Hangi arada biz bu noktaya geldik? diye düşünedurun sevgili KEMALİSTLER.

Ilımlı İslam projesinin elbisesi Türkiye için ne zaman biçildi, ne zaman dikildi, ne zaman Türkiye’ye giydirildi.. kim dikti vs. bunun üzerinde durmayacağım elbette. Bu konuyla ilgili çokça yazıldı çizildi..

Oysa 1980’lere gelene kadar göğe yükseliyordu Ruhi Su’nun bu parçası...

Kıyamet dedikleri
Ha koptu ha kopacak
Yoksuldan halktan yana
Bir dünya kurulacak


Görmüşler ileriyi
Atalarımız demek
Herkese yeter dünya
Herkese yeter ekmek (Ruhi Su)

Kıyamet kopmasına koptu fakat yoksuldan haktan yana değil elbette. Yeni Türkiye’nin temellerini Kenan Evren ve Şurekası o heybetli gibi görünen, şapkalarının altında sert bakışla gürleyerek, kükreyerek attılar. Türkiye’yi kan deryasına çevirip; Soldan-solcudan, sosyalistten, Demokrasiden, Alevilerden, Kürtlerden “kurtarmışlardı’.

Yeni sahipler aranıyordu, bulundu da….

Yeni sahipler yeni sisteme hazırlanıyordu. Bu yeni sahipler kimler olmalıydı? İşte bugün o yeni sahipler sistemi de değiştirecek güce sahip oldular…

SUÇLUSUNUZ!!! Çünkü adım adım bu yolların taşları sizin zamanınızda örüldü.

Onlar hücre hücre örgütlenirken siz daha fazla Mustafa Kemal büstü yaptınız, daha fazla bayrak diktiniz, ülkenin her bir köşesine… en görkemlilerini de Kürdistan dağlarında, kentlerinde dalgalandırdınız…

-Sene 1996 İstanbul’da istiklal caddesinde yürüyorum. STAR TV (Yanlış hatırlamıyorsam) mikrofonu bana uzatarak; “Size birkaç soru sormak istiyoruz” buyurun dedim. O tarihlerde Susurluk olayı patlamış, bizi ve bütün dünyayı ilgilendiren bir sorun. Herhalde bunu soracak diye beklerken.

Soru:1) Atatürk’ün İlkelerini sayar mısınız?

Soru 2) Atatürk’ün doğduğu ev ne renk?

-Bu ne saçma sapan sorular siz hangi kanalsınız beni göstermeyin lütfen dedim.. Akşam TV de aynen şöyle “Bakın modern giyimli bir kadın atamız için ne söyledi”.

“Bu ne saçma sapan sorular, bu ne saçma sapan sorular” diyorum...evirip çevirip bunu veriyorlar…(neyse ki linç edilmedim)

HADEP’li, BDP’li konuşmacıların yakalarına Atatürk Rozetleri takmışlarsa oturumlarda Milli mücadele kazanılmış demekti.

Hele o paşalar şapkayı taktığında bir de çatık kaşlar varsa yeterdi zaten… dönemin Cumhur başkanı anayasa kitapçığını Başbakan Bülent Ecevit’e fırlatmıştı da anında İstanbul borsasını düşürmüştü, darbe tartışılmıştı... biz de halk olarak şöyle bir silkelenmiştik…

Bolca methiyeler dizilirdi. “Onlar da olmasa ne yapardık..” , “herkese haddini bildirdiler” “Allah kuvvet komutanlarımıza kuvvet versin”

Tek adamın üfürüğüyle şapka düştü kel göründü…

Ben Genel Kurmay başkanı olduğumu eşimden öğrendim demişti Yaşar Büyükanıt. Tek adam böyle layık görmüştü çünkü. Onun yüzündeki ifade Müsamere çocuğunun yüzündeki ifade gibi çocuksuydu.

Şimdi ise bir bir TV’lere çıkıp milli birlik mesajları veriyorlar. Çabuk alıştılar hallerine, çabuk sivil oldular. Garibim Demirel, Ecevit çok çekti bu şapkalılardan…

Laiklik, milliyetçilik, halkçılık, Devletçilik her şey onların varlığına armağan olsun ..gerisi teferruat.

Ayaklarının altındaki kırmızı halının kaydığını fark edemeyecek kadar kör, anlamayacak kadar şuursuz, dayanışamayacak kadar kof bir güce sahiplerdi.

 Fakat kendi sahte ışıltıları etrafında döndükleri için yaklaşan karanlık umurlarında değildi. Geçmiş ola…

Dokunanın dokunulmazlığını, ilelebet yaşayacağını zannedenler. Önce HDP ye dokunulacağını da biliyorlardı… Sıranın kendilerine geldiğini bilmiyor olmalarını da 90 yılın hatırına verelim…