformalılaşmasıdır bu.

Tıpkı asker, polis, zindan bekçilerinin üniforma karşılığında düşünme-sorgulama kabiliyetlerini teslim edip emir-komuta zincirine girmesi gibidir. Tek fark cehalet toplumundaki üniforma sivildir, görünmezdir. Düşünmekten, sorgulamaktan yoksun olanlar her şeyi yapmaya hazırdırlar yahut yapılana göz yumarak sessizce suç ortağı olurlar. Totaliter ak-iktidar tıpkı Georg Orwell’in 1984 adlı eserindeki gibi toplumun günlük yaşamına direk müdahalesi, düşünce dünyasına ve belleğine hükmetmesi ile karşı karşıyayız. Bu yüzden de bu yitik toplumsal belleğinin zaman ayarlarını biraz geriye çekip bu süreçler içerisinde değişen retoriği incelemek ve kitlelerin üzerindeki bu manipülasyonu ortaya koymak gerekir.

 “(…)Bizi birbirimize düşürmek, düşman eylemek kimin haddine, Türkiye Cumhuriyetinin tüm vatandaşlarını birbirine ayrı gayrı görmek kimin haddine (…) anneliğin ideolojisi yoktur, anneliğin siyaseti yoktur (…)” (Erdoğan 2009).

“Biz demokrasiden ve demokratikleşmeden asla korkmuyor, asla çekinmiyoruz. Bunun bedelini ödemeye de hazırız” (Erdoğan 2010).

“Daha geldiğimizin ilk ayında hatırlayın biz olağanüstü hali kaldırdık. Mesela televizyonlar, radyolar hatırlayın Kürtçeyi konuşamazdı, Kürtçe yayın yapamazdı (…)”(Erdoğan 2012).

 “Türkiye, artık geri döndürülemez biçimde demokrasi istikametinde ilerlemektedir. Bu paket, işte bu ilerleyişin çok mühim, tarihi bir aşamasıdır. Esas olan, hak ve özgürlük taleplerinin, şiddetin, silahın dışlandığı bir ortamda, siyasetin meşru araçlarıyla dillendirilmesi ve mücadelenin de siyasi zeminde verilmesidir" (Erdoğan 2013).

Açılım dönemlerdeki AKP, OHAL’i kaldırmak, temel hak olan anadilin her alanda kullanılması radikalliğinde olmasa da bir televizyon kanalı açmak, özel okullara izin vermek gibi küçük adımlarla övünüp kendisini ilerici ve çözümcü siyasetin esas aktörü olarak sunuyordu. Onyıllar öncesinin söylemi değil birkaç yılın öncesinde dile getirilmişti bunlar. Sözde demokrasinin ve barışın savunucusu bugün üstlendiği pozisyonun aksine savaşın gerek içte ve gerekse dışta teorisyenine, uygulayıcısına dönüşmüştür.

OHAL ‘i kaldırmakla övündüler; KHK ile sosyal, siyasal yaşamın tüm alanlara kısıtlamalar getirip militarist yaklaşma geri döndüler. Kürtçe kanal açmakla övündüler; bugün Kürtçe olan tabelaları kaldırdılar. Anneler ağlamasın dediler; bir annenin çocuğunun bedenini günlerce derin dondurucuda saklamasına sebep oldular. Demokratikleşme ve Yeni Türkiye dediler; bu demokratikleşmenin barış isteyen akademisyenleri, onlar gibi düşünmeyen gazetecileri kapsamadığını gösterdiler. Bu ileri demokrasinin evrensel insan haklarının değil de Ortaçağ karanlığının rotasında yürüdüğünü bir kez daha idama yönelik argümanlarında gösterdiler.  Farklı kimlikleri ayrı gayrı görmek,  birbirine düşmanlaştırmak kimin haddine dediler ve bugün farklı kimlikleri temsil eden milletvekillerini tutukladır. Kullandıkları nefret dili ile düşmanlığı geliştirip sadece Kürt olduğu için linç edilen inşaat işçileri örneğindeki gibi toplumu kutuplaştırdılar.  

Toplumsal cehalet ise kendisini politik rüzgarın etkisiyle dün barışı gündemine alıp akabinde şehitlik terminolojisine hiç sorgulamadan geri dönmekte gösteriyor.  Yitik toplumsal hafıza ise kendisini sanki bu sürecin yaşanmadığı sanrısında gösterir kendisini. Toplumun belleği hakim politikalar yönlendirilir. Sonuç olarak tanı toplum olarak demans hastalığına yakalanmışızdır.

Kaynakça

Erdogan 2009: https://www.youtube.com/watch?v=l-4sIyS0Mfc

Erdoğan 2010: http://www.milliyet.com.tr/-acilima-omuz-verin--gundem-1201867/

Erdoğan 2012: https://www.youtube.com/watch?v=eqcyWVSwd9M

Erdoğan 2013: http://www.ntv.com.tr/turkiye/iste-demokratiklesmepaketi,E5m3xY2fFEeYMJ7ZCLopSA