Giderek gelişen ve hayatımızın vazgeçilmezi olan internet bir yandan eğlendirip stres atmamazı sağlayıp bilgi sunarken öte yandan insanları yozlaştırıp yalnızlığa itiyor.

 

Sanal ortamda enformasyon dezenformasyona uğratılıyor.

 

Bilgi kirliliğiyle zihinler bulamaç haline getiriliyor...

 

Bunun “önüne geçmek için” bizi bizden daha fazla düşünen "güzel ve yalnız ülkemiz" 2007 yılında yasal düzenlemeyi yeterli bulmayarak filtre uygulamaları ile otokratik sığ denizlere rotayı kırıyor…

 

YASALAR KORUR MU- SANSÜR MÜ? YOKSA FOUCAULT YANILIYOR MU?

Son dönemde filtre uygulaması ile birlikte yaşanan tartışmalar modern toplumların denetim ve gözetim altına alındığının en açık örneği.

 

“Güvenlik için gözetim” uygulamalarıyla açık hapishaneye dönüştürülen zihinler, birbirine mesafe koyan ve güvenmeyen nesli meydana getiriyor. Foucault Hapishanenin Doğuşu adlı eserinde, iktidarın toplum üzerindeki tahakkümünü 'panopticon' nitelendirmesiyle zihinlerimize uyarıda bulunuyordu.

 

Topluma mal olmuş kutsal kişilikler ve afyon haline getirilmiş değer yargılarını arkalarına alıp, gizli kapaklı her haltı yapıp yasal düzenlemelerin arkasına sığınıyorlar.

 

13 yaşında 26 kişinin tecavüzüne maruz kalan N.Ç.’nin kendi rızasıyla ilişkiye girdiğine kanaat getiren yargı sistemi Gramsci’nin rıza imalatını haklı çıkaran nitelikte. Sistemin dayanılmaz ahlaksızlığı da bu insanları da haklı çıkarıyor. Çarpık ahlak yasalarını koruma ve kollamaktan öteye gidemeyip devletin ideolojik aygıtlatıyla küçük bir kız nezdinde tüm halk sindiriliyor.

 

Temiz ve güvenli uygulamalar diye bilince aşılanan düzenlemeler, toplumda histeri ve öfke kabarmasını biriktirip paranoyak bir ikilemde bırakıyor. Seçme özgürlüğü kısıtlanan insanların bir yandan da mahremiyet hakkı ihlal edilerek başka bir hukuksuzluğun kapısı açılıyor. 

 

Ülkemizin hukuk dışı dinleme, gözetleme ve izleme konusunda kabarık olan sicilini göz önünde tutarsak bu “kanun” adı altında yapılan kanunsuzlukların ne kadar havada kaldığını görebiliyoruz.

 

Ramazan Başar